-96-

94 6 0
                                    

Tuğçe'nin gözünden...

Eski evimizdeydim. Evin içi buz gibiydi; sanki tavandan kar yağıyordu. Üzerimde kalın kürküm vardı ama yine de üşüyordum. Sanki kanım donmuştu.

Boş eve göz gezdirirken önce gölgesi, ardından da kendisi belirdi. Hiç değişmemiş olduğunu görebiliyordum. Ona dokunmak istedim. Ona doğru birkaç adım attıkça, o geri gidiyordu.

"Dur...!" dedim. Sesim boğuk çıkmıştı.

Durdu. Beni baştan aşağıya süzdü.

"Yazıklar olsun sana..." dedi. Sesini ne kadar da çok özlediğimi fark ettim.

"Neden kaçıyorsun benden?"

"Sen... Sen bize ihanet ettin.."

"Hayır, etmedim. Ben yalnızca seni seviyorum."

Çaresizce ağlıyordum.

"Beni sevdiğin için mi doğurdun o çocuğu?"

"Ona kıyamazdım. Beni anlamaya çalış, onun bir günahı yok.."

"O adamla tanışman, onun hayatına girmen bile büyük bir hataydı Tuğçe. Onun hayatına girince beni unuttun sen, ikimizi unuttun. O beni öldürdü; sen ise 'bizi' öldürdün.."

"Hayır.. Yalvarırım dinle beni.."

"Kötü şeyler olacak Tuğçe. Öyle bir bataklıktasın ki, günden güne daha da batmaya devam edeceksin. Senin yüzünden kızımıza bir şey olursa, seni asla affetmeyeceğim..."

Benim cevap vermeme fırsat vermedi ve hızlı adımlarla benden uzaklaştı. Ben ise yere çökmüş, ağlıyordum.

Rüyamda olduğu gibi, ağlayarak uyandım. Yıllar sonra tekrar rüyama girmişti. Ama, bu kez farklıydı. Bana öfkeliydi. Haklıydı da. Bana öfkelenmekte haklıydı. Rüyamda, onun karşısında inkar etmiştim ama ona ihanet ettiğim doğruydu. Ben ona ihanet etmiştim. Ona acımayan, gözünü bile kırpmadan onu öldüren katilin çocuğunu aylarca karnımda taşımış, ve de doğurmuştum. Doğurdum için de gayet mutluydum.

Anlamıştım ki ben mutlu olmayı hak etmiyordum. Ömrümün sonuna kadar bir an bile dinmeyecek bir vicdan azabı çekeceğimin farkına varmıştım.

Odamın kapısının açılmasıyla ürktüm. Kapıyı kilitlemiyordum acil bir durumun ortaya çıkabilme ihtimalinden dolayı, Umutla aynı odadaydık çünkü.

Kapıyı açanın Zafer olduğunu fark edince göz yaşlarımı hızlıca sildim. O ise benim ağladığımı çoktan fark etmişti.

"Neden ağlıyorsun?"

"Sana ne?"

Avazım çıktığı kadar bağırdığım için, Umut uyanmıştı. Ağlamaya başladı.

"Zafer! Git!"

Zafer kalmakta ısrar etmedi ve gitti. Ben de Umut'un yatağının yanına gittim ve onu tekrar uyutmaya çalıştım. Geç de olsa Umut uyudu ve ben de yatağıma yatıp gözlerimi kapattım..

Tuna'nın gözünden...

Babamla yalnız konuşmam gerekiyordu. Yanımda Sertan ya da bir başkası olmamalıydı.

Holdinge girdim. Geniş holde, asansöre doğru ilerlerken herkes bana bakıyordu. Benim sağ olduğumu bilmiyor olabilirlerdi.

Asansöre bindim. Babamın odasının bulunduğu kata çıkıyordum. Oldukça heyecanlıydım. İlk olarak ne yapacaktım? Neler söyleyecektim?

Babamın odasının bulunduğu kata geldiğimde derin bir nefes aldım ve ağır adımlarla yürümeye başladım. Bir odanın önünden geçerken, babamın sesini duydum ve durdum. Odanın kapısı kapalıydı ama sesler duyuluyordu. Çok geçmeden, babamın bir adamla tartışır gibi konuştuğunu anladım. Sessizliğe büründüm ve onları dinlemeye başladım..

"Zafer Bey... Durum böyle.. Ne yapmamızı önerirsiniz?"

"İşini bitirin.."

"Emin misiniz?"

"Evet. Sanki bugüne kadar hiç adam öldürmediniz.. Yıllar önce Murat Kaya'yı öldürdünüz ve onu kimin öldürdüğü tespit edilemedi. Şimdi mi korkuyorsun Cüneyt denen o adamı öldürmekten?"

"Emredersiniz efendim.."

"Murat'ın karısıyla kızını da bir bulamadınız zaten.."

"Zafer Bey, Tuğçe Kaya ile kızını hala daha arıyoruz.."

"Bu saatten sonra bulsanız ne yazar.."

Kulaklarıma inanamıyordum. Keşke sağır olsaydım da babamın söylediklerini duymasaydım. Babam bir katilmiş! İnsanları öldürüyormuş. Karıncayı bile incitmekten çekindiğini düşündüğüm babam, bir katilmiş!

Hızlı adımlarla holdingden çıktım. Bir katili düğünüme davet edecek değildim. Bir yandan yürüyor, bir yandan da ağlıyordum.

"Baba! Ne yaptın sen? Neden kıydın o adama?" Bu sorular zihnimi kurcalarken, duyduğum isimler aklıma takıldı. Murat ve Tuğçe... Murat'ı ilk kez duyuyordum ama Tuğçe ismi daha önce de karşıma çıkmıştı. Simge Ablam'ın çantasını çalıp onu yaralamak isteyen kişinin ismi Tuğçe'ydi. Defne de beni kaçırttığı adama isminin Tuğçe olduğunu söylemişti, ya da Tuğçe ile iş birliği yapmıştı. Demek ki Tuğçe, babamın öldürdüğü bir adamın karısıymış, belki de babamdan intikam almak için uğraşıyordur. Üstelik, babamdan kaçıyormuş kızıyla birlikte.

Kafam çok karışmıştı. Babam neden Tuğçe'nin kocasını öldürtmüştü? Tuğçe ve kızı neredeydi? Babama hem yakın olup hem de ondan saklanmayı nasıl başarıyordu? Defne ile Tuğçe'nin bağlantısı neydi? Sanırım bu sorulara bir cevap bulmadan huzur bulamayacaktım..

BÜYÜK SIRLARWhere stories live. Discover now