Tuna'nın gözünden...
"Yeter artık! Daha fazla dayanamayacağım!" diye haykırdığımda, Deniz'in ve Ezgi'nin çaresizce bakan gözleriyle karşılaştım.
"Kaçmalıyız. Ne olursa olsun kaçmalıyız buradan.." dediğimde beni onayladılar. Derhal bir plan yapmalıydık.
Deniz, bize üzerine oturduğumuz küçük kütüğü işaret etti. Ne demek istediğini Ezgi de ben de anlamıştık.
Ezgi yere yattı.
"Ezgi'ye bir şeyler oldu, yetişin!" diye bağırarak kapıyı yumrukladım. Arada bizi yoklayan adam telaşla içeri girdi. Ezgi'nin başına çöktü.
Deniz eline kütüğü aldı. Hızlıca adamın kafasına vurdu. Adam bayıldı.
"Öldü mü acaba?"
"Gebersin domuz."
"Hadi, kaçalım."
Odadan çıktık. Evde başka biri yok gibiydi. Bu yüzden şanslıydık.
Dış kapıdan çıktık. Bahçede, dış kapıya doğru yürürken evin arka tarafından bir adam sesi duyduk. Karşımızda belirivermişti.
"Hey! Kaçamazsınız, geri dönün!"
Hızlıca koşmaya başladık. Adam da peşimizdeydi. Bir dakika kadar koştuktan sonra bir sokağa saptığımızda birine çarpıp yere düştüm. Başımı kaldırdığımda, çarptığım kişinin bize bekçilik eden kadın olduğunu fark ettim. Kadın, saçımdan tuttu. Beni sürüklemeye başladı.
Ezgi ve Deniz'in de yakalanmış olduğunu gördüğümde tüm umutlarım yok olmuştu.
Tuğçe'nin gözünden...
Köşkün tapusuna bakarken bir yandan da düşünüyordum.
İntikam almayı kafama koymuş, bu uğurda Zaferle evlenmiştim. Kızımın, babasının katiline "baba" demesini sağlamıştım. Zafer'in ailesini paramparça etmiştim. Çocuklarından birinin öldüğünü zannetmesine neden olmuştum. Diğer çocukları da onlardan nefret ediyordu. Tüm bunlara ben sebep olmuştum. Şimdi de bu köşk benim olmuştu. Zafer'i büyük ölçüde bitirmiştim.
Şimdilik bir aksiliği tetiklememiş olsa da Melisa'nın kimliğinin çalınmış olması aklımı kurcalıyordu. Başıma bela olmazdı umarım.
Zafer, normalden iki saat önce eve gelmişti.
"Zafer, erkencisin?"
"Başım ağrıyor Defne. Bana bir ağrı kesici verir misin?"
"Getiriyorum." deyip ağrı kesiciyi getirdim.
Melisa da salona geldi.
"Baba, hoşgeldin..." diyerek Zafer'in kucağına atladı. İkisine bakarken hayallere dalmıştım.
Benim istediğim hayat bu değildi. Murat işten dönecekti. Melisa aynı şekilde babasının kucağına atlayacaktı. Benim hayal ettiğim hayat buydu.
Zafer'e bugün holdinge birkaç saat geç geleceğimi, biraz alışveriş yapmam gerektiğini söyledim. Onay aldıktan sonra Zafer holdinge gitmek için evden çıktı.
Melisa ile birlikte hazırlanıp evden çıktık. Her zaman gittiğimiz AVM'ye gittik. Önce bir şeyler içtik. Sonra da mağazaları dolaşmaya başladık. Melisa için birkaç pantolon ve birkaç da t-shirt aldım. Kendime de güzel bir şal ve ayakkabı aldım. Bir ayakkabı mağazasında Melisa için ayakkabı ararken Simge'yi gördüm.
Bebek arabasındaki yaklaşık bir buçuk yaşlarında olan oğluyla geziyordu. Başını benim bulunduğun tarafa çevirdiğinde göz göze geldik. Gözlerindeki boş ifadenin yerini nefret almıştı. Dört yıl sonra birbirimizi ilk kez görmüştük. Melisa da onunla bakıştığımızı fark edip benim elimi tutarak Simge'ye baktı. Evde Tuna hariç herkesin fotoğraflarını ve hatıralarını Zafer'in canı yanmasın diye yok ettiğimizden Melisa Simge'yi tanımıyordu.
Simge ile Melisa bakıştıktan sonra Melisa başını kaldırıp bana baktı. Simge de bebek arabasıyla birlikte ilerleyip yanımızdan ayrıldı.
"Anne, o kadın kim?" diye sorduğunda telaşlanmıştım.
"Şey... Tanımıyorum." deyip onun dikkatini başka bir şeye vermesini sağlamak için arkamızdaki rafta duran bir ayakkabıyı gösterdim.
Mağazada güzel bir ayakkabı beğendikten sonra Melisa'yı eve bırakıp holdinge geçtim.
Çağan olmadığı için çalışma odam yalnızca bana aitti. Masama bırakılan dosyaları inceledikten sonra sıkıldım. Zafer'in odasına gittim. Sinan da oradaydı.
Tam koltuklardan birine oturmuştum ki kapı çalındı ve Zafer'in sekreteri odaya girdi.
"Zafer Bey, size gelen bir zarf var."
"Kimden?"
"Ne isim yazıyor, ne de adres."
"Allah Allah, ver bakayım şunu."
Zafer zarfı açtı. İçinden bir nüfus cüzdanı çıkardı. Yüzünün rengi atmıştı.
"Melisa Kaya mı?" diye fısıldadığında Sinan ve ben de şok olmuştuk. Bayılacak gibi olmuştum. Bacaklarım titriyordu... Bana bunu kim yapıyordu? Belli ki bir düşmanım vardı. Simge, Emine, Çağan veya Aslı olamazdı. Benim ve kızımın sahte kimlik kullandığımızı anlayıp Sinanla bağlantı kuramazlardı. Geriye tek bir seçenek kalıyordu: Sertan... Amacımı ve Sinanla olan bağlantımı sadece o biliyordu. Yıllardır ortalıklarda yoktu. Simge'den her şeyi öğrenmiş olsa bile neden bu kadar çok bekledikten sonra oyuna başlamıştı ki?
Bu yüzden bu kişi Sertan olmayabilirdi de.
Kafam çok karışıktı. Şu an Zafer'in elinde Melisa'nın kimliği yerine benim fotoğrafımın da bulunduğu kimliğim olabilirdi. O zaman ne yapardım... Derhal bir şeyler yapmalıydım.
Ben çaresizce düşünürken Zafer ayaklandı.
"Kim? Kim bana bunu gönderen?"
"Sakin ol. Belli ki düşmanlarından birinin oyunu bu."
"Ne oyunu Defne? Elimde aradığım kızın kimliği var şu an, ve bana bunu kim olduğunu bilmediğim biri gönderdi. Özellikle gönderildi bu bana."
"Aman canım, bırak artık bu işin peşini. Kaç yıl oldu..."
"Zaten aklımdan çıkmıştı, az önceye kadar... Şu an merak ettiğim şey ise bunu kimin gönderdiği...Ve, neden gönderdiği..."
Zafer'e söyleyememiştim ama benim de merak ettiğim şey buydu. Sinan'ın da ne kadar ürktüğü gözlerinden okunuyordu...
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...