Serkan kendini iyice toparlamış, eski düzenine dönmüştü, hatta artık işe bile gidiyordu. Lansman günü gelip çatmıştı ve Eylül hala hazırlanmakla meşguldü ama çoktan giyinmiş ve dakikalardır onu bekleyen Serkan'ın artık sabrı kalmamıştı...
Serkan : Eylül! Yeter artık hadi! İki dakikaya gelmezsen üstümdekileri çıkarır geçip içeri otururum, sonra beni bir daha asla kaldıramazsın!
Eylül odada gözlerini devirdi... Aslında fermuarı çekebilse işi bitecekti aslında ama bir türlü becerememişti... en sonunda pes edip Serkan'ın yanına geldi...
Eylül : geldim... işim bitti, şunu çekemedim sadece...
Serkan onu ilk defa böyle görüyordu.. normalde çok sadeydi ama bugün fazla süslüydü... düğünündeki halinden bile süslüydü...şimdi tam zengin şımarık kızlara benzemiş diye geçirdi içinden...
Eylül ise Serkan'ı düzgün bir takım elbise içinde, güzel bir parfüm kokusuyla, tıraşlanmış bir yüz ve düzeltilmiş saçlarla görmeyi hiç beklemiyordu, çok hazırlıksız yakalanmıştı, karşısındaki adama bakakaldı... böyle bakınca çok düzgün ve yakışıklı bir adam gibi duruyordu...
Serkan : dön arkanı...
Eylül memnuniyetle söylenileni yaptı... döndüğünde Serkan'ın yüzünde bir tepki aradı, en ufak bir arzu, sevgi, ya da beğenme gibi... ama hayal kırıklığına uğramıştı çünkü Serkan'ın mimiklerinde hiçbir değişiklik yoktu...
Serkan : ben de olmasam bunu kim yapacaktı acaba?
Eylül : Ayşe olsaydı Ayşe'ye yaptırırdım, ama annesinin durumu çok ağırmış, gelemiyor kız, biliyorsun. Sen de olmasan babamın yolladığı şöföre yaptırırdım artık, ne yapayım...
Eylül ondan bir tepki bekledi... bu sefer beklediğini almıştı, Serkan'ın suratı değişmişti, ama bu beklediği tepki değildi, Serkan ona gülüyordu...
Eylül : ne oldu, ne diye gülüyorsun?
Serkan : sen şöför olarak işe alınırsın, işin sadece araba sürmek sanırsın ama zengin şımarık kızın fermuarını çekmek sana kalır...
Eylül : Serkan... beni kızdırmaya kalkma sakın...
Serkan : ben mi dedim sana gel fermuarını çekeyim diye? Çıkartmak varken ne diye çekmek için can atayım ki?
Eylül sinirle dışarı çıktı, sinirden ağlayacaktı nerdeyse ama kendini sakinleştirmeye çalıştı...
Serkan : Hem Ayşe'den bahsetmişken... Ayşe yerine şu iki-üç günde bir gelen kızı işe alsana...
Eylül : ne oldu? Kızı mı beğendin?
Serkan : üf saçmalama... Ayşe madem gelmiyor, onu işe al... günlerdir gelmiyor, demek ki geleceği yok...
Eylül : olmaz... Selin de iyi ama Ayşe'yi işten atamam, hele ki böyle bir dönemde, sonuçta kızın annesi hasta, paraya ihtiyaçları olur illa ki...
Serkan : ne güzel valla... kaç gündür ortalıkta yok ama maaşı yatıyor
Eylül : sana ne? Sanki kendi cebinden veriyorsun da konuşuyorsun... İstediğimi işe alırım, istediğimi atarım... istersem Ayşe'ye hiç yoktan havadan para yatırırım. Sana ne? Çok istiyorsan kendi paranla yeni bir hizmetli tut...
Serkan cevap vermeden arabaya bindi... Eylül de mecburen onun yanına oturdu. Babasının onlar için gönderdiği şöför de hiç konuşmuyordu, bu yüzden arabada çıt çıkmıyordu...
Biraz gittikten sonra araç ormanlık bir alana sapmıştı, Serkan bu durumdan işkillenmişti...
Serkan : nereye gidiyoruz biz?
Eylül, yol boyu dinlendirdiği gözlerini açtı ve etrafa baktı... kaşları çatıldı...
Eylül : burası...neden burdan gidiyoruz biz?
Şöför cevap vermemişti... biraz daha gittikten sonra araba durdu...
Serkan : ne oluyor lan?!
Eylül : Araba mı bozuldu?
Serkan : hayır... hiç sanmıyorum
Şöför arkasını döndü, Eylül dehşet içinde kalmıştı... en büyük korkusu, en büyük nefreti olan eniştesi tam karşısındaydı...
Eylül : sen...
Emre : ben... özledin mi beni Eylülcüm? Burası bizim için önemli bir yer... o yüzden aylar sonraki buluşmamızın anlamlı olmasını istedim...
Eylül : sen nasıl? Nasıl geldin buraya?
Emre : sana bir müjde getirdim... Teyze oluyorsun. Güzeller güzeli karım hamile...
Eylül : amacın ne senin?! Ne yapmaya çalışıyorsun?! Hala nasıl karşıma çıkabiliyorsun?
Emre : evlendiğini duyduk, düğüne çağırmadın ama biz de bir müjde verelim hem de bacanağımla tanışayım dedim, fena mı oldu...
Serkan sinirle arabadan çıktı, şöför kapısını açtı, Emre'nin yakasından tuttuğu gibi onu dışarı çekti ve yüzüne bir yumruk geçirdi...
Serkan : demek o şerefsiz sensin... biliyor musun, ben de ne zamandır seninle tanışmayı bekliyordum...