Teknik bir arızadan dolayı bu bölümü silip, ikinci kez yayımlamak zorunda kaldım. Noktasına, virgülüne kadar her şeyi aynı; okumuş olanlar okumayabilirler.
Tuğçe'nin gözünden...
"Tuğçe, Tuna seni arıyor.."
Sinan'ın söylediği bu cümleyi anlamakta zorlanmıştım. Köşkün bahçesini kolaçan edip etrafta kimsenin olmadığından emin olunca Sinan'a döndüm.
"Ne diyorsun sen?"
"Tuna ile görüştüm. Zafer'in Murat'ı öldürdüğünü ve Tuğçe ile kızını aradığını öğrenmiş.."
Şaşkınlıkla elimi ağzıma götürdüm.
"Tuğçe'yi neden arıyor ki?"
"Eğer Tuğçe'nin kendisini kaçırtmasıyla bir ilgisi olmadığına inanırsa, Tuğçe'yi Zafer'den koruyacak, saklanmasına yardım edecekmiş."
"Bak sen şu bacaksıza... Sen ne cevap verdin?"
"Tuğçe'yi arayacağımı söyledim."
"Yazık ya.. Bir bilse Tuğçe'nin kim olduğunu.. Bu Hazarlar'ın hepsi salak. Paralarıyla zekaları ters orantılı bunların.."
"Öyle vallaha, şanslıymışsın.."
"O bücür Tuğçe'yi falan bıraksın da nişanlısını araştırsın bakalım.. Nişanlısı, bir zamanlar Tuğçe'nin emrindeydi, kendisiyle de para için tanıştı. Bunları bilmiyor tabii."
"Asla bilmemeli. Sertan senin bunu yaptığını öğrenirse, o da Zafer'e bazı gerçekleri anlatabilir.. Neyse, ben gidiyorum."
"Görüşürüz."
Zafer nidaları atarcasına takındığım sinsi bir gülümsemeyle eve girdim. Kırkımın çıkmasına birkaç gün vardı ama bahçeye çıkmayı başarmıştım.
"Gelin, neredeydin sen?"
Zeynep Hazar, ters ters bana bakıyordu.
"Zeynep Anneciğim, hava almak için dışarıya çıkmıştım. Umut uyuyor mu?"
"Evet. Uyuyor. Ben gidiyorum bu arada."
"Nereye?"
"Aslı'nın evine.."
"Ama daha kırkımın çıkmasına birkaç gün var?"
"Olsun. Senin nursuz suratını görmek istemiyorum daha fazla.."
Zeynep Hazar, valizini de alıp köşkten gitti. Buna inanamıyordum. Göbek atmak istiyordum. Az kalmıştı. Her şeyin benim yararıma olmasına çok az kalmıştı...
Bir Ay Sonra..
Tuna'nın gözünden...
"Galiba yetişemeyeceğiz!"
Telaştan elim ayağıma dolanmıştı. Daha saçım ve makyajım yapılacaktı, gelinliğimi giyecektim, gelin alma, fotoğraf çekilme falan filan... Oldukça yoğun bir gün olacaktı.
Ayak üstü bir şeyler atıştırdıktan sonra ben, annem, ablamlar, Ezgi ve abimin karısı Beril olmak üzere, yedi kişi kuaföre gittik. Ezgi'nin halini gördükçe, keşke Beril gelmeseydi, diyordum. Abimi unutmaya çalışıyordu ama başarılı olamıyor gibiydi.
Dağınık topuz yapılmış saçımla, duvağımla ve kar gibi bembeyaz, upuzun gelinliğimle çok güzel olduğuma emindim.
Kuaförden çıkınca eve geldik. Sertan da bir saat sonra, ailesi ve birkaç arkadaşıyla birlikte gelin almaya geldiler. Maksat, adetin yerini bulmasıydı.. Gözyaşlarıyla dolu gelin alma merasiminin ardından evden çıkıyordum ki aklıma babam geldi. Keşke bir katil olmasaydı da o da en mutlu günümde yanımda olsaydı, diye düşünüyordum.
Çok uzun sürmeyen fotoğraf çekiminin ardından, deniz kenarındaki düğün salonuna gittik. Düğünün başlamasına en az iki buçuk saat falan vardı. Geç kalacağımızı düşünürken, erken bile gelmiştik.
"Seni çok seviyorum.." dedi Sertan.
Gözlerinin içine baktım. Onunkiler de benimkiler gibi gülüyordu. O an bir kez daha anlamıştım ki biz, birbirimize aittik.
"Ben de seni çok seviyorum.." dedim ve gelin odasına girdim.
Gelin alma merasiminde ağladığım için makyajım akmıştı. Makyajımı tazelemek için, makyaj masasına oturdum. Bin bir çeşit makyaj malzemesinden uygun olanları seçerken, gelin odasının kapısı açıldı.
Başımı kapıya doğru çevirdiğimde, gelen kişinin görmeyi en son isteyeceğim iki kişiden biri olduğunu gördüm...
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...