-65-

97 6 0
                                    

"Abla, bu gerçekten senin oğlun mu?" diye hayretle sordum Simge Ablama.

Hayretler içindeydim. Eskiden asla evlenmeyeceğini söyleyen Simge Ablam evlenmiş, çocuğu bile olmuştu. İnsan ailesinden uzun süre uzak kalınca böyle durumlar ortaya çıkabiliyordu demek ki.

Birden aklıma abim geldi. Nasıl unutmuştum onu?

"Abim nerede abla?"

"New York'ta.

"Çalışıyor mu?"

"Evet."

"O da evli mi?"

"Evli. Karısı da hamileymiş."

"Neler olmuş ben yokken..."

"Aman canım, ne olacak.. Tadımız tuzumuz yoktu ki. İki gündür, sen buradasın diye gülüyor yüzümüz. Şükürler olsun."

"Babam nasıl abla? Defne nasıl? Pelin nasıl?"

Ablam durgunlaştı.

"İyiler, bildiğin gibi işte." dedi geçiştirici bir ses tonuyla.

"Bir sorun yoktur umarım?"

"Yok canım, ne sorunu olacak? Mutlu mesut yuvarlanıp gidiyorlar işte."

"Babam çok aradı beni, değil mi?"

Ablam istemsizce güldü. Sonra kendini toparladı.

"Neden güldün abla?"

"Hiç. Öylesine. Ne diyorduk? Evet, babam seni çok aradı. Kapatsak mı artık bu konuyu?"

"Olur. Kapatalım."

Ablam tuhaftı. Sanki benden bir şeyler saklıyordu.

Odaya gittim. Sertan'a telefon ettim.

"Nasılsın?"

"İyiyim, sen?"

"Ben de iyi olmaya çalışıyorum işte."

"Bir şey mi oldu?"

"Simge Ablam... Sanki benden babamla ilgili bir şey saklıyor."

"Yok canım, ne saklayabilir ki? Sana öyle gelmiştir."

"Umarım...Ezgi nasıl?"

"İyi. Duşta şu an. Onun için birkaç parça kıyafet aldım."

"İyi yapmışsın. Aranız nasıl peki?"

"Bilmiyorum. Ezgi biraz soğuk davranıyor."

"Sana bir şey soracağım ama bana doğruyu söyleyeceksin?"

"Tamam, sor?"

"Ezgi'yi gerçekten seviyor musun?"

"Herhalde seviyorum, kardeşim o benim."

"O zaman bunu ona belli et. Seni affedecektir." dedim.

Telefonu kapattım. Pencereden dışarıya bakmak için perdeyi açtım.

Hala daha tuhaf duygular içerisindeydim. Korkuyordum. Mutlulukla mutsuzluğun arasındaki inci çizgideydim. Mutsuz olmak için bir nedenim yoktu ama mutsuzdum işte.

Kanepeye uzanıp biraz uyumaya çalıştım. Ama, uyuyamadım. Salona gitmek üzere odadan çıktım. Koridorda yürürken Emine Ablamın sesini duyunca durdum. Babamdan bahsediyordu.

"Zafer Bey'in kime kandığını bilmiyor ki zavallım." dediğini duymuştum.

Daha fazlasını duyamamıştım. Çünkü, ablam beni fark etmişti.

"Tuna, gelsene." deyince yanlarına gittim.

"Babam kime kanmış abla?"

"Şey... Yok bir şey canım."

"Hem sen neden Zafer Bey diye bahsediyorsun ki babamdan?"

"Sakin ol, otur şöyle."

"Oturmayacağım. Bir şeyler sakladığınız belliydi zaten. Her şeyi anlatmanızı istiyorum."

"Anlatılacak bir şey yok ki."

"Abla! Ben aptal değilim! Ve de şirin şirin konuşmayı kesin! İyiyim işte, buradayım."

Öfkelenmiştim. Bir şeyler sakladıkları belliydi.

Simge Ablam beni kolumdan tuttu ve koltuğa oturttu. Karşıma geçti.

"Şimdi değil Tuna, daha sonra..."

"Daha sonra mı? Siz anlatmazsanız anlatmayın, ben de babamdan dinlerim o zaman." dedim ve evden çıktım. Ablamlar da peşimden geliyorlardı. Vazgeçirmeye çalışıyorlardı ama vazgeçmeyecektim. Hiçbir güç babamla konuşmama engel olamayacaktı.

"Tuna, dur! Babam İstanbul'da, annem söylemedi mi?"

"Söyledi ama inanmıyorum. O da yalan. Birazdan göreceğiz. Bugün pazar, babam evdedir...

Tuğçe'nin gözünden...

Yatağımın üzerine bir gün önce AVM'den satın aldığım kıyafetlerimi ve ayakkabılarımı koymuştum. Bu kadar şeyi ne yapacaktım ki? Sanırım biraz israf yapmıştım.

Havanın sıcaklığı bunaltıcıydı. Bayılacak gibiydim. Üzerimdekini değiştirdim, daha ince ve askılı bir bluz giydim. Altımdaki kapri yerine de kısa şortlarımdan giydim.

Klimayı açtım ve karşısına oturdum. Keyfime diyecek yoktu.

Biraz oturduktan sonra Zafer geldi.

"Defne? Ne yapıyorsun burada?"

"Ben seni aşağıda unuttum sanırım. Çok özür diliyorum. Hadi gel, inelim."

Yatak odasının kapısından çıktığımızda Melisa'nın hızlı adımlarla bize doğru geldiğini fark ettik.

"Pelin, ne oldu?"

"Çok garip bir şey oldu anne."

"Ne oldu kızım?"

"Ablam aşağıda, yanında iki kadın daha var."

"Ablan mı?"

"Evet, fotoğraftaki ablam geldi. Onun öldüğünü söylediniz ama ölmemiş demek ki."

Zafer hayrete düşmüştü. Şaşkın gözlerle bana baktı.

Aynı şaşkınlığı ben de yaşıyordum. Ama, bende şaşkınlıktan çok endişe ve korku vardı.

Aşağıya, salona indik. Melisa'nın dediği gibi salonda üç kişi vardı; Emine, Simge ve Tuna...

BÜYÜK SIRLARWhere stories live. Discover now