Bir el beni hızlıca geri çekti ve sürüklemeye başladı. Boş bir odaya girip odanın kapısı kapandığında o elin kime ait olduğunu görebilmiştim.
Bana engel olan kişi elbet de Sinan'dı.
"Sen ne yaptığını zannediyorsun be manyak?" diye bağırdım ona.
"Asıl sen ne yaptığını zannediyorsun? O silah da ne?"
"Zafer'i öldürmek için geldim buraya, bırak beni.."
"Zafer'i öldürmek için mi? Sen çıldırmış olmalısın."
"Evet. Çıldırdım. Sen de bu hayattaki en sevdiğin kişinin canına kıymış olan biriyle yıllardır aynı yastığa baş koyuyor olsaydın, sen de çıldırırdın."
"Defne, seni anlıyorum ama..."
"Anlayamazsın! Beni anlayamazsın! Ben artık dayanamıyorum Sinan."
"Dayanmak zorundasın. Kızın için..."
"Kızım için mi? Ona ismiyle bile hitap edemiyorum."
"Bitecek. Bir gün tüm bunlar geride kalacak."
"Ne zaman?"
"Çok şey başardın Tuğçe. Bana bile haber vermeden Tuna'ya yaptıkların sayesinde Hazar Ailesi paramparça oldu. Köşkün tapusu senin, lüks bir araban ve bankada küçük bir servetin var. Zafer kalp hastası artık... Tüm bunlar senin eserin."
"Senin de yardımınla... Sağ ol Sinan; sağ ol en yakın dostum, yardımcım.."
"Buna gerek yok. Sen sağlıklı düşün, yeter. Şimdi köşke dön ve o silahı yerine koy. Zafer'e görünmemeye çalış çıkarken."
"Tamam. Gidiyorum."
Sinan'ın dediği gibi, Zafer'e görünmeden holdingden çıktım.
Tüm planım alt üst olmuştu. Sinan beni ikna etmeyi başarmıştı. Artık Zafer'i öldürmeye cesaret edemezdim. Oyun devam edecekti.
Eve döndüm. Nedense Melisa'yı görmek istemiştim. Melisa, salondaydı. Televizyon seyrediyordu. Beni fark edince yanıma geldi.
"Anne, neredeydin?"
"Sahile indim, biraz deniz havası almak iyi geldi."
"Hımmm."
"Kızım..."
"Efendim?"
"Seni çok seviyorum. Bunu unutma."
"Neden bunu söyledin ki şimdi?"
"Bilmem, içimden geldi..."
Ezgi'nin gözünden...
Abimle yaşıyor olmak çok tuhaf bir histi. Benimle konuşmak, bir şeyler paylaşmak için çok çaba gösteriyordu. Ben ise ona pek yüz vermiyordum, vermeye de niyetim yoktu.
Mutfakta kendime kahve yaparken abime de kıyamadım ve kahve isteyip istemediğini sordum. Cevabı "Evet." olunca ona da kahve yaptım. Ona olan öfkem dinmemişti ama bir yanım da ona kıyamıyordu işte.
Karşılıklı oturmuş, kahvelerimizi içerken abim bana hiç ummayacağım bir şey sordu:
"Onu merak ediyor musun?"
"Kimi?"
"Hamza'yı?"
"Hamza mı? Ne alaka ya? Bana ne ondan?"
"Emin misin?"
"Eminim. Sülalesi batasıca... Hepsinden nefret ediyorum."
Evet, gerçekten de doğru söylüyordum. Babasının bana yaptıklarından sonra ona olan aşkımı da kalbime gömmüş, çoktan onu unutmuştum. Benim için babasını karşısına alamamıştı zaten.
Kahvelerimiz bittiğinde fincanları yıkamak üzere mutfağa gittim. O sırada kapı çalındı. Kapıyı abim açtı. Gelen kişinin kim olduğunu, fincanları yıkayıp salona gidince gördüm.
Uzun boylu, benim yaşlarımda, kumral ve hafif sakallı genç biriydi gelen. Daha önce hiç görmemiştim. Abime teşekkür ediyordu.
"Tuna senin sayende tekrar bizimle, çok sağ ol Sertan." dedi.
Abim de "Rica ederim, teşekkür etmene gerek yok ayrıca." dedikten sonra ikisi de benim orada olduğumu fark ettiler. O adam beni baştan aşağı süzdü. Bundan rahatsız olmuştum. Abime döndü.
"Sertan, bu bayan kim?" diye sordu.
Abim de "Kız kardeşim." diye cevap verdi.
O adam yanıma yaklaştı ve tokalaşmak amacıyla sağ elini uzatarak "Ben Çağan." dedi.
"Ben de Ezgi." diyerek ona karşılık verdim ve tokalaştık.
Abim araya girip Çağan'ın, Tuna'nın abisi olduğunu söyledi.
Demek bu itici şey de Hazar Ailesindendi. O ailede sadece Tuna'yı sevmiştim. Annesini ve ablalarını yapmacık bulmuştum, abisini de gözüm pek tutmamıştı. Aslında tutmuştu. Gülümseyişi içtendi. Ama, havalı biri olduğu her halinden belli oluyordu. Pek muhattap olmamaya karar vermiştim.
Çağan gidince abimle yalnız kalmıştık.
Abim dalgındı. Aklını kurcalayan bir şeyler var gibiydi.
"Neyin var senin?" diye sordum.
"Tuğçe... Tuğçe ile görüşmem lazım. Onun hayatımızdan çıkmasının vakti geldi de geçiyor bile."
"Ne yapacaksın ona?"
"Ona bir teklifte bulunacağım."
"Ne teklifi?"
"Sürpriz."
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...