"Ne?" diye haykırdım. Bacaklarım titremeye başlamıştı.
"Olamaz, bu mükmün değil. Doktor Bey, lütfen bir kez daha yapın testleri."
"Defne Hanım, burası tam donanımlı bir hastane. Zaten testler en az iki kez yapılır ve sonuçları hastaya bildirilir. Bir hata yok. Hamilesiniz."
Dokuz hafta öncesini düşündüm. Tam olarak hatırlayamıyordum ama Tuna'nın geldiği zamanlardı; birkaç gün öncesi olabilirdi. Yani, gerçekten hamile olma ihtimalim vardı. Galiba hamileydim. Maalesef...
Ne yapacaktım şimdi? Kocamın katilinden olan bir bebek vardı karnımda. Onun bir suçu yoktu ama onu istemiyordum. Bu bebeği doğurmak istemiyordum.
"Taburcu olabilirsiniz Defne Hanım."
"Hayır! Kürtaj istiyorum."
"Ne?" diye haykırdı Sinan. Doktor da şaşırmış bir vaziyetteydi.
"Duydunuz işte... Bu çocuğu doğurmayacağım."
"Defne Hanım, şu an bunu yapamam. Fevri vermiş olduğunuz bir karar bu. Zaten kürtaj için en az üç hafta süreniz var. O zamana kadar düşünün."
"Düşünecek bir şey yok.."
"Defne! Doktorun dediğini yap!" diye bağırdı Sinan. Sinan'ın bağırmasıyla biraz olsun kendime geldim. Ama, hala daha bu bebeği doğurmak istemiyordum. Babası Zafer olan bir bebeği nasıl Melisa ile aynı kefeye koyardım? Bu, o bebeğe haksızlık değil miydi?
"Sinan..." dedim yalvaran bir ses tonuyla. Değişen bir şey olmadı.
Yarım saat içinde taburcu olup hastaneden çıkmıştım. Sinan'ın arabasına bindik. Ona karşı öfkeliydim.
"Neden izin vermedin?"
"Doktorun dediği gibi fevri bir karar çünkü bu. İki hafta düşün, eğer hala daha aldırmak istersen üçüncü hafta hiç durma ve gel hastaneye.."
Hiçbir şey demedim. Allah'ım, ne yapmalıydım? Hayatıma yön veremiyordum artık. Hep istemediğim şeyler oluyordu.
Zafer'in gözünden...
Bir duble rakıyı daha içerken bile düşünceler, zihnimi terk etmiyordu. Bu kaçıncı dubleydi, sayamamıştım. Aklımda sadece Defne vardı. Onu düşünüyor, onu istiyordum.
Düşünüyordum da haklı olan Defne olabilirdi. İyi bir insandı Defne, benim meleğimdi o.
Keşke boşanmasaydık, diye kafamı duvarlara vuracaktım neredeyse. O kadar pişmandım.
Yarın sabah önemli bir toplantım olduğunu hatırlayınca panikledim ve kendime iki fincan türk kahvesi yaptım. Kahveleri içtikten sonra da vakit kaybetmeden yatağıma uzandım.
Uyandığımda saat 7 buçuktu. Yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa gidip bir şeyler atıştırmaya başladım.
Keşke Defne de olsaydı. Beraber, güzel bir kahvaltı yapıyor olsaydık.
Ne yapacaktım? Defne'nin karşısına nasıl çıkacaktım? En önemlisi de, onca şeyden sonra ona aşık mıydım? Onu istediğimi biliyordum ama bunun adı aşk mı değil mi, bilemiyordum.
Üzerimi değiştirip holdinge gittiğimde Sertanla karşılaştım.
"Günaydın Zafer Bey."
"Günaydın Sertan, toplantı için hazırlamanı istediğim dosya hazır mı?"
"Hazır. Masanıza bıraktım."
Odama çıktım. Dosya masanın üzerindeydi. Dosyayı aldım ve toplantı odasına gittim.
Toplantı biraz uzun sürmüştü. Öğle yemeği saatine yakın bitti. Toplantı odasından çıkarken "Sinan ve Sertan, öğle yemeğini beraber yiyelim." dedim. Onlarla biraz konuşmak istiyordum; özellikle de Sertanla.
Sertan ve Sinan, teklifimi kabul ettiler ve güzel bir restorana gittik. Yemeğimizi yerken Sinan'a almak üzere olduğumuz bir ihaleyle ilgili sorular sordum. Kısa bir sohbetin ardından Sertanla da konuşmak istiyordum. Her ne kadar Defne'yi onlara tercih etmiş olsam da kızlarımı ve oğlumu merak ediyordum.
"Sertan..." dedim. Başını kaldırıp bana baktı.
"Efendim?"
"Tuna nasıl?"
Sertan, bu soru karşısında şaşırmışa benziyordu.
"Tuna iyi. Bir sorunu yok."
"Travmayı atlatabildi mi?"
"Atlattı. Gayet iyi."
"Diğerleri nasıllar? Simge? Emine? Çağan? Aslı?"
Ne olursa olsun, Aslı'yı da sormuştum. Çocuklarımın annesiydi sonuçta.
"Onlar da gayet iyiler.."
"Güzel... Bir sıkıntıları olursa gizlice bana bildir. Ne olursa olsun onlar benim hala daha ailem.."
Keşke Defne ile de hala daha gerçek bir aile olsaydık.
Sertan bana bir şey söylemek istiyormuş da çekiniyormuş gibi geldi.
"Sertan, söylemek istediğin bir şey mi var?"
"Şey... Aslında, evet.."
"Söyle?"
"Tuna ve ben... Nişanlandık.."
Sertan bunu söyledikten sonra yüzük parmağındaki yüzünü gösterdi.
Şaşırmıştım. Sertan ise konuşmaya devam ediyordu:
"Büyük bir nişan töreni yapmadık. Bu yüzden sizi davet etmedik. Düğün davetiyenizi getireceğim ama..Ne olursa olsun, siz, Tuna'nın babasısınız. Yapmış olduğunuz tek bir hata var: Defne ile evlenmeniz.."
Sertan haklıydı. Ben ise buna rağmen Defne'yi istiyordum. Ona karşı hissettiklerimi tanımlayamıyordum. Ona hem çok kızgındım, hem de onu çok seviyordum. Pelin... Öz kızım olmamasına rağmen onunla aramızda bir bağ oluşmuştu ve onu da özlemiştim.
Bir yanda eski ailem, diğer yanda da yeni ama eski ailem.. İki karımdan da boşanmış olmam garipti. Ben mi geçimsizdim acaba? Kızlarımla ve oğlumla eskisi gibi olmayı çok istiyordum, kızımın düğününde onun babası olarak yer almak için can atıyordum. Ama, Defne'yi ve Pelin'i de istiyordum. İstediklerimin ikisini de elde edip edemeyeceğimi bilmiyordum..
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...