Muratla nişanlıyken, bana hediye ettiği kolyeyi elime aldım. Hilal şeklinde taşı olan bu kolyenin manevi değeri benim için oldukça büyüktü. Benden ve Sinan'dan başka bu kolyenin manevi değerini bilen yoktu.
Uzun uzun baktım kolyeye. Güzel hatıralarımız birer birer canlanmaya başlamıştı. Şimdi ise nasıl bir haldeydim... İntikam oyununu elime yüzüme bulaştırmıştım. Manevi olarak Zafer'e çok zarar vermiştim ama maddi olarak bu köşkten, bir arabadan ve bir miktar para ve ziynetten başka elimde bir şey yoktu.
En değerli hazinem olan kızım odaya girdiğinde gözyaşlarımı sildim. Yine de ağladığımı fark etmişti.
"Anneciğim..." diyerek bana sımsıkı sarıldı. Ben de ona sarıldım.
"Ağlama." dedi.
Kendimi zorlayarak ağlamayı kestim.
"Ağlamıyorum bir tanem, ağlamıyorum. Geçti."
"Aşağıdakiler benim ablamlar mı?"
"Evet, üçü de ablan."
"Neden seni ağlattılar?"
"Beni sevmiyorlar çünkü."
"Neden sevmiyorlar?"
"Baban beni çok sevdiği için."
"Seni kıskanıyorlar yani?"
"Evet. Hem de çok. Sen onlar gibi olma kızım. Kalbine nefret, kin gibi duyguları sakın sokma. Hiçbir insanı ağlatma."
"Tamam."
"Şimdi odana git de ben biraz dinleneyim, olur mu?"
"Olur."
Melisa odadan çıkınca pencerenin perdesini açtım. Biraz bekledikten sonra Emine, Simge ve Tuna'nın köşkten ayrıldıklarını gördüm.
Bu ailede Zafer dışında bana inanan, güvenen tek kişi olan Tuna'yı da kaybetmiştim. Hatta Zafer'in bile bana olan güvenini sarsmıştım.
Kaderim Sertan'ın elindeydi. Bana istediğini yapabilirdi. Bütün kozları onun eline vermiştim.
Tuna'yı kaçırttığım güne lanet ediyordum. Keşke başka bir şey yapsaydım. Ama, her şey için artık çok geçti. Sertan'ın, hakkımda vereceği hükmü bekleyecektim. Sertan'dan korkarken Zafer'in gazabına uğramamak için dua ediyordum. Zafer'in de kime inandığını bilmiyordum. Belki de bu kez bana değil, onlara inanmıştı.
Yarım saat kadar bekledikten sonra Zafer de yatak odasına gelmişti. Göz göze geldiğimiz anda gözlerini devirdi. Tek kelime etmiyordu.
"Zafer?" dedim onu yoklamak istercesine.
Başını bana doğru çevirdi. Birkaç saniye boyunca gözlerimin içine baktı. Bakışları çok soğuktu. Başını tekrar başka yöne çevirip yatağa yöneldiğinde ben de yatağa yöneldim. Amacım, onunla göz göze gelmekti. Amacıma ulaştım da.
"Zafer, onlara inandığını söylemeyeceksin herhalde? Ben Tuna'ya neden böyle bir tuzak kurayım? Manyak mıyım ben?" dedim kendimden emin bir ses tonuyla. Korkudan içim içimi kemiriyordu, orası ayrı konu...
Zafer bana ters bir bakış daha attı.
"Bana biraz zaman ver Defne."
"Neden? Neden zamana ihtiyacın var ki?"
"Düşünmek istiyorum."
"Neyi düşüneceksin? Her şey ortada, bizi ayırmak için bana iftira atıyorlar."
"Kes sesini!" diye bağırdı Zafer. Korkudan bir adım geriye sıçramıştım.
"Defne, ortada çok büyük bir yalan var. Hangi tarafın yalan söylediği hakkında hiçbir fikrim yok. Öldüğünü sandığım kızım ölmemiş meğer. Biraz anlayış göster bana." dedi Zafer. Onun bu sözünün üzerine bir şey demedim.
Yatağa yattık ve birbirimize sırtımızı döndük.
Onun aklından geçenleri o kadar merak ediyordum ki...
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...