-50-

105 7 0
                                    

Tuğçe'nin gözünden...

Okulun önünde beklerken zil çalmıştı. Melisa'yı da okulun bahçe kapısından çıkan küçük çocukların arasında gördüğümde arabadan indim.

"Pelin!" diye seslendiğimde beni duymuş, yanıma gelmişti.

"Nasılsın canım?"

"İyiyim, sen?"

"İyiyim ben de. Bin arabaya da gidelim evimize."

Arabaya bindik. Yol boyunca Melisa bana okulda neler yaptığından bahsetti.

Evimizin bulunduğu caddenin girişindeki arabayı fark edince ani bir firen yaparak arabayı durdurdum. Bu, Emine'nin arabasıydı. Bizim köşkün biraz berisindeydi.

"Anne, ne oldu?" diye sordu Melisa. Bir şey olmadığını söyleyerek arabayı tekrar çalıştırdım. Evimizin önünde durup arabadan indiğimizde, Emine'nin arabasının içinde hiçkimsenin olmadığını fark ettim. Acaba içeride miydi? Hızlı adımlarla eve girdim. Evde hizmetlilerden başka kimse yoktu.

Emine'nin gelip gelmediğini sorduğumda aldığım yanıt "hayır" oldu.

Yukarıya, odama çıktım. Ilık bir duş aldım rahatlamak için. Bornozumu giymiş, odamın perdelerini açıp odayı havalandıracakken karşımızdaki villanın bahçe kapısından çıkmakta olan Emine'yi gördüm. O an anlamıştım ki karşı villada oturan arkadaşı Selen'i görmeye gelmişti. Arabasına bindiği gibi de hızlıca uzaklaştı.

Onu dört yıl sonra ilk kez görmüştüm. Nedenini bilmiyorum ama kendimi tuhaf hissetmiştim.

Ama, ne olursa olsun Zafer'e, Emine'yi gördüğümden bahsetmeyecektim. Ailesinin üzerine düşmesini istemiyordum.

Akşam olduğunda Zafer gelmişti.

"Nasılsın canım?" diye sorduğumda "İyiyim." cevabını almıştım. Maalesef iyiydi, ne yazık ki bir sıkıntısı yoktu.

Tekrar odama çıktım. Kapıyı kilitledim ve yatağa oturdum. Gözlerimden süzülen birkaç damla yaşı ellerimle sildim.

Bu oyunun içinde adeta kaybolmuştum. Ne geçmişim vardı, ne de bir geleceğim olacaktı. Kızıma bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Babası zannettiği Zafer'e çok düşkündü.

"Baban sandığın bu adam aslında babanın katili." diye nasıl derdim ona? Bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum.

Akşam yemeğinden sonra salonda Zaferle yalnız kalmıştık. Onunla hiç konuşasım yoktu ama konuşmam gerekiyordu. Derin bir nefes aldım ve Defne'yi giydim üzerime.

"Zafer..."

"Efendim?"

"Şu haciz işinde olumsuz bir gelişme yok, değil mi?

"Bir gelişme yok. Korkulacak bir durum yok ortada, sen içini rahat tut."

"İyi o zaman, sevindim."

Nasıl bir gelişme olmazdı? Herhalde söylediklerim Sinan'ın bir kulağından girip diğer kulağından çıkmıştı.

Zafer televizyon seyretmeye kendini kaptırınca telefonumu sehpanın üzerinden yavaşça alıp mutfağa gittim. Hizmetlimiz de bulaşıkları bitirmiş, mutfaktan çıkıyordu.

Sinan'a telefon ettim.

"Sinan?"

"Efendim Tuğçe?"

"Evi benim üzerime geçirme işini Zafer'e söylemeyi unutmuşsun sanırım?"

"Hayır, unutmadım. Dün söyledim."

"Ben ağzını aradım ama bir şeyden haberi yok sanki."

"Vallaha ben bilmiyorum. Ben söyledim."

"Bir daha söyle o zaman."

"Of Tuğçe... Belli ki adam umursamamış bile."

"Umursayacak o zaman. Umursamasını sağlayacağız. Sen ne dedin ki tam olarak?"

"Evi güvence altına almamız gerektiğini söyledim. Senin ismini açıkça vermedim."

"Vereceksin.. Bu ev benim üzerime geçirilecek."

"Tamam, tekrar şansımı denerim." dedikten sonra Sinan, telefonu kapattı.

Salona döndüğümde Zafer'in televizyonun karşısında uyuyakalmış olduğunu fark ettim. Saat daha çok geç değildi ama uyuyakalmıştı, herhalde yorgundu.

Yavaşça dürtüp uyandırdım. Yatak odasına gidip uyumasını söyleyince sözümü dinledi. Duş aldıktan sonra yatacağını söyleyerek yukarı çıktı.

Benim ise daha uykum yoktu. Koltuğa kurulduğumda kapı çalındı. Akşam vakti kimin gelmiş olabileceğini düşünerek kapıya yöneldim. Kapıyı actığımda hiçkimsenin olmadığını fark ettim, şaşırmıştım. Etrafı kolaçan ettikten sonra içeri girerken, gözüm yerde duran lila rengi zarfa takıldı.

Yavaşça eğildim ve zarfı elime aldım. İçinde bir kağıt vardı. Kağıtta beni şaşkınlığa sürükleyen bir şey yazıyordu:

Yüzünü son kez görüp, sesini son kez duymak için sabırsızlanıyorum..

BÜYÜK SIRLARWhere stories live. Discover now