"Sen beni tanıyor musun?" diye sordu Zafer'in annesi. Koltuğa oturmuş, gözlerini bana dikmişti.
"Evet, Zafer Hazar'ın annesisiniz."
"Ne yarım akıllıymışsın sen öyle.. Bunu sana kapının önünde ben söyledim zaten. İsmim ne? Onu biliyor musun?"
"Şey... Fatma, olabilir mi?"
"Zeynep... Zeynep Hazar'ım ben.."
Hiçbir şey demeden başımla onayladım.
"Kocan ne iş yapıyor?"
"Kocam... Şey..."
Ne diyeceğimi düşünürken telefonum çaldı. Derin bir nefes aldım ve mutfağa gittim.
Zafer'in beni aradığına bu kadar sevineceğim, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.
"Zafer, çabuk buraya gel.."
"Yoldayım zaten de ne oldu?"
"Bil bakalım kim geldi?"
"Kim?"
"Annen..."
"Ne? Sen ciddi misin?"
"Çok ciddiyim. Bin bir türlü soru soruyor.."
"On dakika içinde oradayım."
Telefonu kapattım ve salona döndüm.
Bir dakika ya.. Neden bu kadından her şeyi saklıyordum ki? Zafer'in, annesi karşısında mahçup olmasına neden engel oluyordum ki?
"Kimmiş arayan?"
"Zafer..."
"Zafer mi? Babam, diyecektin herhalde?"
"Zeynep Hanım, ben Çağan'ın karısı değilim.."
Kadın şaşırmıştı.
"Kimsin?"
"İsmim Defne..."
"Bana ne isminden? Kimin nesisin?"
"Bu evin sahibiyim. Zafer'in eski karısıyım.."
"Eski karısı mı? Zafer'in karısı Aslı değil miydi? Ben mi bunadım?"
"Öyleydi ama onlar boşandılar ve Zafer benimle evlendi. Üç ay kadar önce biz de boşandık."
Zeynep Hazar hızlıca solumaya başladı.
"İyi misiniz?"
"Çek şu elini!"
O sırada Zafer, salonda beliriverdi. Şaşkınlığını gizleyemiyordu. Yalvaran gözlerle bana bakıyordu. Ben ise onu en sinsi bakışlarımla eziyordum. Çok geçmeden Zeynep Hazar, Zafer'i fark etti. Ayağa kalktı ve oğluna doğru yürümeye başladı. Zafer onun ellerini tutup öpmek için yeltendi ama Zeynep Hazar ellerini geri çekerek buna izin vermedi.
"Sen gelmeyince ben geldim Zafer... Gelmez olaydım ama.."
"O nasıl söz anne? Başımın üzerinde yerin var.."
"Aslı'dan boşanmışsın?"
"Öyle olması gerekti.."
"Bu çırpı bacaklıdan da boşanmışsın.. Sülalemizin yüz karasısın Zafer.."
"O öyle değil, biz tekrar evleniyoruz Defne ile, bir hata ettik ama hatamızı fark ettik."
Zafer bunu dedikten sonra kollarıyla beni belimden sararak kendine doğru çekti. Zeynep Hazar da şaşkınlıkla bizi seyrediyordu. Daha fazla dayanamadım ve Zafer'i ittirdim.
"Zafer yalan söylüyor. Biz evlenmeyeceğiz.."
"O zaman neden nikahsız olarak bu evdesin?"
"Burası benim evim. Vaktiyle, Zafer bu köşkü bana hediye etti.."
"Zafer! Sen babandan kalan mirasla yaptığın bu evi elaleme mi hediye ettin?"
"O zaman evliydik.."
"Yazıklar olsun sana Zafer..."
Zeynep Hazar bana döndü ve iri gözlerini daha da açarak gözlerimin içine baktı.
"Gelin Hanım, sen de haddini bileceksin! Bu ev bizim.."
Öfkelenmiştim. Bir de başıma bu kadın çıkmıştı.
"Öncelikle, ben sizin gelininiz değilim. Ve de bu köşkün tapusu bende. Şimdi lütfen evimden gider misiniz?"
"Gitmek mi? Gitmiyorum. Benim rahmetli kocamın paralarıyla yapıldı bu köşk. Amasya'ya dönene kadar buradayım."
Tam itiraz edecektim ki Zafer lafa atıldı:
"Başımızın üzerinde yerin var. Dilediğin kadar kalabilirsin.."
"Çok konuşma da bana torunlarımı ve Aslı'yı getir.."
"Şey... Anne..."
"Uzatma Zafer! Bir ayağım çukurda. Bir daha ne zaman gelirim, bilmem. Ya da gelmeye ömrüm yeter mi, o da şüpheli. Son kez torunlarımı görmek, Aslı ile de helalleşmek istiyorum.."
İçimden kahkaha atıyordum. Zafer öyle çaresizdi ki. Bakalım hangi yüzle haber verecekti eski karısına ve çocuklarına...
Zafer'in gözünden...
Çaresizdim. Nasıl arayacaktım onları? Annem de bayağı yaşlanmıştı. Gerçekten de bir ayağı çukurdaydı. Onu daha fazla üzmeye hakkım yoktu.
İçlerinden birini arayacaktım ama kimi...? Aslı'yı aramam daha mı doğru olurdu acaba? Tuna'nın öldüğü haberini aldığımız günden beri ne yüzünü görmüştüm, ne de sesini duymuştum.
Mutfağa gittim. Ellerim titriyordu. Zor da olsa telefonumu cebimden çıkardım. Aslı'nın, telefon numarasını değiştirmemiş olması için dua ederken, bir yandan da telefonu kulağıma götürüyordum. Birkaç kez telefon çaldı, ve açıldı. Yıllardır duymadığım ses, tereddütle "Efendim?" dedi.
"Aslı..."
Kendimi tuhaf hissediyordum.
"Efendim Zafer?"
"Şey... Ben senden bir şey isteyeceğim.."
"Seni dinliyorum?"
Aslı'nın sesi gayet ciddiydi. Bana karşı hala daha öfkeli olduğu belli oluyordu.
"Aslı... Annem geldi..Sizleri görmek istiyor.."
"Söylemedin mi ona?"
"Boşandığımızı söyledim ama başka bir şey söylemedim.."
"Buna rağmen neden beni görmek istiyormuş?"
"Çok yaşlanmış görmeyeli. Bir ayağı çukurda, helalleşmek istiyormuş son kez.."
"Tamam, geliyorum.."
"Sadece seni değil, torunlarını da görmek istiyor. Lütfen Aslı, gelin.."
"Tamam, geliyoruz.."
Telefon kapandıktan sonra olduğum yere çöktüm ve başımı dizlerimin arkasına sakladım. Ağlamıyordum ama kendimi kötü hissediyordum. Geleceklerdi. Kısa bir süre sonra burada olacaklardı. Kötü hissetmemek elde değildi.
Sertan'dan duyduğum kadarıyla, Çağan New York'ta yaşıyordu, İzmir'e nadiren geliyordu. Büyük ihtimalle o olmayacaktı. Ama diğerleri...? Aslı, Emine, Simge, Tuna...? Onların yüzlerine nasıl bakacaktım?
Bunları düşünürken, salondan gelen sesle yerimden sıçradım. Bu haykırış, annemin haykırışıydı:
''Sen hamile misin?!''
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...