"Defne! Pelin! Hazır mısınız?"
Anlaşılan o ki, Zafer'in sabrı taşmak üzereydi.
Pelin'in bavuluyla kendi bavulumu aşağı indirdiğimde Zafer'in bizi bekliyor olduğunu gördüm. Melisa da aşağıya inince evden çıktık.
Havalimanında kırk dakika kadar bekledikten sonra uçağa bindik.
Hayatımda ilk kez uçağa binmiştim.
Yaklaşık iki buçuk saat sonra Viyana'daydık. Sokaklarda yürürken kendimi çok mutlu hissetmiştim.
Otele vardığımızda büyülenmiştim. Beş yıldızlı, oldukça büyük ve şık bir oteldi bu.
Odamıza gittiğimiz gibi kendimi yatağa attım. Oda ne kadar da güzeldi. Çok da büyüktü.
Melisa da odadaki deri koltuklardan birine oturup tabletiyle oynamaya başladı.
"Kızım, pencereden falan bakalım, odayı gezelim." diyerek yataktan kalktım.
Odanın manzarası çok güzeldi, içi gibi.
"Restaurantta güzel bir yemek yiyelim." dedi Zafer.
Melisa ile benim de karnımız acıkmış olduğundan buna itiraz etmedik. Restauranta inip kendimize güzel bir ziyafet çektik.
Yemeğimizi yedikten sonra otelden çıktık. Viyana'nın ünlü caddelerini dolaştıktan sonraki durağımız oteldi. Gece olmuştu.
Sabah uyandığımızda, kahvaltının ardından Viyana Köprüsüne gittik. Ne kadar muhteşem bir yerdi.
Orada Melisa, Zaferle beni fotoğraf çekerken aklıma Murat geldi. Yanımda o olmalıydı, onun katili değil. Gerçi bu da intikamımın bir parçası sayılırdı. Kendi ailesi dışında hiçkimseye beş kuruş para koklatmayan Zafer'in paralarını yiyorduk kızımla beraber.
Sen yine de affet beni Murat, dedim içimden...
Sertan'ın gözünden...
Saatlerdir köşkün etrafında dört dönüyordum. Evden sadece bir hizmetçi çıkmıştı.
Neredeydi bunlar?
Biraz daha bekledim. Tam gitmeye karar vermişken evin dış kapısından hiç tanımadığım bir kadın çıktı. Elinde bir çöp poşeti vardı. Herhalde yeni hizmetçileri falandı.
Onun yanına yaklaştım.
"Bakar mısınız?"
Kadın bana dönüp boş gözlerle baktı.
"Efendim?"
"Bu köşkün beyi veya hanımı evdeler mi acaba?"
"Neden sordunuz?"
"Ben çok yakından tanıdıkları biriyim, holdingde bir çalışanım. O yüzden..."
"Hımmm.. Tatildeler. Zafer Bey, Defne Hanım ve Pelin Hanım birkaç günlüğüne Viyana'ya gittiler."
"Ne zaman dönerler?"
"Salı günü burada olurlar."
"Çok teşekkür ederim, iyi günler."
"İyi günler."
Demek Viyana... Sen Tuna'yı kaçırt, satılmasına göz yum... Kendin Viyana'ya gidip sefa sür....Yok öyle şey Tuğçe Hanım, yok öyle şey...
Tuğçe'den nefret ettiğim kadar hiçkimseden nefret etmiyordum. İkiyüzlü köpek benim hayatımı mahvetmişti. Eğer Tuna'yı bulamazsam Tuğçe'yi sağ bırakmayacaktım.
Emine ile Simge'ye telefon ettim. Sahildeki kafede buluşmak için anlaştık.
Ben, onlardan önce oradaydım. Benden on beş dakika sonra onlar da geldiler. Garsona sipariş ettiğimiz limonatalarımız da gelince Emine daha fazla dayanamayıp sordu:
"Hayırdır Sertan? Neden çağırdın bizi buraya?"
"Babanız ve ailesi Viyana'daymış."
"Zafer, demen yeterli. O bizim babamız falan değil."
"Bırak şimdi onu Emine, Viyana mı dedin sen Sertan?" diye lafa karıştı Simge.
"Evet, Viyana'ya gitmişler."
"Neden?"
"Tatil için."
"Vay be. Zafer Bey yıllar önce bizi Antalya'ya götürmüştü de burnumuzdan getirmişti. Gitmek istediğimize bin pişman olmuştuk. Hatırladın mı Emine?"
"Hatırladım, hatırlamaz olur muyum hiç?"
"Çok kızgınım ona. Bize paradan başka hiçbir şey vermedi. Şimdi ise elin kızını öz kızı gibi seviyor."
"Merak etme Simge. Tuna'yı bulduğumuzda hepsini çarpacağız onun suratına. O zaman söz hakkı bizde olacak."
"İnşallah... Kardeşimi sağ salim bulalım da.."
"Yakında Selim'den haber gelir. Bir umut, belki bir ize rastlar." dedim.
"Ya rastlamazsa?"
"O zaman Defne Hanım'ın kapısını çalarız."
"Dayaktan öldüreceğim onu." dedi Emine.
O sırada Simge, aklına bir şey gelmiş gibi bana baktı.
"Ben Tuna'nın kaçırıldığını ilk duyduğumda aklıma Tuğçe ve yanındaki adam gelmişti. O ikisi bir adam tutup benim yolumu kesmişlerdi ya, o yüzden onları bize düşman olan birileri zannetmiştim. Tuna'yı kaçırtanın Defne olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım." dediğinde paçam tutuşmuştu. O gün Simge'ye o saldırıyı yaptırtan bendim. Tuğçe ile birlikte planlamıştık.
Emine "Belki Defne ve Tuğçe birbirlerini tanıyorlardır, ismini bilmediğimiz adam da onlardandır, üçü de ailemizin bir düşmanı olabilirler." dediğinde terlediğimi hissetmiştim.
"Yok canım, zannetmiyorum. Tuğçe'yi bilmem de Defne'nin niyeti aileyi parçalayıp mirasa tek başına konmak olabilir. Başka birileriyle iş birliği içinde olduğunu zannetmiyorum."
"Zamanla hepsini öğreniriz zaten. Tuna'nın kaçırılmasıyla en ufak bir ilgisi olan birini bile pişman edeceğim." Simge, bu laflarıyla ne kadar öfkeli olduğunu belli ediyordu. Emine'nin ise, kırk yıl düşünsem Tuğçe ile Defne arasında bir bağlantı kurabileceğini tahmin edemezdim. Simge ile Emine de benim zannettiğimden daha akıllı kadınlardı.
Benim Tuğçe ile olan bağlantımı ve onun sırrına yıllarca ortak olduğumu öğrenirlerse beni de yaşatmazlardı. Ne yazık ki saklamam gereken büyük sırlarım vardı. Oldukça ağırdı bu sırlar. Benim için büyük yüklerdi...
Ağır bedelleri olmasa, bir saniye bile taşımaz ve atardım üzerimden. Ama, taşımaya mecburdum...
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...