İki Ay Sonra..
Tuğçe'nin gözünden...
Karnım az da olsa belirginleşmeye başlamıştı. Henüz tekmelemiyordu, somut olarak onun varlığını pek hissedemiyordum ama soyut olarak bana kendimden bile yakındı. O, benim bebeğimdi. Her ne olursa olsun, canımdan, kanımdan bir parçaydı.
Zafer odaya geldi.
"Buraya kadar... Odadan çıkabilirsin.."
Her ne kadar Zafer'e belli etmemek istesem de çok sevinmiştim. Artık özgürdüm.
Koşarak salona indim. Melisa koltuklardan birine kurulmuş, kitap okuyordu. Benim geldiğimi fark edince kitabı elinden bıraktı ve koşarak yanıma gelerek bana sarıldı.
Öfkeyle Zafer'e baktım.
"Artık bu evden gidebilirsin Zafer.."
Sinsice gülüyordu.
"Gitmek mi? Asla! Bundan sonra beraberiz. Çocuğumun babasız büyümesine izin vermem."
"Olmaz olsun senin gibi baba.."
"Kes sesini! Bundan böyle bu evde yaşayacağım. Gündüzleri holdinge giderim, pazar günleri hariç. Eskisi gibi mutlu bir aile oluyoruz.
"Aile mi?"
"Evet, aile.."
"Biz evli değiliz, unuttun mu?"
"Sorun değil. Bakarsın tekrar evleniriz."
İstemsizce güldüm. Sinirlerim bozulmuştu. Zaferle ikinci kez evlenmeyi hayal edince bile delirecekmişim gibi geliyordu.
"Evlenmek mi? Asla...! Seninle ikinci kez asla evlenmem! Bunu o küçük beynine sok!"
"Bunları sonra konuşuruz, iki aydır holdinge gitmiyorum, bir uğrayayım. Akşama görüşürüz."
"Kapıyı açarsam görüşürüz."
"Sen üst kattaki odadayken ben kapının kilidini değiştirdim. Ayrıca eve çilingir falan gelmesin diye bahçenin girişindeki bekçi kulübesine bana sadık bir bekçi koydum."
Her şey bu kadar ters gitmek zorunda mıydı? Bu adamdan nefret ediyordum! Allah cezasını versin!
En azından kızıma kavuşmuştum, Zaferle yalnız kalmayacaktı. Bu da bir şeydi. Şükretmek gerekiyordu.
"Seninle kahvaltıya dışarıda bir yere gidelim mi?" diye sordum. Yanıtı olumlu oldu ve hazırlanıp evden çıktık. Güzel bir mekana gittik. Kahvaltımızı yaparken bir yandan da sohbet ediyorduk. Ona, Zafer'i sormak istedim.
"Melisa..."
Melisa, diye hitap etmem ona biraz tuhaf gelmişti. Ne diyeceğimi sorarcasına gözlerimin içine baktı.
"Efendim?"
"Şey... Zaferle neler yaptınız?"
Bu soru onu rahatsız etmişti ama cevabı öğrenmem gerekiyordu.
"Hiç... Bir şey yapmadık. Hep evdeydik."
"Korktun mu?"
"Biraz..."
"Korkmana hiç gerek yok. O, seni kendi canından bile daha çok seviyor, inan bana..."
Melisa'yı teselli ve ikna etmeye çalışmaktan yorulmuş olsam da buna mecburdum.
Kahvaltıdan sonra köşke döndük. Güzel bir cumartesi kahvaltısının ardından köşke geri dönmek hiç de iyi olmuyordu; hele ki akşama Zafer gelecekse...
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...