Bu kızın burada ne işi vardı? Beş sene sonra nasıl gelmişti? Aklım karmakarışıktı.
Zafer'e baktığımda donakalmış olduğunu fark ettim. Yıllardır hayatta olmadığını bildiği kızı, karşısında duruyordu.
"Baba..." dedi Tuna. Zafer'e doğru iki adım attı. Zafer hareketsizdi, kıpırdamıyordu. Tuna daha da yaklaştı.
"Baba, iyi misin?" diye sordu.
Zafer ise kekeleyerek "Se..Se..Sen.." diyebildi.
Olacakları korkuyla ve heyecanla bekliyordum. Melisa da merakla seyrediyordu.
Simge, Zafer'e yaklaştı. O kadar yaklaşmıştı ki neredeyse burunları birbirine değecekti. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı.
Simge yutkundu ve konuşmaya başladı:
"Beş sene önce, şimdi olduğu gibi tam buradaydık. Sana burada yalvarmıştık bana inanman için. Hatırladın mı?"
Zafer hiçbir şey diyemedi. Gözleri dolmuştu. Simge de ağlamak üzereydi. Konuşmaya devam etti:
"Kimin yalan söylediğini, kimin doğru söylediğini şimdi anladın mı Zafer Bey?"
Zafer hiçbir şey demedi. Öylece Tuna'ya bakıyordu.
En sonunda Tuna daha fazla dayanamadı:
"Neler oluyor ya? Babam neye inanmadı?"
Emine lafa atıldı:
"Madem her şeyi öğrenmek istiyorsun, öğren o zaman. Sen babanın seni aradığını zannediyorsun ya... Yok öyle bir şey."
"Ne? Aramadı mı?"
"Aramadı tabii. Çünkü, senin öldüğünü zannediyordu."
"Öldüğümü mü?"
"Evet. Sen kaçırıldın. İki gün sonra araban denize düşmüş bir şekilde bulundu. Sen yoktun içinde."
"Ben denize falan düşmedim hiç."
"Evet, düşmedin. Bunu baban hariç herkes biliyor, inanıyor."
"Benim kafam çok karıştı. Babam neden inanmasın ki buna?"
"Seni kaçırtan ve bu oyunu tezgahlayan kişi Defne çünkü."
Duruma müdahale etmem gerekiyordu.
''Yeter ya! Hala daha aynı masal. Böyle ciddi bir mevzuda Tuna'nın aklını karıştırmanıza izin vermeyeceğim.'' dedim kararlı bir ses tonuyla.
Tuna'nın aklının karmakarışık olduğu, her halinden belli oluyordu. Gözlerini bana dikmiş, bir açıklama bekliyor gibiydi. Bana bu fırsatı vermişken, değerlendirmem gerekiyordu. Ona yaklaştım. Ellerimi onun saçlarında gezdirdim.
''Tuna... Biliyorsun ki ablanlar benden hep nefret ettiler. Biz senin öldüğünü zannediyorduk.''
''Sakın bu yalancıya inanma Tuna. Onu seni kaçıran adamla telefonda konuşurken duydum ben.''
''Ne duydun abla?''
''Seni kaçıran adamın yüzünü görmüşsün sen, doğru mu?''
''Evet, gördüm.''
''O adam da seni bu yüzden büyük bir çeteye satmış. Defne de adama kızıyordu seni sattığı için. Seni kaçırtan Defne. Birkaç günlüğüne de olsa bizim canımızı yakmak için böyle bir yola başvurmuş.''
''İyi de ben neden sizin canınızı yakmak isteyeyim ki? Siz benden ne kadar uzaklaşsanız da ben hep size adım atmadım mı Simge? Hele ki bu evde bana en çok değer veren Tuna'ya neden bunu yapayım?''
Tuna bir bana, bir Simge'ye, bir de Emine'ye bakıyordu.
Emine de daha fazla dayanamadı ve lafa atıldı:
''Anlatsana Defne, ya da Tuğçe mi demeliyim sana?''
Zafer hayretle Emine'ye baktı.
''Tuğçe mi?'' dedi acı çekiyormuş gibi bir sesle.
''Evet. Defne, Tuna'yı kaçırttığı adama kendini Tuğçe olarak tanıtmış. Tüm bunlar ortaya çıkarsa, her şeyi Tuğçe'den bilelim diye herhalde.''
Zafer bana döndü. Yüzünde garip bir ifade vardı. Ben ise güçlü durmaya çalışıyordum.
''Defne, ne diyor bunlar?''
''Zafer, yalan söylüyorlar. Belli ki Tuğçe denen o kadın kaçırtmış Tuna'yı.''
''Ya da sen onunla iş birliği yaptın?''
''Ne? Zafer, bana bunu nasıl yakıştırırsın? Tuna'nın kaçırılmasından benim ne gibi bir çıkarım olur?''
''Bilmiyorum Defne. Kafam o kadar karıştı ki. Yıllardır öldüğünü zannettiğim kızım şu an karşımda duruyor. Emine ile Simge akıl almaz şeylerden bahsediyorlar. Ben şimdi ne yapayım?''
''Ne mi yap? Karına inan Zafer. Yıllar önce seni terk edip arayıp sormayan ben değilim. Ben hep senin yanındaydım. Sana ihanet eden ben değilim, sana ihanet edenler senin çocukların.''
Ne düşündüğü hakkında en ufak bir fikrim bile olmayan Tuna, babasına yaklaştı. Göz göze geldiler.
''Baba, beni hiç aramadın mı? Hiç merak etmedin mi?''
''Dedim ya kızım, ben senin öldüğünü zannediyordum. Haftalarca, aylarca yas tuttum.''
''Ölmediğimi ablamlar sana söylemişler ama? Onlar beni aradılar. Sertan'ın da yardımıyla buldular beni.''
''Kızım...''
''Ben o çöplükte hep ailemizi düşündüm. Senin gelip beni kurtaracağın günü hayal ettim hep. Sen ise beni düşünmemişsin bile. Ablamlarla ve Sertanla birlik olup beni aramak yerine oturup boşu boşuna yas tutmuşsun. Neden inanmadın baba? Ablamlara neden inanmadın?''
Tuna'nın bana inanıp inanmadığı belli olmuştu.
''Tuna'cığım, aklın çok karışık...'' diye söze başlamamla Tuna'nın sesimi kesmesi bir oldu:
''Sus Defne! Sana da yazıklar olsun! Herkes senden nefret ederken, ben sana destek oldum. Seni kabullendim.''
Zafer gibi ben de bir cevap verememiştim. Kelimeler boğazıma düğümlenmişti. Tuna yerden göğe kadar haklıydı. Kendimden emin bir kılığa büründüm ve yukarıdaki odama çıktım. Kapıyı kilitledim. Ağlamaya başladım. Allah'ım, ne günlere kalmıştım. Kurtulmak istiyordum artık. Hazar Ailesinin tüm fertlerinden nefret ediyordum.
''Lanet olsun sana Zafer.. İzin verseydin de kocamla ve kızımla birlikte mutlu bir hayatı yaşıyor olsaydım...'' dedim kendi kendime. Bu evde nefes aldığım her an, Zafer'e ileniyordum.
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...