-60-

104 7 0
                                    

Bir Ay Sonra...

Hava inanılmaz derecede sıcaktı. Vıcık vıcık uyandım sabah. Uyandığım gibi buz gibi bir duş aldım. Biraz olsun rahatlamıştım.

Telefon bekliyordum birçok yerden. Tuna'ya dair bir umut ışığı görsem, koşarak gidecektim o ışığa.

Emine ve Simge de sürekli telefon edip bir gelişme olup olmadığını soruyorlardı. Çağan New York'ta olduğundan Tuna'yı aradığımızdan haberi yoktu herhalde.. Burada olsa da bir şey fark etmezdi herhalde. Aptalın tekiydi. Tuna'yı bulursam ben de onu alıp çok uzaklara mı gitseydim ki; tabii Tuğçe'nin hesabını kestikten sonra...

Kahvaltıdan sonra çayımı içerken telefonum çaldı. Arayanın Selim olduğunu görünce deli gibi açtım telefonu.

"Hüseyin'den bir haber mi var?"

"Dur, sakin ol."

"Olamam."

"Evet, Hüseyin'in nerede olduğunu buldum."

Ne diyeceğimi bilememiştim. Gözlerimden birkaç damla yaş süzüldüğünü hissetmiştim.

"Neredeymiş?" diye sordum sesim titreyerek.

Selim bana adresi söyledi. Aklıma kazıdım adresi, böyle bir şeyi istesem de unutamazdım zaten.

Selim'e teşekkür edip telefonu kapattıktan sonra koltuğa oturup ağlamaya başladım. Neden ağladığımı bilmiyordum ama ağlıyordum işte.

Vakit kaybetmemem gerektiğini bildiğimden Emine ve Simge'ye haber verdim. Olabilecek aksiliklere rağmen Aslı Teyze'yi bu gelişmeden haberdar etmemeye karar verdik.

Benim arabama atlayıp üçümüz yola koyulduk.

Yol boyunca sessizdik. Onlar da benim gibi bundan sonra olacakları düşünüyorlardı büyük ihtimalle.

Bana verilen adrese vardık. Burası küçük bir gecekonduydu. Şehrin biraz dışında kalıyordu.

Emine "Burası ne kadar da pis bir yer." dedi. Haklıydı, burası gerçekten çok pis bir yerdi.

Üçümüz de derin birer nefes aldık. Kapıyı çaldım. Bir süre bekledik ama açan olmadı. Birkaç kez daha kapıyı tıklattıktan sonra esmer, orta boylu bir adam kapıyı açtı.

"Kimsiniz?" dedi.

"Hüseyin Çömlekçi sen misin?"

"Evet, benim." dediğinde öfkeme hakim olamayıp adamın sol gözüne bir yumruk attım. İnleyerek yere yığılınca Simge, Emine ve ben içeriye girdik. Hüseyin'i sürükleyerek oturma odasına götürdük. Tabii oraya oturma odası denirse...

Hüseyin kendine gelip toparlandığında üzerime yürümek istedi. Ama, ona engel olduk.

"Kimsiniz siz? Ne istiyorsunuz benden?"

"Tuna'yı hatırladın mı?" diye sordu Simge.

Hüseyin'in tedirgin olduğu her halinden belliydi.

"Tanımıyorum." dedi.

Bir tokat da Simge'den yedikten sonra dişlerini sıktı.

"Tanımıyorum, dedim ya. Neden anlamıyorsunuz?" diye bağırdı.

"Defne verdi sana bu emri, Tuna'yı kaçırdın, sonra da sattın." dedi Emine.

Hüseyin durgunlaştı. "Defne mi?" dedi şüpheli bir ses tonuyla.

Eyvah! İşte şimdi mahvolmuştum. Tuğçe ona isminin Defne olduğunu değil, Tuğçe olduğunu söylemişti demek. Şimdi ne yapacaktım? Bu işin içinden nasıl çıkacaktım.

"Bana bu emri verenin ismi Defne değil, bana bu emri Tuğçe diye bir kadın verdi." Hüseyin bunları söylediğinde elim ayağıma dolanmıştı. Böyle bir ayrıntıyı atlayıp nasıl da Emine ve Simge'yi yanımda getirirdim? Salak kafam...

Simge "Ne Tuğçe'si ya? Sana bu emri Defne verdi?" dedi şaşırmış bir ses tonuyla.

Hüseyin ise "Hayır, Tuğçe." diye ısrar ediyordu.

Duruma el atmalıydım.

"Anlayın işte, Defne Hüseyin'e yalan söylemiş."

"Nasıl yani?"

"Hazar Ailesinin Tuğçe adında bir düşmanı olduğunu biliyor. Bir gün böyle bir durum ortaya çıkarsa Tuğçe denen o kadından bilelim istedi. Benim onun gırtlağına yapışmam bu oyunu da bozmuş oldu doğal olarak."

"Olabilir, tam o yılana yakışacak bir plan." dedi Emine.

Simge'nin ise kafasının karışık olduğu her halinden belliydi.

"O olayı çözdük işte. Eminim ki dediğim gibidir, düşünme daha fazla. Hem bundan daha önemli bir sorunumuz var şu an."

Hüseyin'e döndüm.

"Kime sattın Tuna'yı? Defne-Tuğçe kargaşasında ağzından kaçırıverdin zaten emir aldığını.."

"Şey..."

"Konuş!"

"Abdullah. Abdullah diye biri. Yardımcısı da sarışın bir kadın. Yanılmıyorsam ismi Esra."

"Soyadları?"

"Soyadlarını bilmem ama Adana'da yaşıyorlar. Çetenin merkezi orası..."

Bu adamı polislere teslim ettiğim gibi yola koyulmalıydım. Bu kez içime bir umut doğmuştu. Hissediyordum, Tuna'ma kavuşmama az kalmıştı.

"Bekle beni Tuna, kavuşmamıza az kaldı." dedim pencereden gökyüzüne bakarak.

İçimdeki korkulara bir kenara ittim. Tuna'nın hayatta olmadığı veya o insanları bulamama ihtimalimi attım zihnimden. İlk kez ona çok yaklaştığıma kendimi inandırmıştım...

BÜYÜK SIRLARWhere stories live. Discover now