-106-

76 6 0
                                    

Her sabah olduğu gibi, Umut'un ağlamasıyla uyandım.

Yaşım daha otuz ikiydi ama bu kez annelik bana zor gelmişti. Daha çok yoruluyordum sanki.

Umut'u alıp salona indim. Üçlü koltuğun bir kenarına sırtımı yaslayacak şekilde oturarak, ayaklarımı uzattım ve Umut'u ayağımda sallamaya başladım. Bir an önce büyüse de ayağımda sallama derdinden kurtulsam, diye düşünüyordum. Bu, Umut'a özel değildi. Melisa bebekken de aynı şeyleri düşünürdüm.

Zafer'in evde olmadığını geç fark ettim. Herhalde, erken saatte toplantısı falan vardı da holdinge gitmişti. İyi ki de gitmiş. Onun sululuklarını çekecek durumda değildim.

Yarım saat geçti; Umut hala daha uyanıktı; ağlıyordu. Tabii ya.. Hiç uykudan yeni uyanmış bebek, beş dakika bile geçmeden tekrar ayakta sallanır mıydı? Zafer'in gerçekleri öğreneceği için o kadar korkuyordum ki başka bir şey düşünemez olmuştum; böyle basit bir şeyi bile. Belli ki Umut'un karnı açtı, ya da susamıştı.

İçinde su olan biberonu ağzına götürdüğümde, tahminlerimden birinin tutmuş olduğunu gördüm. Susamıştı. Kana kana içiyordu. Su içişi bile çok tatlıydı. Neredeyse 'Zafer iyi ki hayatıma girmiş.' diye düşünmeye başlayacaktım.

Umut'un karnını da doyurduktan sonra onu biraz sevdim. Öpüyor, kokluyordum. Merdivenin basamaklarından birine çökmüş, bizi seyreden Melisa'yı biraz geç fark ettm.

''Kızım, gelsene yanımıza..''

Melisa omuz silkti ve suratını buruşturdu. Belli ki Umut'u kıskanmıştı.

''Tatlım, Umut'u koltuğun üzerinde yalnız bırakıp yanına gelemem. Sen benim yanıma gelmelisin.''

Melisa'yı, yanıma gelmesi konusunda ikna ettim ve yanma geldi. Onu dizlerimden birine oturttum ve saçlarını okşamaya başladım.

''Kıskandın mı sen kardeşini?''

''O, benim kardeşim değil!''

Bu söz, içime oturmuştu.

''Olur mu öyle şey? Umut senin kardeşin. İkinizin de annesi benim, ikinizi de aylarca karnımda ben taşıdım ya kızım..''

''Olsun. Yine de o, benim kardeşim değil.'' dedi ve hızlıca merdivenlerden çıkarak odasına gitti.

Umut'u sevmediğini yeni öğrenmiştim. Ama neden? Onlar kardeştiler. Umut doğduktan sonra Melisa'yı ihmal etmediğime emindim; kıskanması için bir sebep yoktu. İkisine de aynı değeri veriyordum. Sorun bundan kaynaklanıyor olamazdı.

Sorun Zafer miydi? Umut'un babası Zafer olduğu için mi sevmiyordu onu? Gerçi, Melisa'nın Zafer'e karşı olan korkusu, tedirginliği uçup gitmiş gibiydi ama... Bilemiyordum.. Aklım çok karışmıştı.

Düşüncelerimle cebelleşirken, Umutla ilgilenirken, Melisa ile iletişim kurmaya çalışırken akşam olmuştu bile. Zafer geldi. Ama, biraz tuhaftı. Sarhoş gibiydi. Dikkatli bakınca, gerçekten sarhoş olduğunu anladım. Doğru düzgün yürüyemiyordu bile.

''Zafer! İçki mi içtin sen? Hem de sarhoş olacak kadar?''

Gözlerini bana dikti.

''İçtim. Ne olacak?''

''Bu şekilde bu eve giremezsin. Git, bir yerlerde ayıl da gel..''

Beni kolumdan tuttuğu gibi sürükleyerek salona götürdü.

''Melisa nerede?'' dedi 'Melisa'ya vurgu yaparak.

Olamaz! Galiba öğrenmişti. Allah'ım, şimdi ne yapacaktım?

Ne yapacağımı düşünürken, sağ yanağıma hızlıca çarpan bir tokatla yere düştüm. Galiba ölecektim. İnşallah beni Melisa'dan önce öldürür, diye dua ediyordum.

Boğazıma yapıştı. Öldüresiye sıkıyordu boğazımı. Kızardığımı hissediyordum.

Herhalde son saniyelerimi yaşıyordum. Hayatım, gözlerimin önünden geçiyordu. Yaptığım iyilikler ve kötülükler; zalimliklerim ve masumiyetim; gücüm ve güçsüzlüğüm... Her türlü özelliği barındırn bir insandım ben. İntikam oyunum, son bulmak üzereydi; hem de benim aleyhime.

''Bunu bana nasıl yaptın?''

''Zafer...''

Sesim kısık çıkıyordu.

Boğazımı sıkmayı bıraktı. Bir süre öksürdükten sonra, güçlükle kendime gelebildim.

''Oyun bitti Tuğçe!''

''Hep nefret ettim senden. Seni bir an bile sevmedim. İçimde, sana karşı nefretten başka bir duygu yok.''

''Kes sesini!''

''Öldür! Öldür beni! Senden tiksiniyorum. Ölmek kurtuluşum olur.''

"Öldüreceğim zaten, sağ bırakacağımı zannetme.."

"Öldürürsün zaten.. Ne de olsa alçak bir katilsin.. Kocamı öldürüdün; sıra bana geldi, değil mi? "

Hem bağırıyor, hem de ağlıyordum.

İkimiz de yerde oturuyorduk. Birbirimize nefretle bakıyorduk. Zafer, belindeki silahını çıkardı ve bana doğrulttu.

Gözlerimi kapattım. Silah patlayana kadar da açmayacaktım. Bu köşkü, Zafer'i, evlatlarımı son kez görmüştüm bugün. Demek ki buraya kadarmış..

Gözlerim kapalı bir şekilde silahtan çıkan kurşunun bana isabet etmesini beklerken, bir sesin ardından, mecburen gözlerimi açmak zorunda kaldım.

Zafer, elinde bir beyzbol sopası olan Melisa'nın ayaklarının dibinde yatıyordu. Silahı da elinden düşmüştü.

BÜYÜK SIRLARWhere stories live. Discover now