-46-

103 7 0
                                    

Dört Yıl Sonra...

Lavobodan çıktığımda, ayağında benim topuklu ayakkabılarımla koridorda gezinen Melisa'yı gördüm. Hemen yanına gittim.

''Pelin'ciğim, sence bunun için yaşın biraz küçük değil mi?''

''Ama anne, yürüyebiliyorum ki.''

''Hiç belli olmaz. Topuk kırılırsa düşersin, ayağın çok acır. Bir daha bunları giymek yok, tamam mı?''

''Tamam'' diyerek ayakkabıları ayağından çıkardı. ''Babam nerede?'' diye sorduğunda gözlerimi devirdim. ''Baba'' kelimesini yıllardır söyleyebilmesine rağmen hala daha canım yanıyordu. Babasının katiline ''baba'' diyordu kızım, hem de benim yüzümden...

''Babanın yanına gidelim o zaman.'' deyip merdiveni işaret ettim. O merdivenlerden inerken şöyle bir süzdüm onu. Zaman ne çabuk geçmişti. Daha dün küçücük bir bebek olan kızım, şimdi 6 yaşındaydı, okula bile gidiyordu.

Aşağı indiğimizde Zafer, salondaki her zaman oturduğu tekli koltuğuna oturmuştu. Elinde bir fotoğraf vardı. Gözleri de sulanmıştı, dokunsan ağlayacak gibiydi. Melisa da bunu fark etmiş olacak ki bana baktı. 

''Zafer, iyi misin canım?'' diye sorduğumda Zafer gözlerini bana çevirdi. Yanına yaklaştığımda elindeki fotoğrafın Tuna'nın fotoğrafı olduğunu gördüm.

Önce yutkundu. Sonra da ağlamaklı bir sesle ''Bugün onun doğum günü.'' dedi. Fotoğrafı önündeki sehpanın üzerine koydu. Melisa fotoğrafı eline aldı. Ona daha önce Tuna'dan bahsetmiştik, bir fotoğrafını da göstermiştik ama herhalde unutmuş olacak ki fotoğraftakinin kim olduğunu sordu.

''O, senin ablan. İsmi Tuna. Dört yıl önce vefat etti.''

''Hatırladım, bir kere anlatmıştınız.''

''Evet, o.''

''Anne, sen anlatmıştın... Benim ablamlar varmış, abim de varmış. Onlar neredeler?''

''Onlar çalışıyorlar, evliler, kendilerine ait başka bir hayatları var.''

''Beni tanımıyorlar, ama babalarını tanıyorlar. Neden gelmiyorlar onu görmeye? Hiç özlemiyorlar mı?''

''Özlüyorlardır elbet kızım, ama çok işleri var. Gelirler elbet bir gün.''

Melisa'yı bu cevaplarla tatmin edip odasına gönderdikten sonra Zafer güldü.

''Haklı tabii çocuk. Merak ediyor ailesini.''

''Teşekkür ederim Zafer.''

''Neden?''

''Onun babası olduğun için, ona bir aile verdiğin için.''

''Parçalanmış bir aile...''

''Olsun. Umudunu kaybetme. Bir gün gelirler. Sen onların babasısın. Ölene dek küs kalacaklarını zannetmiyorum.''

"Dört yıldır ne arayan var, ne soran...Şirketin hali de malum. Sertan'ın da nerelerde olduğu belli değil. İki büyük ihale kaybettik. Bunu fırsat bilen düşmanlarımız saldırıyorlar. Bir ihale daha kaybetmeye niyetim yok."

"O kadar çok şey alabilirler mi?"

"Alırlar. Şirket biraz daha borca girerse haciz bile gelir."

"Şimdilik böyle bir dert yok, değil mi?"

"Şimdilik yok."

"Sen düşünme bu kadar. Her şey iyi olacak, tıpkı eskisi gibi."

"Umarım..."

"Zafer, bugün evde otur. Ben de iki saatliğine falan gidip geleyim holdinge."

"Neden?"

"Kendini toparla biraz. Hem üzgünsün. Gözün arkada kalmasın şirketten yana."

"Kalır mı hiç? Sen varsın ya...Yeter..."

Holdinge vardığımda doğruca Sinan'ın odasına gittim.

"Defne, hoşgeldin."

"Defne, deme bana."

"Tamam, Tuğçe.."

"Nasılsın?"

"İyiyim, her zamanki gibiyim işte. Sen?"

"Ben de iyiyim. Bugün Tuna'nın doğum günüymüş. Zafer perişan yine. Dışarıdan bakıldığında odun falan ama dokunsan ağlayacak."

"Beter olsun, Murat'a yaptıklarının bedelini ödüyor."

"Yetmez ama, yetmez. Daha fazlası olmalı."

"Ne yapabiliriz ki?"

"Zafer bu sabah bir haciz meselesinden bahsetti."

"Ama o bir ihtimal sadece. İsteğin üzerine iki ihalede sorun çıkarabildim. Paranın bir kısmını kaybettik. Daha ne yapabilirim ki?"

"Her ihtimale karşı Zafer'in evini benim üzerime geçirsek?"

"Oturduğunuz evi mi?"

"Evet. Sen Zafer'e bunu önersen, olmaz mı?"

"Öneririm ama şimdilik umut veremem sana."

"Tamam, sen yine de şansını dene."

"Denerim. Ama, diyelim ki gerçekten haciz geldi. Sen onun karısı olduğundan evi senden de alabilirler belki."

"Defne Hazar onun karısı, Tuğçe Kaya değil."

"Defne'nin üzerine kayıtlı bir evi Tuğçe'nin üzerine nasıl geçireceksin?"

"Orası kolay. Benim yaşlarımda bir kadın tutarım. O, Tuğçe olur."

"İyi, ne yaparsan yap. Hadi, git şimdi. Beni meşgul etme."

"Tamam, görüşmek üzere."

BÜYÜK SIRLARWhere stories live. Discover now