-58-

101 6 0
                                    

Tuğçe'nin gözünden...

Rüya gibi bir tatil sona ermişti. İzmir Havalimanına inmiş, otoparka doğru yürüyorduk.

Üçümüz de sessizdik. Çünkü, yorgunduk.

Eve vardığımızda derin bir nefes aldım. "İnsanın evi de bir başka ki." dedikten sonra afalladım. Ne diyordum ben? Burası benim evim değildi ki. Burası kocamı öldüren adamın eviydi. Kendine gel Tuğçe, dedim kendi kendime.

"Pelin, tatil nasıldı? Bir de senin yorumunu alalım.." dedi Zafer.

Melisa da çok eğlendiğini söyleyip babasına teşekkür etti. Evet, babası(!).

Zavallı kızım benim, dedim mırıldanarak. Zafer benim mırıldandığımı duymuştu.

"Bir şey mi dedin canım?"

"Çok yorgunum. Uyumak istiyorum bir an önce."

"Ben de."

Mutfağa gidip bir bardak soğuk su içtikten sonra yatak odasına çıktık. Üzerimi değiştirmeden yatağa attım kendimi. Zafer yanıma yanaştı, saçlarımı okşarken "Mutlu musun?" diye sordu.

"Evet, mutluyum. Uyursam daha da mutlu olacağım." dedim mızlanarak.

"İyi geceler." dedikten sonra Zafer de başını yastığına koydu.

Çok uykum olduğu halde bir süre uyuyamamıştım. Murat'ı ve Melisa'yı düşündüm. Neden sürünmüyordu Zafer? Neden acı çekmiyordu? Tuna'nın yası çoktan bitmişti, her şey eski haline dönmüştü. Bu adamı kapının önüne koymadan bana huzur yoktu. Elbet onun da sırası gelecekti.

Sabah olduğunda -daha doğrusunu söylemek gerekirse öğle vakti- uyanıp kahvaltı yaptıktan sonra Zaferle birlikte holdinge gittik. Zafer'in odasına geçtik. Zafer bir dosya aramaya başladı. Çekmeceleri karıştırırken bulmamasının benim lehime olacak olan Melisa'nın kimliğini buldu. Eyvah, tekrar hatırlamıştı.

Kimliğe boş gözlerle bakarken ben tedirgindim. Pelinle bir bağlantı kurmasından korkarken, korktuğum başıma geldi.

"Pelinle yaşıt, aralarında birkaç gün var."

"Hımmm, öyle mi? Kızın ismi neydi?"

"Melisa."

"Kim bilir şimdi nerede..."

"Olsun. Yerin dibine girmiş olsalar bile bulacağım onları. Araştırmaları bugün başlatıyorum, yani hızlandırıyorum."

Korktuğumu belli etmemeye çalışarak gülümsedim. İçimden de "Ne kadar aptal bir adammış bu." diyordum.

Kendi odama geçip bir saat kadar çalıştıktan sonra Zafer'e telefon edip yorgunluğumun geçmediğini söyleyerek eve erken gitmek istediğimi söyledim. O da doğal olarak bunu kabul etti. Bana karşı gelemiyordu.

Eve gittim. Melisa yoktu. Hizmetçiye sorduğumda Melisa'nın arka taraftaki göletin yanına gittiğini öğrendim. Yüzmeyi bildiği için sorun yoktu, gölete düşerse kötü bir şey olmazdı.

Koltuklardan birine uzanmış, gözlerimi dinlendirirken yanıma Melisa geldi. Telaşlı görünüyordu.

"Kızım, ne oldu?"

"Dışarıda bir adam var. Bana tuhaf sorular soruyor."

"Ne? Ne sordu?"

"Senin ismin Melisa değil mi? Senin baban yıllar önce ölmedi mi?" falan..."

"Ben hemen geliyorum, sen sakın buradan ayrılma." diyerek arka bahçeye çıktım. Bu, kesinlikle Sertan'dı. Ağaçların arasında temkinli adımlarla ilerlerken bir el kolumdan tutarak beni hızlıca çekti. Saçımdan tutarak ağaca yasladı. Boğazıma bir bıçak dayarken bu kişinin Sertan olduğunu fark ettim.

Öfkeyle gözlerimin içine bakıyordu. Ben ise çok korkuyordum.

"Tuna'yı kime kaçırttın?"

"Ben kaçırtmadım."

"Tuna'yı kime kaçırttın, dedim."

"Saçmalıyorsun. Bırak beni, ben yapmadım."

"Yalan söyleme!"

"Bırak be beni, bırak! Her şeyi benden bilmeyin. Şu bıçağı da çek boynumdan." Sert olmaya çalışmıştım ama bunu başarabildiğimden emin değildim.

"Tuğçe... Ben her şeyi biliyorum. Boşuna inkar etme."

"Ben yapmadım."

"Tamam, öyle olsun... O zaman ben de şimdi içeri geçiyorum ve bu bıçağı Melisa'ya saplıyorum."

"Saçmalama. Hapislerde çürürsün."

"Tuna'yı bulamadıktan sonra her şeye razıyım." deyip hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başladı Sertan. Bir şeyler yapmalıydım. Gözü dönmüş bir insandan her şey beklenirdi.

"Dur!" diye seslendim.

Durdu. Arkasını dönüp bana baktı.

"Tamam, her şeyi anlatacağım..."

BÜYÜK SIRLARWhere stories live. Discover now