-54-

100 6 0
                                    

Hayalleri yok edilmiş bir insan ne halde olursa, ben de öyleydim işte.

Bir intikam oyunun parçasıyken, kendimi gerçeğin ortasında bulmuştum. Kalbini kırmak için tanıştığım kıza aşık olmuştum. Kalbim onun için atmaya başlamıştı. Evlenecektik biz, mutlu olacaktık. Ama olmadı, olamadık. Onun nerede olduğunu bile bilmiyordum.

Çaresizce, bir zamanlar sıklıkla uğradığım yere uğradım. Selim benim arkadaşımdı. Çevresi oldukça genişti, güçlü bir adamdı. Belki Tuna'yı bulmam konusunda bana yardımcı olabilirdi.

Apartmanın üçüncü katındaki evin kapısını çaldım. Kapıyı Selim açtı. Beni gördüğüne şaşırdığı her halinden belli oluyordu.

"Sertan, sen misin gerçekten?"

"Evet ya, benim."

"Geç içeri."

İçeri geçtim. Koyu kahverengi kanepeye oturdum. Selim de karşımdaki tekli koltuğa oturdu.

"Çay, kahve, ne istersin?"

"Hiçbir şey, sağ ol."

"Olmaz öyle."

"Gerçekten hiçbir şey istemiyorum."

"Peki, sen bilirsin... Kaç yıl oldu görüşmeyeli?"

"Çok."

"En son Bornova'daydın?"

"Evet. Hala daha oradayım. Üç sene Londra'daydım, bir yıl önce döndüm."

"Menemen'e yolun neden düştü? Sadece beni görmek için geldiğini zannetmiyorum."

"Aslında, senden bir şey istemeye geldim."

"İste, elimden geldiğince yardım ederim."

"Benim kız arkadaşım kayıp. Onu bulmak için senden..."

"Ne zamandan beri?"

"Dört yıl."

"Dört yıl mı? Bunca zamandır neden gelmiyorsun?"

"Öldüğünü zannetmiştim. Daha doğrusu bize öyle inandırıldı. Ben de Londra'ya gidip üç yıl gelmedim. Geçen yıl, döndüğümde öğrendim ölmediğini, kaçırıldığını."

"Selim, anlamadığını belli edercesine bana bakınca olup biteni düzgünce ve eksiksiz anlattım; Tuğçe'nin intikam oyunu hariç. Selim'in de olanları duyduğunda sorduğu ilk soru "Defne denen kadın bunu neden yapmış olabilir ki?" oldu. Bilmiyorum, demekle yetindim.

Selim bana yardımcı olacağını, araştıracağını söyledi. Tuna'nın bir fotoğrafını Selim'e verip teşekkür ettikten sonra Bornova'ya döndüm.

Evimdeki koltuğuma uzandım. Gözlerimi kapayıp uykuya dalacaktım ki telefonum çaldı. Arayan Emine'ydi.

"Sertan, gittin mi bahsettiğin arkadaşına?"

"Gittim. Sen neden sessiz konuşuyorsun?"

"Annem oturma odasında, o yüzden. Tuna'yı bulmadan anneme onu bulacağımıza dair umut veremem."

"En doğrusu bu."

"Sen neredesin şimdi?"

"Evdeyim. Dinleniyorum."

"Tamam, dinlen sen. Neyse, görüşürüz."

"Görüşürüz."

Uykum kaçmıştı. Tuna'yı düşünürken zihnimde Tuğçe canlanıvermişti. Tunayla olan ilişkimize destek olacağını söylediği günü hatırlamıştım. Yalancı domuz, dedim kendi kendime.

Evde sıkılmıştım. Birkaç ay önce aldığım arabama bindim. Hazar Köşkü'nün kapısının önüne park ettim. Arabanın içi dışarıdan gözükmüyordu. Beklemeye başladım.

Yarım saat kadar bekledikten sonra Tuğçe'yi bahçe kapısından çıkarken gördüm. Yanında da 6-7 yaşlarında bir kız vardı. O, herhalde Melisa'ydı. Ne kadar büyümüş, diye geçirdim içimden.

Kızcağız, fesat annesi yüzünden yalan bir hayatı yaşıyordu. İsmini bile bilmiyordu. Bu kızın biraz aklını karıştırmak, içine kurt düşürmek gerekiyordu.

BÜYÜK SIRLARWhere stories live. Discover now