Sabahın köründe, Zafer'in dürtmesiyle uyandım.
"Ne oldu ya? Sabah sabah... Hem bugün pazar..."
"Pazar olduğu için uyandırdım zaten." diyerek güldü. O an hatırlamıştım, pikniğe gidecektik. Dün gece yatmadan önce de bahsetmiştik oysaki, demek ki bir anlığına unutmuştum.
Hazırlanıp odamdan çıktığımda herkes hazırlanıyordu. Her şey hazır olduğunda arabaya binip yola koyulduk. Yol boyunca Emine ve Simge, memnuniyetsizliklerini belli ettiler. Zafer ise onları görmezden gelmeye çalışıyordu.
"Emine, fotoğraf makinesini aldın mı canım?" diye sordum.
"Aldım canım." diyerek Simge ve Çağanla birlikte kahkaha attılar. Tuna ise oldukça dalgındı.
Piknik yerine vardığımızda biz hariç herkes oraya önceden varmıştı. En az yirmi kişi vardı. Çoğunu tanıyordum, şirket çalışanlarıydı. Tek tek hepsiyle tokalaştım, eşleri olanların eşleriyle de tanıştım. Sertan da gelmişti.
Mangal yakıldı, etler pişirildi. Sofra kuruldu ve güzelce, sohbet eşliğinde yemek yenildi. Yemekten sonra Tuna'nın getitdiği voleybol topuyla Simge, Çağan, Emine, Tuna, Sertan, ben ve oradakilerden birkaç kişi daha voleybol oynadık. Yorulduğumuzda herkes piknik masasına dönerken Tuna ve Sertan zıt yöne, ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladılar. On beş dakika kadar orada boş boş durduktan sonra aklıma bir şeytanlık geldi. Eğer Tuna , Sertanla arasında olup bitenleri babasına söyleyemeden babası onu Sertanla basarsa eminim ki öfkelenirdi. Dürüstçe söyleyip rızasını almak başka, ormanın derinliklerinde gizli gizli buluşmak başkaydı. Zafer'in yanına yanaştım.
"Biraz yürüyelim mi? Orman çok güzel."
"Olur. Ne tarafa gidelim?"
"Şu dereyi takip edelim. Hem, kaybolmayız."
Zaferle birlikte yürümeye başladık. Melisa'yı oradakilere emanet etmiştim.
On dakika kadar yavaş yavaş yürüdük, bir yandan da sohbet ediyorduk. Ama benim gözüm Tuna ve Sertan'da; kulağım da onlardan gelecek herhangi bir sesteydi. Tuna'nın sesini duymuştuk.
"Dur, düşeceksin." deyip gülmüştü. Zafer, Tuna'nın sesini duyunca sesin geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Biraz daha yürüdükten sonra umduğum manzara belirmişti. Sertan oturuyordu, Tuna da onun dizine yatmıştı. Sertan, narin dokunuşlarla Tuna'nın saçlarını okşuyordu.
Doğal olarak, katı bir baba olan Zafer'in kan beynine sıçramıştı.
"Tuna!" diye bağırdı...
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...