Elimi Melisa'nın alnına koyduğunda ateşi olduğunu fark ettim. Hemen onu kucağıma aldım ve aşağıda oturmakta olan Zafer'in yanına gittim.
''Zafer, Pelin'in ateşi var.''
''Getir, bakayım.''
Zafer de kontrol etti.
''Evet, cayır cayır yanıyor. Hemen çocuk doktoruna götürelim.''
''Ciddi bir şey mi acaba?''
''Yok canım. Ateşi var sadece.''
''Öksürüyor da.''
''Defne, sakin ol. Doktor bir şurup verir ve geçer.''
O sırada aşağı Emine indi ve bize merakla baktı.
''Nereye gidiyorsunuz?''
''Pelin'in ateşi var. Doktora gidiyoruz.''
''Tamam. Şey.. Tuna'yı gördünüz mü?''
''Evet, iki saat kadar önce çıktı. Arabasıyla gitti.'' dedim.
''Telefonu da kapalı.''
''Şarjı bitmiştir.'' dedi Zafer. Ve, hastaneye gitmek üzere evden çıktık. Özel bir hastaneye gittiğimizden çok sıra beklemedik. Doktor, Melisa'yı muayene edince ciddi bir şeyi olmadığını, şurup vereceğini söyledi. Zafer de ''Boşuna telaşlandık, ben sana dememiş miydim?'' deyince oldukça rahatlamıştım.
Melisa hasta olduğu için oyalanmadan eve döndük.
Gün boyunca kızımla ilgilendim. Akşama doğru ateşi biraz düşmüştü. Simge ve Emine ise evin içinde dört dönüyorlardı. Bir şeyler fısıldaşıyorlardı. Zafer bu durumu geç de olsa fark etti.
''Neyiniz var sizin?''
''Tuna yok. Sabahtan beri arıyoruz ama telefonu kapalı.''
''Bir yerlerdedir, ya annenize falan gitmiştir.''
''En yakın arkadaşlarını ve annemi aradık. Yok. ''
''Sertan denen o itle mi buluştu yoksa...''
''Onu da aramak istedik ama bizde telefon numarası yok.''
''Bende var.'' deyip telefonunu Simge'ye uzattı Zafer. Simge de Sertan'ı aradı.
''Sertanla da değilmiş. Bugün ne konuşmuşlar, ne de görüşmüşler.''
''Allah Allah, nerede ki bu kız?'' dedim.
Simge'nin telefonu çaldı. Konuştuğu kişinin annesi olduğunu anlamıştım. Verdiği cevaplardan da annesinin Tuna'nın gelip gelmediğini sorduğu belliydi. Zafer de telaşlanmıştı.
''Simge, Emine... Dağılıp arayalım. Gidebileceği yerlere falan bakalım.''
''Ben de gelmek isterdim ama Pelin hasta.'' dedim. Üçü de gittiklerinden yaklaşık iki saat sonra geri geldiler. Hiçbiri Tuna'yı bulamamıştı.
Onların ardından Sertan da geldi.
''Buldunuz mu Tuna'yı?''
''Senin ne işin var burada?'' diyerek onu azarladı Zafer.
O sırada Emine lafa karışıp kavga etmenin sırası olmadığını söyledi. Tuna reşit olduğundan yirmi dört saat geçmediği için kayıp ihbarı da yapamıyorduk.
Zafer'e baktım. Ağlamamak için direniyordu. Sertan'ın da gözlerinde korku vardı.
O sırada kapı çalındı. Oradaki herkes ''Tuna mı acaba?'' diyerek bakıştılar. Simge ile Emine kapıya koştular. Gelen kişi Tuna değil, Aslı'ydı. İçeri geçti.
''Geldi mi? Nerede Tuna?''
''Hayır anne, gelmedi.'' dedi Emine.
Aslı ağlamaya başladı.
''Bu saate kadar nerede bu kız? Kaçırdılar mı yoksa? Öldürdüler mi? diye feryat ediyordu.
O an empati kurmaya çalıştım. Aslı'nın yerinde olsam ben daha da kötü olurdum herhalde. Melisa ile göz göze geldiğimizde her şeyden habersiz, etrafına gülücükler saçarak temkinli adımlarla yürürken gördüm...
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...