Zafer'in gözünden...
Telefonumun alarmının çalmasıyla, zor da olsa uyanabildim. Toplantıya yetişebilmem için biraz acele etmem gerekiyordu. Banyoya girdim ve ılık bir duş aldım. Oldukça rahatladığımı hissetmiştim.
Kahvaltı etmeyecektim; holdingde bir şeyler atıştırırdım.
Eskiden benim de yatak odam olan, Defne'nin ve oğlumuzun yattığı odaya yavaşça girdim. Ses çıkarıp da Umut'u uyandırmak istemiyordum. Önce Umut'un yatağının yanına gittim. Mışıl mışıl, melekler gibi uyuyordu.
Bir yanda evli barklı çocuklarım, bir yanda da etrafında olup bitenlerden haberi olmayan, küçücük ve masum bir oğlum vardı.
Defne'nin yatağının yanına geldim. Onu seyretmeye başladım. Ne de güzel uyuyordu. Açık kahve rengi ve dalgalı saçları, dağınıkken daha güzeldi. Defne'nin gözleri yavaşça aralandı. Yattığı yerde doğrulunca öfkeyle bana bakmaya başladı.
''Sen ne zamandan beri buradasın?'' dedi fısıldayarak.
Bana çok öfkeli görünüyordu. Ama, aslında öyle olmadığını biliyordum. Ne yazık ki boşanmıştık ve ikinci kez benimle olmayı gururuna yediremiyordu. Bu yüzden de, bana soğuk davranıyordu. Aslında o da beni seviyordu, bunu hissedebiliyordum.
''Ben holdinge gidiyorum..''
''Tamam, git.. Bana biraz para bıraksana, Umut'a mama, kıyafet falan almak istiyorum.''
''Tamam. Salondaki vitrinin üzerine bırakıyorum..''
Odadan çıktım ve salona indim. Dediğim yere parayı bıraktıktan sonra köşkten de çıkarak holdinge gittim.
Toplantı saatinin gelmesini beklerken, Tuna'yı düşünüyordum. Sertan bana düğüne çağırılacağımı söylemişti ama çağırılmamıştım. Belli ki Tuna ya da içlerinden biri beni hiç istememişti. Bu kadar öfke, dinmek bilmeyen kin fazla değil miydi? Sertan balayından dönünce, bu konuyu onunla konuşmayı aklımın bir köşesine not ettim.
Toplantı saati geldi ve toplantı odasına gittim. Bir saat süren toplantının ardından, tekrar kendi odama döndüm. Birkaç gün sonra yapılacak olan başka bir toplantının dosyalarını incelerken, telefonum çaldı.
Arayan annemdi.
''Efendim anne?''
''Çabuk buraya gel..''
''Orası neresi?''
''Şapşal! Aslı'nın evi tabii ki de..''
''Neden geleceğim ki?''
''Şey... Seninle konuşmam gerekiyor..''
''Ne hakkında?''
''Ben... Ben artık gidiyorum da... Onun hakkında...''
Telefonu yüzüme kapattı.
Annemin sesi tuhaftı. Sanki önemli bir mevzu hakkında konuşacakmış ama lafı dolandırıp bana söylememiş gibiydi.
On beş dakika sonra Aslı'nın evindeydim. Kapıyı annem açtı. İçeriye geçtim. Evde sadece annem ve Aslı vardı.
''Merhaba Aslı..'' dedim.
''Merhaba..''
''Nasılsın?''
''İyiyim, sen?''
''Ben de iyiyim..''
Aramızda beş cümlelik bir diyalog olmuştu. Ama, ikimizin de sesi boğuktu.
Anneme döndüm.
''Sen ne hakkında konuşacaktın benimle?''
''Ben gidiyorum oğlum.. Yarına kim öle, kim kala.. Seninle konuşmam gereken şeyler var..''
''Kalsaydın biraz daha..''
''Evet anne, biraz daha kal.'' diyerek beni onayladı Aslı.
''Yok. Gideceğim. Zafer, aç kulağını da beni iyi dinle..''
''Dinliyorum..''
''Seni yıllar sonra gördüm. En son gördüğümden çok farklısın. Ailene ihanet etmişsin. Aslı'nın, Emine'nin, Simge'nin, Çağan'ın ve Tuna'nın haklarını yemişsin, onları kocasından ve babalarından nefret eden insanlar haline getirmişsin. Hepsi senin yüzünden..''
''Anne, ben artık çocuk değilim..''
''Çocuksun... Adam öldürtmenin ne kadar kötü bir şey olduğunu bilmediğine göre, senden nefret eden bir kadın için deli divane olduğuna göre ya çocuksun, ya da aptalsın...''
Annemin söylediği son cümle aklımı karıştırmıştı.
''Anne, sen kimden bahsediyorsun?''
''Senden ve uğruna canını bile verebileceğin o kadından...''
''Defne mi?''
''Evet. Defne. Bildiğimiz kadarıyla Defne yani...''
Anlamsızca anneme bakıyordum. Dilinden dökülen her kelimeyi zihnimde toparlamaya, mantıklı bir şeyler oluşturmaya çalışıyordum.
''Oğlum... Bir hata etmişsin, adam ödürtmüşsün.. Seni gidip de ihbar etmem gerekirken, ikaz ediyorum.. Rahmetli babanın da kemikleri sızlıyordur. Oğlu br katil olmuş, ne acı..''
''Anne...''
''Anne, deme bana. Benim oğlum katil olamaz. Eğer katil olmuşsa da benim oğlum değildir artık.''
''Defne? Defne hakkında söylediğin şey ne demek oluyor?''
''Hiçbir şey söyleyemeyeceğim. Gözlerini aç ve gerçekleri kendin gör..'' dedikten sonra beni evden kovdu.
Arabama bindim, holdinge dönerken, annemin söylediklerini düşünüyordum.
''Senden nefret eden bir kadın..'' , ''Bildiğimiz kadarıyla Defne...''
Tüm bunlar ne anlama geliyordu? Bunu düşünecektim. Annemin bu bilmecesini çözmeden içim rahat etmeyecekti. Ya beni Defne'den uzaklaştırmak için bir şeyler zırvalıyor, ya da gerçekten önemli şeyler biliyordu..
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...