"Tuğçe denen o kadını bulmam farz oldu."
Zafer'in bu sözüyle yüreğim ağzıma gelmişti. Merak ettiğim bir şey vardı aslında. Zafer beni çok seviyordu. Benim gerçek kimliğimi öğrense ne yapardı? Gözünü bile kırpmadan beni öldürür müydü; ikilemde mi kalırdı?
Lavoboya gitmem gerektiğini söyleyerek Zafer'in odasından çıktım. Kendi odama gittim, koltuğuma oturdum. Sinan da yanıma geldi.
"Tuğçe, sence kim yaptı bunu?"
"Sertan'dan şüpheleniyorum ama çok uzun zamandır ortalıkta olmaması tam tersini düşündürüyor."
"Neden ki? Ortalıkta olmaması, tam aksine bu ihtimali güçlendiriyor. Fırtına öncesi sessizlik bu. Ufak tefek şeylerle de seni huzursuz etmek istiyor. Anlamadığım şey ise sana bunu neden yaptığı..."
Doğru ya, Sinan Tuna'nın başına gelenlere benim sebep olduğumu bilmiyordu. Bilmemesi de en iyisiydi. Dört senedir bulunamayan kız bu saatten sonra gelecek değildi ya. Belki de ölmüştü dört sene içinde.
"Tuğçe, iyi misin?" Sinan'ın dürtmesiyle gerçek hayata döndüm.
"Şey... Ben bilmiyorum. Dediğim gibi, belki de Sertan değildir."
"Tuna'yı sen öldürtmedin, değil mi?"
"Ne? Bu da nereden çıktı? Saçmalama."
"Ne bileyim, intikam için..."
"O kadar da cani değilim Sinan. Ben hiçbir şey yapmadım."
"Kafam karıştı da o yüzden öyle dedim."
"Cinayeti bari benden bilmeyin."
"Tamam, dedim. Özür dilerim. Sen katil değilsin."
"Çık odamdan da çalışayım."
"Tamam, çıkıyorum..."
Sinan çıktıktan sonra derin bir nefes aldım. Başım bin bir türlü beladaydı. Hepsi de benim hayatımı mahvetmek üzereydi.
Sertan'ın gözünden...
Elimde tuttuğum bilekliğe bakıyordum. Bu, bana Tuna'nın hediyesiydi.
Onun öldüğü haberini aldığımda kahrolmuş bir vaziyetteydim. Sağlıklı düşünememiş, Londra'ya gitmiştim. Üç yıl orada kaldıktan sonra döndüğümde, Emine'den öğrendiğim şey karşısında şok olmuştum. Tuğçe'nin Tuna'ya kurmuş olduğu tuzağı kendi aptallığım yüzünden üç yıl sonra öğrenmiştim.
Emine aslında Tuna'nın ölmediğini, kaçırıldığını söylediğinde ne hissettiğimi bilmiyordum. Şaşkınlık, buruk bir sevinç... Ama en çok da öfke hissetmiştim. Tuğçe'ye karşı öfke, kin, nefret, acımasızlık...
Bedelini ödeyecekti. Ona gönderdiğim gizemli not, Sinan'ın evinden çalıp Zafer'e gönderdiğim Melisa'nın kimliği eminim ki onu oldukça korkutmuştu.
Kahvaltımı yaparken Simge geldi. Onu da kahvaltıya buyur ettim ancak diyette olduğunu söyleyip sofraya oturmadı. Sadece tek şekerli bir çay içti.
"Ne yapacağız Sertan?" diye sorduğunda düşünmeye başladım. Benim Tuğçe için gönderdiklerimden bihaberdi.
"Biraz daha bekleyelim. Bu süre zarfında ben araştırırım. Eğer Defne'nin Tuna'yı kaçırması için tuttuğu adamın kim olduğunu bulamazsam Defne'nin karşısına çıkarım ve öğrenirim."
"Geçen gün Pelinle beraber AVM'de gördüm onu."
"O seni gördü mü?"
"Evet, gördü."
"Pelin?"
"Galiba beni tanımıyor. Yanında Defne olmasa ben de onu tanıyamazdım, çok büyümüş."
Kısa süren bir sessizlikten sonra Simge devam etti.
"Sertan... Defne bunu neden yapıyor? Ne istiyor bizden?"
"Bilmiyorum, inan ki bilmiyorum." diyebildim. Şimdilik Tuğçe'nın sırrını hiçkimseyle paylaşamazdım. Her şeyin bir zamanı vardı.
"Tuna'yı bulabilecek miyiz Sertan? Tekrar bizimle olacak mı?"
"Olacak... Ben inanıyorum, onu bulacağız."
Simge'ye umut vermiştim ama bende o kadar umut yoktu. Arayacaktım, elimden geleni yapacaktım onu bulmak için. Ama, ölmüş olabileceği ihtimali aklımdan çıkmıyordu.
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...