Bu bölümü; hikayemi beğenerek okuduğunu bildiğim, her zaman bana destek olan, fikir veren arkadaşım @kisbikar 'a ithaf ediyorum..
Zeynep Hazar tam gitti derken, kırkım çıkana kadar yanımda kalacağını söyleyip geri dönmüştü. Yani, otuz gün daha köşkteydi ve ben bu günlerin nasıl geçeceğini bilmiyordum.
Onu oraya koyma, çocuğu düzgün tut, onu ye, onu yeme falan filan.. Her şeyime karışıyordu. Zafer'in ise kendini bizim hala daha evli olduğumuza inandırıp iyi koca rolüne bürünmüş olması beni deli ediyordu. Hemen hemen her akşam eve hediyeyle geliyordu. Ben ise bundan oldukça rahatsızdım. Onun yüzünü bile görmek istemiyordum.
"Zeynep Anne, ben çıkıyorum.."
Yerinden sıçrayarak kalktı ve karşıma dikildi.
"Nereye?"
"Yarım saat falan dışarıdayım, hava almam lazım. Umut'a sen bakıyorsun zaten, idare ediver.."
"Olmaz!"
"Neden?"
"Lohusa kadın dışarı çıkmaz.."
"Ne alaka ya? Hangi devirde yaşıyoruz?"
"Ben devir falan bilmem. Kırk gün dolana kadar evdesin.."
"Ama... Ama bunaldım ben.."
"Pencereyi aç!"
Bunu söyledikten sonra köşkün kapısını kilitledi ve anahtarı da cebine koydu. Kendi evimde hapishane hayatı yaşıyordum. Acaba daha ne çileler çekecektim?
Odama çıktım. Telefonumun şarjının tamamen dolmasını beklemeden telefonu şarjdan çıkardım ve Sinan'ı aradım. Birkaç kez çaldıktan sonra açtı..
"Sinan.."
"Efendim?"
"Yanına gelemiyorum. Bu manyak kadın benim dışarıya çıkmama izin vermiyor.."
Sinan kısa bir süre güldükten sonra konuşmaya devam ettim.
"Düğünün tarihini öğrenebildin mi?"
"Öğrendim. 11 Haziran.."
"11 Haziran demek.."
"Evet."
"Güzel.. Yaklaşık iki ay var.."
"Öyle.. Tuğçe, kapatmam lazım.. Sonra konuşuruz.."
Telefonu kapattıktan sonra yatağıma uzandım. 11 Haziran'ın gelmesini iple çekiyordum..
Tuna'nın gözünden...
11 Haziran'ın gelmesini iple çekiyordum. En mutlu günüm olacaktı. Tüm kötü günler, kötü insanlar geride kalmıştı. Şimdi sadece mutluluk vardı; hiçkimsenin bozamayacağı bir mutluluk..
Kapının çalmasıyla düşüncelerimden ve ilk üç sorusunu çözdüğüm geometri testinden sıyrıldım.Muhtemelen, gelen kişi Sertan'dı. Kapıyı açtığımda, tahminimin doğru olduğunu gördüm. Yanağıma bir öpücük kondurarak içeriye geçti.
"Babamı aradım. Düğüne geleceklermiş.."
"Ezgi'nin senin yanında olduğunu biliyor mu?"
"Anneme söyledim. Babama o söyleyecek, onu alıştıracak.."
"Ezgi'ye yazık.. Tuhaf hissedecek.."
"Ya sen? Baban düğününde olmadığı için kendini tuhaf hissetmeyecek misin?''
Sertan'ın sorduğu bu soru karşısında afallamıştım. Galiba haklıydı. Her ne kadar kızgın da olsam, o benim babamdı ve en mutlu günümde yanımda olmaması beni üzerdi. Umrumda olmadığını söyleyemezdim.
''Galiba ben de tuhaf hissedeceğim..'' diyebildim.
Sertan gözlerimin içine bakarak beni kendine doğru çekti. Omuzlarına yaslanmamı sağladı.
''Baban, en mutlu gününde yanında olmalı.''
Başımı kaldırıp ona baktım.
''Bu ne kadar doğru?''
''O senin baban.. Davetiyesini beraber götürmeliyiz..''
''Bilmiyorum Sertan. Bunu isteyip istemediğimden emin değilim..''
''Eğer baban düğünümüze gelmezse sonra içinde hep bir boşluk olacak..''
Galiba Sertan haklıydı. Lanet olsun ki ben annem, ablamlar ve abim gibi değildim. Hiçkimseye karşı kin tutamıyordum; Defne hariç.. Babamın, en mutlu günümde yanımda olmasını istiyordum..
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...