-45-

104 8 0
                                    

Sertan'ın gözünden...

İngiltere'deki ailemin yanına gitmek üzere hava limanında, uçağın gelmesini bekliyordum. Telefonum çaldı. Arayan Emine'ydi. Hiçkimseyle konuşacak durumda değildim. Çağrıyı reddettim. Tuna ölmüştü. İzmirle artık bir bağım kalmamıştı. Bu havayı Tuna'sız içime çekemez, ucu bucağı belli olmayan denizi Tuna'sız seyredemezdim. Tuna, şu an o denizdeydi zaten. Geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmıştı beraber seyretmeye bayıldığımız denizde.

Canım yanıyordu. Evlenip mutlu olma hayalleri kurarken, öldüğü haberini almıştım. Londra'ya, ailemin yanına gidip biraz kendimi toparlamaya çalışacaktım. Babamın maddi durumu, Zafer'inki kadar olmasa da iyiydi. Benim de biraz birikmiş param vardı. Onlar yeterdi. Kendimi toparlayınca ya dönerdim, ya da dönmezdim.

Uçak gelmişti. Uçağa bindim. Bir süre daha Tuna vardı aklımda. Onu aklımdan çıkarmak istiyordum canımın yanmaması için, ama başaramıyordum. Uçak kaltığında, bembeyaz bulutların üzerinde olmak bile bana huzur vermiyordu.

Tuğçe'nin gözünden...

''Allah'ım, kendimi daha önce hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim.'' diyordum içimden. Tuna'nın geri dönmesi için ve Zafer'in ölmemesi için dua ediyordum. Gerçi Zafer ölse de fena olmazdı. Onun karısı olarak mirasının bir kısmı da benimdi. Ama ben hepsini istiyordum. Ve de, Zafer'in benim ağzımdan tüm gerçekleri öğrendikten sonra acı çekerek ölmesini istiyordum, şimdi değil.

Doktor yanıma geldi.

''Doktor Bey, Zafer iyi mi?''

''Merak etmeyin. İyi.''

''Kalp krizi mi?''

''Kalp spazmı geçirmiş hastamız. Şu sıralar stresli ve üzgün mü?''

''Evet. Kızı vefat etti de.''

''Başınız sağ olsun. Bu durumda karısı olarak size önemli görevler düşüyor. Bu yaşadıklarını ona hatırlatmamaya çalışın, dikkatini başka şeylere vermeli.''

''Teşekkürler Doktor Bey. Onu görebilir miyim?''

"Görebilirsiniz."

Yattığı odanın kapısını açarken derin bir nefes aldım. Hastanenin kokusu beni oldukça rahatsız etmişti.

Zafer, yatakta öylece yatıyordu. Gözlerine baktığımda, duvara baktığını fark ettim. Derin düşüncelere dalmıştı.

"İyi misin?" diye sorduğumda gözlerini bana çevirdi.

"Gördüğün gibi... Evlatlarımı teker teker kaybettim."

"Onlar bir anlık kızgınlıkla..." sözümü tamamlayamadan Simge'den "Bir anlık kızgınlıkla falan değil." cevabı geldi. Zafer de ben de şaşkınlıkla Simge'ye baktık..Evet, Simge gelmişti. Zafer'in yüzündeki acı, yerini tebessüme bırakmıştı. Ama Simge'nin niyeti babasını mutlu etmek değildi.

"Tuna ölmedi baba. Ama, keşke sen ölseydin." dediğinde Zafer'in gözlerindeki umutsuzluk, benim için görmeye değerdi.

"Artık senin ne kızların, ne de bir oğlun var. Sen bizi kaybettin. Senin bu yalancı kadından başka hiçkimsen yok artık."

"Kızım..."

"Kızım, deme bana. Sakın! Tuna bir gün dönecek. Döndüğünde seni affetmeyecek. Bu kadına inanıp onun öldüğünü düşünüp onu kurtarmak için uğraşmadın, seni bu yüzden affetmeyecek. Bu kadın da bir gün sana tekmeyi bastığında ise tamamen yalnız kalacaksın."

Simge bunları söyledikten sonra gitti. Aslında Simge doğruları söylemişti. Ama Zafer gerçekten kördü, benden başkasını gözü görmüyordu.

BÜYÜK SIRLARWhere stories live. Discover now