Sabah uyandığımda her yanım tutulmuştu. Zaten tam uyuyamamıştım, koltuğun üzerinde herkes gibi uyuklamıştım.
Sertanla göz göze geldik. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Birlikte bir gelecek kurmayı hayal ettiği kız, denizin derin sularında kaybolmuştu. Daha doğrusu, Sertan öyle zannediyordu.
Hiçkimseye fark ettirmeden yukarı çıktım, odama girdim. Telefonumu elime alıp Hüseyin'i aradım.
"Aferin Hüseyin, iyi iş başardın."
"Zor da olsa başardım vallaha. Diğer arabayı denize attık da kızın kendi arabasını ne yapacağız?"
"Satacağız Hüseyin, satacağız. Para, paradır."
"Sen var ya... Ne akıllısın sen.. Şeytan Tuğçe...Öldüğüne inandılar mı evdekiler?"
"Şanslıymışız ki Tuna pek iyi yüzemezmiş zaten, inandılar. Hepsi perişan durumda."
"Güzel..."
"Kız iyi mi peki?"
"Bilmem."
"Ne? Ne demek, bilmem?"
"Ben söylemeyi unuttum sana. Şey..."
"Ne? Ne yaptın Tuna'ya?"
"Kız gözüne bağladığım bezi açmayı başarmış. Ben odaya girince gördü beni. Ben de onu..."
"Ne yaptın ona?"
"Şey..."
"Konuş! Ne yaptın?"
"Sattım."
"Ne? Sattın mı?"
"Evet."
"Kime sattın aptal?"
"Söylemem."
"Söyle!"
"Olmaz. Söyleyeyim de geri al, öyle değil mi?"
"Allah belanı versin. Anlaşmamız böyle değildi. Birkaç gün öldüğünü zannedeceklerdi. Sonra ortaya çıkacaktı. Ama böyle olmayacaktı. Yok sana para falan."
"Tuna'yı satınca aldığım para bana yeter, dert etme. Üzgünüm canım, akıllılık edip gözlerinin bağını açmayacaktı. Şimdi bedelini ödeyecek. Bir daha da bana ulaşamayacaksın, uğraşma. Görüşmemek üzere." deyip telefonu kapatıverdi Hüseyin.
Şimdi mahvolmuştum. Bu vicdan azabıyla nasıl yaşayacaktım? Tuna'nın başına kim bilir neler gelecekti... Onu bulmak imkansızdı artık. Tek başıma onu bulamazdım, birinden yardım da isteyemezdim.
Ağlamaya başladım. Tekrar salona inmek için kapıdan çıktığımda gördüğüm şey karşısında kalbim yerinden fırlayacak gibi olmuştu. Simge, kapının dibindeydi.
"Yılan..." diyerek hızlıca bir tokat attı bana.
"Demek sen yaptın, demek sen kaçırttın onu... Şimdi de sen de kaybettin, öyle mi? Tuna aslında ölmedi. Senin yüzünden sattılar onu... Allah belanı versin..."
İşte şimdi mahvolmuştum...
Aslı, Emine ve Çağan'ın kime inanacağı belliydi. Sertan da Simge'ye inanacaktı. Zafer'in bana inanması için bir şeyler yapmalıydım.
Her şey bu şekilde bitmemeliydi.
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...