-51-

100 7 0
                                    

Bu da neyin nesiydi? "Yüzünü son kez görüp, sesini son kez duymak için sabırsızlanıyorum." ne anlama geliyordu? Zihnimde karmakarışıktı her şey. Bu notun Zafer'e değil, bana geldiğini düşünmüştüm. Sebebini bilmiyordum, ama öyle hissetmiştim.

Notu zarfa koyup içeri girdim. Herhalde Zafer duşta olduğundan kapının zilinin sesini duymamıştı. Hızlıca merdivenlerden yukarı çıktım. Birkaç sene önce Simge'nin odası olan oda gözüme ilişti. Odaya girdim.

Zarfı halının altına sakladım. Nedense çöpe atmak gelmemişti içimden. Yatak odasına gittiğimde Zafer duştan çıkmış, pijamalarını giymişti.

"Defne, iyi misin?"

"Evet, iyiyim. Neden sordun?"

"Rengin atmış da."

"Bilmem, öyle mi?"

"Neyse, yatalım hadi."

"Yatalım."

Yastığa başımı koyduğumda bir süre uyuyamamıştım. Aklım o nottaydı.

Zor da olsa uykuya daldığımda bir rüya gördüm. Tuna ve ben, bir uçurumun kenarındaydık. Tuna, perişan görünüyordu. Hiçbir şey demeden kendini uçurumdan aşağı bırakıverdi.

"Tuna..." diye haykırarak uyandım. Sabah olmuştu. Zafer de benim haykırdığımı duymuş, uyanmıştı.

"Tuna, mı dedin sen?" diye sorduğunda elim ayağıma dolandı.

"Şey... Rüyamda onu gördüm de.."

"Hayırdır inşallah... Neyse, uyumaya devam et. Saat daha erken."

Zafer'e uyuyacağımı söyleyip başımı yastığa koydum ama o uykuya daldığında yataktan kalktım. Yavaş adımlarla aşağıya, salona indim.

Sinan'a telefon ettim. Telefonu kapalıydı. Allah kahretsin, diyerek telefonu koltuğa fırlattım. Mutfağa gidip bir bardak su içerken Melisa yanımda belirmişti.

"Kızım, daha erken değil mi? Hem bugün cumartesi, okulun yok."

"Bilmiyorum, uyuyamadım işte."

"Gel benimle."

Melisa'nın odasına çıktık. Yatağa birlikte yattık.

"Biraz daha uyumalıyız." dedim ve uykuya daldık.

Uyandığımızda saat 10'du. Salonda kahvaltı masası hazırdı. Zafer de bizim uyanmamızı bekliyordu.

Melisa koşarak Zafer'e sarıldı.

"Günaydın babacığım.." dedi. Acıyan gözlerle baktım ona. Ne zaman bu manzarayı görsem, içim bir hoş oluyordu.

Kahvaltımızı yaptık. Sonra, Zafer holdinge gitti. Bana ise evde kalmamı söyledi. Ben de seve seve bunu kabul ettim.

Zafer gittikten sonra Melisayla birlikte bahçeye çıktık. Arka taraftaki koruya, göletin yanına gittik. Burası, bu evin tek huzurlu yeriydi. Göletteki ördeklere yem atarken biraz ötedeki ağaçlardan birinin arkasına saklanmış olan Sinan'ı fark ettim. Melisa'ya bir yere ayrılmamasını tembih ederek Sinan'ın yanına gittim.

"Manyak mısın sen Sinan? Gizli gizli seyredilir mi hiç? Biri görse yanlış anlayacak."

"Çok güzel vakit geçiriyordunuz. Söyleyeceğim şeyin oldukça önemli ve acil olmasına rağmen bölmek istemedim."

"Çok önemli ve acil mi?"

"Evet. Kötü bir şey oldu Tuğçe.."

"Ne oldu ya? Çatlatmasana insanı.."

"Dün gece evime hırsız girmiş."

"Altınları mı çalmış yoksa?"

"Hangi altınları?"

"İki sene önce bu evde, Emine'nin odasında birkaç küçük altın bulmuştum ya.. Almaya gelir de evi arayıp benim eşyalarımın arasında bulur falan diye sana vermiştim."

"Unutmuşum bak ben onları. Onları çalıp çalmadığını bilmiyorum ama Melisa'nın nüfus cüzdanını çalmış."

O an beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Başımın döndüğünü hissetmiştim.

"Ne? Sinan, sen ne diyorsun?"

"İkinizinki farklı yerlerdeydi. Melisa'nınkini bulmuş, seninkini bulamamış."

"Başka bir şey almamış mı?"

"Birkaç yüz lira param vardı, onları almış bir de. Sabah uyandığımda fark ettim."

Beynimde bir şimşek çakmıştı. Dün gece bana gelen gizemli not aklıma geldi. Aklım iyice karışmıştı. Acaba ikisinin bir bağlantısı olabilir miydi? Niyetleri benimle ilgili olsa Sinan'ın birkaç yüz lirasını neden çalsınlar, diyerek kendimi avutmaya çalıştım.

Sinan'a dün gece gelen nottan bahsedecektim ki Melisa yanımızda bitti. Ağlayarak gelmişti yanımıza.

"Pelin, ne oldu?"

"Düştüm..."

Yaralanmış dizini gösterdi. Allah'tan büyük bir yara değildi.

"Hadi gel, içeri geçelim artık. Gôrüşürüz, de Sinan Abi'ne."

"Görüşürüz."

"Görüşürüz Pelin'ciğim."

Gülümseyerek Sinan'ın yanından ayrıldık. Sinan da holdinge geri döndü.

İki saat kadar sonra Sinan aradı. Evi üzerime geçirmek konusunda Zaferle konuştuğunu ve Zafer'in bunu kabul ettiğini söyledi. O an ne kadar mutlu olmuştum, anlatamam.

Akşam Zafer'in dönmesini iple çekmiştim. Zafer geldiğinde ise hiçbir şey belli etmedim. Akşam yemeğimizi yerken Zafer konuyu açtı zaten.

Bazı güvenlik çekincelerinden dolayı bu evin kendi üzerine kayıtlı olmaması gerektiğini söyledi. "Bu evin tapusu artık senin, bu evin sahibi artık sensin." dediğinde mutluluktan uçacak gibi hissetmiştim.

O, formaliteden zannediyordu; ama öyle değildi. Bu köşk artık benimdi..."

BÜYÜK SIRLARWhere stories live. Discover now