Melisa'nın gözünden...
Annemle her zaman geldiğimiz kafede oturuyorduk. Benim en sevdiğim pastadan sipariş etmişti. Bana gülücükler saçıyordu.
Birkaç gündür böyleydi. Üzerime titriyor gibiydi. Bu ise bana samimi gelmiyordu. Benim gönlümü hoş tutmak için yaptığına adım gibi emindim.
"Bir dilim daha ister misin?" diye sordu çatalımla son parçayı ağzıma attığımda.
Bir anlığına düşündüm ve "Hayır, istemiyorum." dedim. Aslında istiyordum. İki dilim daha yiyebilirdim.
Kafeden çıktık. Annem, parka gitmeyi teklif etti. Reddettim. Çocuk değildim ki ben. Altı yaşında olabilirdim ama kalbimin kırıklığı bir dilim pasta yiyerek ve parkta oynayarak geçmezdi. Sonuçta annemle babam boşanmış, ailemiz dağılmıştı. Bu, benim için hiç de kolay bir durum değildi. Babamın tekrar bizimle yaşaması için, beni tekrar kucağına alıp saçlarımı okşayarak sevmesi için neler vermezdim ki.. Sanırım artık çok geçti. Annemle babamın barışmayacaklarına emin olsam da küçücük bir umudun peşinden koşmaktan da vazgeçemiyordum.
Eve geldiğimizde bahçenin serin olduğunu hissettim. Bitmesine birkaç sayfa kalmış hikaye kitabımı bahçede okuyup bitirebilirdim. Sanırım bu iyi bir fikirdi.
İçeriye girdik. Bir bardak su içtikten sonra merdivenleri hızlıca çıkarak odama gittim.
Altıma rahat bir tayt ve üzerime de bir t-shirt giydim. Kitabımı da aldım ve odamdan çıktım. Koridorda annemle karşılaştık. O da odasına gidiyordu sanırım.
"Pelin, nereye gidiyorsun?"
"Bahçede kitap okuyacağım."
"Tamam. Fazla oyalanma ama."
"Tamam, oyalanmam."
Babamı da çok özlediğimi fark ettim. Bir haftadır görüşmüyorduk.
Bahçeye çıktım. Arka taraftaki kapalı, kuytu alana gittim ve göletin yakınındaki rahat şezlonglardan birine uzandım.
Kitabımı okumaya başladım. Bir sayfa okumuştum ki arkamdan gelen sesle irkildim:
"Seninle biraz konuşabilir miyiz?"
Bu genç adamı gözüm bir yerden ısırmıştı. Birkaç saniye düşününce anladım ki bu adam mahallenin delisiydi. Annem, onunla konuşmamamı tembih etmişti.
"Benim gitmem lazım.." dedim ve eve doğru yürümeye başladım.
"Baban hakkında... Çok önemli..." diye seslendi deli adam. Babam hakkında olduğunu duyunca telaşla geri döndüm.
"Babam hakkında mı? Babama kötü bir şey mi oldu?"
"Sakin ol, oturalım şöyle."
Oturduk. Merakla söze başlamasını beklerken, başladı.
"Senin ismin ne?"
"Pelin."
"Emin misin?"
"Herhalde eminim. İnsan kendi ismini bilmez mi hiç?"
"Annenin ismi ne peki?"
"Bunları neden soruyorsun? Babamla ne ilgisi var?"
"Sen sorduklarıma cevap ver. Babanla ilgisi var."
"Annemin ismi Defne."
"Değil."
"Ne diyorsun sen ya?"
"Sakin ol. En başından anlatıyorum."
"Anlat?"
"Senin baban Zafer değil. Senin gerçek ismin Pelin değil, anneninki de Defne değil. Annen, Zaferle ondan intikam almak için evlendi."
"Ne? Ne diyorsun sen? Saçmalama. Ben gidiyorum."
"Dur! Sana yemin ederim ki ben doğruyu söylüyorum."
"Annem neden babamdan intikam alsın ki? Bu çok saçma.."
"O senin baban değil. Senin baban öldürüldü."
"Öldürüldü mü? Kim öldürdü?"
"Zafer öldürdü onu. Annen de intikam almak için... Bir düşün... Ablanlar neden seni hiç arayıp sormuyorlar; sen üveysin çünkü."
Deli işte, saçmalıyordu. Tam ben gidecekken önüme bir fotoğraf fırlattı.
Bu fotoğrafta annem, bir adam ve bir bebek vardı. O bebeğin ben olduğumu fark ettim. Bebeklik fotoğraflarımdaki bebekti bu. Bendim. Adam ise yabancıydı.
"Senin baban bu fotoğraftaki adam." dedi.
Fotoğrafın arkasını çevirdim. Ailem, yazıyordu.
Ailem? Ailem? Ailem?
Bu kelime zihnimde defalarca tekrarlanıyordu. O adama baktım. O da bana bakıyordu.
"Ben doğru söylüyorum. Böyle bir konuda neden yalan söylesin ki?
"Benim gerçek ismim ne peki?"
"Melisa..."
"Anneminki?"
"Tuğçe..."
Galiba o adam haklıydı. Bir önceki karşılaşmamızda da bana bu iki ismi söylemişti...
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...