Tuna'nın gözünden...
Birkaç ay sonra Sertanla ikimize ait olacak olan evi döşemek amacıyla bir mobilya mağazasına girdik. Sadece ikimiz değildik; annem, ablamlar ve Ezgi de bizimleydi.
yandan da televizyon seyrederken kapı çalındı.
Herhalde abim bir şeyini unuttu da geri döndü, dedim kendi kendime ve kapıyı açmaya gittim.
Kapıyı açtığımda, ne yapacağımı bilemedim. Donakalmıştım.
Annemin gözlerinde mutsuzluk, özlem ve biraz da hüzün vardı. Babamınkilerde olan tek şey ise kendini beğenmişlikti. Herhalde onun ayaklarına kapanıp ondan af dileyeceğimi zannediyordu.
Salona geçtiler ve oturdular. O sırada, babam fark etmeden, annem bana oradan gitmemi belirten bir göz işareti yapınca, mutfağa gittim. Benim ardımdan annem de mutfağa geldi. Önce doya doya sarıldık. Babama söz geçirememesi onun suçu değildi, bizim oralarda kadınlara söz hakkı verilmezdi zaten. Ne olursa olsun, annemi seviyordum ve onun da beni sevdiğini biliyordum.
"Kızım... Başına neler gelmiş.."
"Geçti artık. Bak, buradayım, güvendeyim."
O günleri hatırlamak istemiyordum.
"Kızım.. Babanın elini öp, ondan af dile.."
"Saçmalama anne! Ben af dilememi gerektirecek bir şey yapmadım. Evlenmeme izin verseydi kaçmazdım. Hem sen de kaçmışsın ya babama.."
"Kaçtım ama sonra babamın elini öptüm.. Hadi, içeriye geçelim de öp babanın elini."
Salona gittik. Babam tekli koltuklardan birine kurulmuş, salonu inceliyordu. Yavaşça ona yaklaştım. Göz göze geldik. Ben gözlerimi kaçırdım. Yapamıyordum. Onun gözlerine bakamıyordum.
Elini uzatmasını istercesine kendi elimi uzattım. Birkaç saniye tereddüt etti ama elini uzattı. Elini öptüm ve alnıma koydum. Bunları yaparken dişlerimi sıkmamak için kendimi zor tutuyordum.
Ne olursa olsun onu sevmeyecektim, beni reddettiği için onu affetmeyecektim..
"Düğün 11 Haziran'da, değil mi?" diye sordu annem.
"Evet. 11 Haziran'da."
"Biz biraz erken geldik ama... Baban tutturdu İzmir'i gezeceğim diye, Londra yetmedi babana.."
Hiçbir şey demedim. Bir an önce abim gelsin de bir çift kendini beğenmiş göz benim üzerimden çekilip abime odaklansın diye dua ediyordum..
Mağazaya girdiğimizde, herkes farklı yönlere dağılmıştı. Belli ki buradan çıkmamamız biraz vakit alacaktı. Benim aklımın bir köşesine not ettiğim ilk şey, koltuk takımıydı. İlk önce onu almak istiyordum.
Koltuk takımlarının olduğu yere gittiğimde gözlerim kamaştı. Hayalimdeki kıoltuk takımına çok benziyordu oradakilerden biri. Oturulan kısmı koyu mor, kolları ise parlak ve deriden yapılmış gri renk kaplamalı bir koltuk takımı gördüm. Fiyatı hiç önemli değildi benim için. Yine de sordum. Aldığım cevap beni ürkütse de kararlıydım, alacaktım. Yeni evim için masraftan kaçacak değildim. Sertan ve diğerleri de beğendiler ve onu aldık. Ardından da ona uygun perde ve halı baktık. Üç saat içinde o ikisinde de ortak bir karara varınca onları da aldık ve mağazadan çıktık.
Allah'tan ki çok gezmemiz gerekmemiş, bir mağazadan hem koltuk, hem halı, hem de perde almıştık. Sanırım bu bir şanstı.
Simge Ablam ''Gelinliği ne zaman alıyoruz?'' diye sordu. Haklıydı. Evlenecektim ama gelinliğim yoktu. Son haftaya da bırakamazdık ya.
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...