Ne kadar temiz hava alırsam alayım, gururumun kırıklığı geçmiyordu.
Nefret ettiğim sözde kocamdan bir tokat yemiştim şimdi de. Yaptıkları, çektirdiği onca acı yetmezmiş gibi bir de beni dövmeye yeltenmişti. Bu ne cürretti?
Erik ağacının gölgesine oturmuştum. Gözlerimden süzülen yaşları elimle siliyordum.
Başımı sola çevirdiğimde Zafer'in yanıma doğru geliyor olduğunu fark ettim. Hemen gözlerimi devirdim.
Zafer yanıma geldi. Tam karşıma çöktü.
"Defne... Özür dilerim. Sanırım biraz abarttım." dedi. Sesinde pişmanlık vardı.
"Biraz abarttın mı? Sen bana tokat attın Zafer. Sen, karını dövmeye yeltendin!"
"Sinirlerime hakim olamadım. Senden özür diliyor olmam sana inandığım anlamına gelmiyor, sana inanıp inanmamakta hala daha kararsızım. Sadece attığım tokat için üzgünüm." dedi ve ellerimi tuttu. Ben ise ellerimi hemen geri çektim.
"Bana inanmadığın sürece bana dokunma Zafer! Beni rahat bırak! Git!"
Zafer hiçbir şey demedi. Öylece bana bakıyordu.
"Zafer, lütfen...Beni yalnız bırak.."
Zafer daha fazla ısrarcı davranmadı ve gitti.
Yarım saat sonra biraz olsun sakinleşmiştim. Eve girdim. Zafer, salonda değildi. Mutfağa gittim. Hizmetçi, süpürge yapıyordu. Beni fark edince süpürgeyi kapattı.
"Bir şey mi istediniz Defne Hanım?"
"Hayır. Zafer Bey'in nerede olduğunu biliyor musun, diye soracaktım."
"Kendileri az önce evden çıktılar. Holdinge gideceğini söylediler."
"Tamam."
Hemen odama çıkıp üzerimi değiştirecektim ki Melisa'ya bakmaya karar verdim. Onun odasına girdiğimde, yatağının üzerinde oturuyordu. Elinde bir fotoğraf vardı. Ona doğru yaklaştım.
"Kızım, elindeki ne?"
Melisa elindekini bana doğru çevirdi. Zafer, Melisa ve benim Viyana'da çekildiğimiz bir fotoğraftı. Aile fotoğrafımızdı yani.
Melisa benim gözlerimin içine baktı.
"Yeniden böyle olsak ne olur sanki?" diye sordu. Sesinde hüzün vardı.
Kapıya yöneldim. Holdinge gideceğimi söylerken araya girdi.
"Anne, babamla barışın artık. Her şey eskisi gibi olsun." dediğinde "O senin baban değil!" diye bağırmamak için kendimi zor tutmuştum.
Kendi odama gittim. Kapıyı kilitledim.
Kızıma bunun hesabını nasıl verecektim? Babasına çok düşkündü.
Bu oyun çok uzun sürmüştü. Neyi bekliyordum ki? Zafer artık ölmeliydi. Günün birinde kızımın yüzüne bakamamaktansa hapislerde çürürdüm. Melisa'yı görmezdim böylece. Babası sandığı adamı öldürdüğüm için elbet de kızacaktı bana, ama ben bunu görmeyecektim. Hapiste olacaktım o sırada.
Her şeye razıydım. Gözüm o kadar kararmıştı ki Melisa'yı kaybedecek olmaktan bile korkmuyordum.
Üzerimi değiştirdim. Çekmeceden Zafer'in silahını alıp çantama koydum.
Koridorda yürürken, Melisa'nın odasının kapısına gelince durdum. Kapı aralıktı. Melisa kitap okuyordu.
"Seni canımdan bile çok seviyorum ama bunu yapmak zorundayım. Affet beni." mırıldanarak. O ise beni duymamıştı.
Merdivenlerden indim ve evden çıktım. Arabama bindiğimde ise bir anlık bir tereddüt yaşasam da kararımdan vazgeçmeyecektim.
On dakikada holdinge varmıştım ama o on dakika bana on yıl gibi gelmişti.
Arabamdan inmeden önce silahın susturucusunun takılı olup olmadığını kontrol ettim. Susturucu takılıydı. Bir umut yakalanmama ihtimalimi değerlendirmeliydim. Belki de yakalanana kadar kaçardım Melisa'yı da alıp. Bir şeyler yapardım işte... Şu an bunlara konsantre olmamalıydım. Odaklanmam gereken tek şey Zafer'di. Birazdan ona her şeyi anlatacaktım ve onu vuracaktım. Heyecandan kalbim çarpıyordu.
Holdinge girdim. Zafer'in odasının bulunduğu kata çıktım. Zafer'in odasının önüne geldiğimde elimi çantama atıp silahı yavaşça çıkardım. Derin bir nefes aldım. Kapıyı yavaşça araladım..
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...