-77-

101 7 0
                                    

Bir Ay Sonra...

Kahvaltı hazırlarken, bir yandan da telefonum çalıyordu. Lanet olsun ki bir aydır aramaktan vazgeçmemişti. İki hafta önce New York'a döndüğünü de Tuna'dan öğrenmiştim.

Çayları koyarken "Abi, kahvaltı hazır.." diye seslendim. Abim mutfağa geliverdi.

"Saat kaç kız?"

"Bilmem."

Ani bir hamleyle masanın üzerinde duran telefonuma uzandı. Engel olamamıştım.

"Saat 9... 11 cevapsız arama..." diyerek telefonu kurcalamaya başladı.

Keşke Çağan'ın numarasını almasaydım ve kendi numaramı da ona vermeseydim.

Artık her şey için çok geçti. Abim, ısrarla beni arayan kişinin Çağan olduğunu öğrenmişti.

Öfkeyle mutfaktan çıkarken "Ben gidiyorum." dedi.

"Nereye? Kahvaltı da yapmadın.."

"Biraz hava alacağım. Sofrada reçel yoktu. Bitmiş mi?"

"Evet."

"Reçel alıp geliyorum o zaman, bekle."

"Tamam."

Abimin öfkesi, gözlerinden okunuyordu. Çağan'a haddini bildirmem lazımdı. Abim de yokken ona telefon ettim. Telefonu hemen açtı.

"Çağan...Neden sürekli arıyorsun?"

"Beni bir kez bile dinlemedin Ezgi. Ben seni çok..."

"Sakın! Sus Çağan, sus! Benimle oynadın, beni ezip geçtin ama bana yaptığını karına yapma. Ahlaksızlığının bedelini hiçbir şeyden haberi bile olmayan karına ve doğacak olan çocuğuna ödetme, onları bari üzme.." dedim ve telefonu kapattım. Ve, ağlamaya başladım.

Ne kadar talihsiz bir insandım ben. Başıma gelmeyen kalmamıştı. Çok zor durumdaydım. Çağan'a o sözleri söylemiştim ama ondan nefret ediyor muydum? Hayır. İstesem de nefret edemezdim ki ondan...

Tuğçe'nin gözünden...

Evet, artık kocamın katiliyle evli değildim. Az önce hakim bizi boşamıştı. Ne yazık ki Melisa için az miktarda bir nafaka dışında bir şey alamamıştım.

Zafer artık kocam değildi. Onunla aynı yastığa başımı koymayacaktım.

Peki ya intikamım? Onunla evli değilken intikam oyunumu devam ettirmem zor olacaktı ama bir şeyler yapacaktım artık.

Melisa da zaten benimle konuşmuyordu. Zavallım benim, hiçbir şeyden haberi yoktu. Olmamalıydı zaten. Zafer'i çok seviyordu. Zafer'in saçının bir teline bir şey olsa, Melisa'nın içi yanardı. Lanet olsun ki bu haldeydik. Kızım, babasının katilini çok seviyor, çok değer veriyordu. Bunun tek sorumlusu da bendim.

Melisa'yı görmek istiyordum. Üst kata çıktım ve onun odasına gittim. Kapıyı çalmadan açtım. Yatağına uzanmış, kulaklıklarıyla müzik dinliyordu. Beni fark etti ama görmezden geldi. Böyle yapmamalıydı. Ben onun annesiydim. Hemen yanına gittim ve kulaklıklarını ani bir hamleyle çıkardım. Bunu yapmış olmama şaşırmıştı. Göz göze geldik.

"Kızım, ne bu tavırların? Yakışıyor mu sana?"

Hiçbir şey demedi.

Öfkelenmiştim. Onu kolundan tutarak sarstım.

"Cevap ver! Saygısızlık etme!"

Melisa şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu.

"Babamla boşanmanızı istemiyorum." dedi sesi titreyerek.

"Boşandık bile. Bu sabah boşandık. Artık baban bu evde kalmayacak. Buna alışsan iyi edersin."

"Boşandınız mı?"

"Evet. Bazı evlilikler yürümeyebilir. Bu durumda da yapılacak en doğru şey boşanmaktır."

"Babamı bir daha göremeyecek miyim?"

"Olur mu öyle şey? Baban seni görmeye gelecek. Ara sıra seni gezmeye götürecek."

Ben böyle deyince Melisa sustu.

"Ben salona iniyorum." diyerek onun odasından çıktım ve salona indim.

Koltuğa kurulmuş ve duvarlara boş boş bakan Sinan'ı gördüm. Öyle bir dalmıştı ki beni geç fark etti.

"Tuğçe, gel, otur şöyle."

"Teşekkürler oturmama izin verdiğin için." diyerek güldüm.

"Telefonun kapalı?"

"Bilmem, şarjı bitmiştir."

"Boşandınız mı?"

"Evet. Sonunda..."

"Mutlu musun?"

"Bilmiyorum. Bir yandan çok mutluyum, bir yandan da... Ne bileyim, bu evde Zafer'i görmeye alışmışım."

"Onu seviyor musun yoksa?"

"Saçmalama! Sadece yıllardır aynı evde yaşıyorduk. Şimdi biraz tuhaf geliyor. Ama iyi süründürdüm onu."

"Bu boşanma işi nereden çıktı peki?"

Doğru ya, Sinan bilmiyordu.

"Sertan... Sertan istedi."

Sinan şaşırmıştı.

"Neden bunu istedi ki?"

"Tuna ve ailesinden mümkün olduğunca uzak duracakmışım. Babasıyla da evli kalamazmışım. Ne Tuna'ymış be... Tuna, Tuna, Tuna... Hazar Sülalesinin en kıymetlisi."

"Ahahah, sakin ol. Melisa odasında mı?"

"Evet. O da Zafer'den boşandığım için bana tavır yapıyor zaten. Sinan, ben ne yapacağım? İntikam oyunum burada bitmemeli ama bu durumda ne yapabilirim ki?"

"Acele etme. Bir süre sessiz kal. Buluruz bir şeyler."

"Tek düşündüğüm şey kızım... Onun başına kötü bir şey gelsin istemiyorum. Zaferle ilgili gerçeği de öğrenmemeli. Öğrenirse ben mahvolurum."

"Öğrenmez, korkma sen."

"Umarım. Ben artık huzur istiyorum, sadece huzur..."

Sinan, gitmesi gerektiğini söyledi ve gitti.

Ben ise ne yapacağımı bilemiyordum. Birden aklıma evime gitmek geldi; kocamla ikimize ait olan eve...

On beş dakika sonra evimizin önündeydim. Arabamdan inmeden önce etrafı kolaçan ettim. Hiçkimse yoktu. Arabamdan indim ve evin kapısına doğru yürüdüm. Murat'ın vurulduğu an aklıma gelmişti.

Elimdeki anahtarı kapının kilidine soktum ve çevirdim. Kapı açıldı.

Girişteki koridora ilk adımımı atarken yanaklarımın ıslanmaya başladığını hissettim. Bu evde yaşadıklarım, film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Huzur, mutluluk, güven, aşk... Tüm güzel şeyler bu evdeydi benim için.

Mutfağı ve banyoyu gezdim. Her yer oldukça pisti. Altı senedir hiçkimse girmiyordu tabii. Sonra yatak odasına gittim; sonra da salona...

Salonun ortasındaki halıya çöktüm ve hıçkırarak ağlamaya başladım.

Ağlarken arkamdan gelen bir sesle irkildim:

"Tuğçe..."

BÜYÜK SIRLARWhere stories live. Discover now