Hissettiğim duygulara ad koyamıyordum. Şaşkınlık, korku, telaş, hüzün, hayal kırıklığı, öfke ve daha birçok duygu...
"Neden?" sorusu zihnimi kemiriyordu. Babamın, üvey babam olduğuna inanmıştım ama onun gerçek babamı öldürmüş olma ihtimali sıfırdı. O, bir karıncayı bile incitemeyecek kadar merhametli bir insandı.
Peki ya bu deli adam kimdi? Neden bana bunları anlatıyordu? Sanırım bunları ona sormalıydım.
Başımı ona çevirdim. Göz göze geldik.
"Sen kimsin?"
"Ben, annenin eski bir arkadaşıyım."
"Neden bunları bana anlattın?"
"Annen anlatmıyor. Senin ise bunları bilmek hakkın."
Doğru söylüyordu. Annem yıllardır bana bunları anlatmamış, hakkımı yemişti. Ağlamamak için kendimi zorlarken o adam benim ellerimi tuttu, gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı:
"Biliyorum, senin yaşındaki bir kız için çok zor ama..."
"Git!" diye bağırarak onun lafını kestim.
"Melisa, lütfen sakin ol..."
"Bana Melisa deme! Sakın bana bir daha Melisa deme! Beni rahat bırak, lütfen..." dedim.
Adam, dediğimi yaptı ve gitti. Yalnız kalmıştım. Meğer hep yalnızmışım zaten. Annem bana benimle ilgili büyük bir gerçeği anlatmaya gerek bile duymayacak kadar seviyormuş beni. Babam üveymiş! Allah'ım, bu ne büyük bir şaşkınlıktı.. Ben şimdi ne yapacaktım? Annem bana bunu neden yapmıştı? Öz babam neredeydi?
Ağır adımlarla eve gittim. Kapıyı açtım ve içeriye girdim. Salona girerken, bir yandan da elimdeki fotoğrafa bakıyordum.
Annem salondaydı. Televizyon seyrediyordu. Benim geldiğimi fark edince ayağa kalktı ve telaşlı bir şekilde yanıma geldi.
"Kızım, neyin var senin?"
Hiçbir şey demedim. Annem elimdeki fotoğrafı fark etti.
"Elindeki ne?" diyerek fotoğrafı elimden aldı.
Fotoğrafa bakarken yüzü sararmış gibiydi. Bir süre fotoğrafa baktı ve bana döndü. Gözleri dolmuştu, bunu fark etmiştim.
"Se...Se...Sen...Bunu nereden buldun?" dedi kekeleyerek.
"Ne önemi var bunun?"
"Sana bir şey sordum, cevap ver.."
"Sen benden bunu neden sakladın? Sen de buna cevap ver.."
"Pelin...!"
"Melisa, diyecektin herhalde."
"Melisa mı?"
"Ben her şeyi öğrendim. İsmimin Melisa olduğunu, bu fotoğraftaki adamın gerçek babam olduğunu... Her şeyi..."
Annemin şaşkınlıktan dili tutulmuş gibiydi. Bir şey söyleyemiyordu.
"Neden anne? Neden?" diye sorduğumda gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü. Ben de ağlamaya başlamıştım. Zaten kendimi çok bile tutmuştum.
"Kızım..." diye fısıldadı annem. Ellerini saçlarıma götürüp saçlarıma dokundu. Ben ise kendimi geri çektim.
"Bana her şeyi anlatacak mısın?"
"Evet. Anlatacağım." dedi ağlayarak.
Bu kadar üzülmesine, ağlamasına bir anlam veremiyordum.
Elimi tuttu ve ikili koltuğa oturduk. Oturunca da elimi bırakmadı, sımsıkı tutuyordu kaçacağımdan endişe eder gibi. Diğer elinde tuttuğu fotoğrafa baktı ve konuşmaya başladı:
"Bu fotoğraftaki adam, senin öz baban. Biz evliydik, mutluyduk. Küçük bir evde yaşıyorduk. Sonra sen doğdun. Baban ölünce ben de Zaferle evlendim. Zafer de seni kabullendi. Sana gerçeği anlatmayı düşünmedik."
Annemin ağzından da gerçeği duyunca, tam anlamıyla yıkılmıştım. Aklım karmakarışıktı. Annemin söylediklerine inanmak istemiyordum.
"Sen... Sen gerçekten doğru mu söylüyorsun?" diyebildim çaresizce.
"Evet." cevabını aldım ve bir kez daha acı gerçekle yüzleştim. Bu, ağır bir yüktü. Ben de bu yükün altında eziliyordum sanki.
"O, yani gerçek babam, nasıl öldü?"
"Sana her şeyi anlatan o deli bunu anlatmadı mı?"
"Anlattı ama ben inanmadım."
"Ne dedi?"
"Babamın, öz babamı öldürdüğünü söyledi. Hatta sen de bu yüzden intikam almak için... Bu çok saçma. Babam birini öldürmüş olamaz."
"O zaman neden gerçek isimlerimizi kullanmıyoruz kızım?"
Bu soru karşısında afalladım. Annem haklıydı. Gerçek babamın ölümünün babamla bir ilgisi olmasa annem neden isimlerimizi değiştirsin ki? Belli ki annem intikam alıyordu, ikimizin de kimliğini bu yüzden değiştirmişti.
"Hayır... Babam bunu yapmış olamaz?"
Çaresizce bunu inkar ederken tokat gibi çarpan cevap, zihnimde defalarca yankılandı:
"Yaptı! Baban sandığın o adam senin babanı öldürdü. Şimdi de bizim peşimizde, bizi de öldürmek istiyor."
Tüm parçalar yerine oturmuştu. Babam bizi arıyordu; Tuğçe'yi ve Melisa'yı... Annem de bu yüzden kimliklerimizi değiştirip intikam almak için onunla evlenmişti.
Bu nasıl bir şeydi? Nasıl bir hayatı yaşıyormuşum ben?
"Kızım... Ben her şeyi senin için yaptım. Senden ayrılmamak için yaptım. Senin yüzün gülsün diye yaptım..."
Ne tepki vereceğimi bilemiyordum. Belki annem haklıydı ama bunu düşünecek durumda değildim. Olup bitenleri algılamakta güçlük çekiyordum.
Annem beni kendine doğru çekti. Gözlerimin içine baktı.
"Korkma, Zafer seni çok seviyor. Sana bir şey yapmaz. Ama, bana yapar. Benim için, annen için susmak zorundasın. Bu, büyük bir sır. Bu sırrı beraber saklayacağız."
Saklayabilir miydik gerçekten? Babam her şeyi öğrenirse bana bir zarar vermez miydi acaba?
Korkuyordum. Endişeliydim. Üzgündüm. Şaşkındım. Kızgındım. En kötüsü de, bundan sonra mutlu olamayacağımı biliyordum..
Tuğçe'nin gözünden...
Demek ki buraya kadarmış. Buraya kadar saklayabildim bu sırrı. Buraya kadar saklayabildim kızımdan onun geçmişini, ailesini.
Artık her şeyi biliyordu. Eminim ki büyük bir duygu karmaşası yaşıyordu.
Zafer'den korkacaktı artık. Zafer onu gezmeye götürmek için falan almak istediğinde istemeyecekti belki de. Gitse de ona korkuyla bakacaktı, ondan uzak duracaktı. Zafer'e her şeyi belli edebilirdi. Allah'ım, ben ne yaptım?
Ama, yapmak zorundaydım. Her şeyin bir sonu vardı. Üzerimden büyük bir yük kalkmıştı her ne kadar yeni bir yük üzerime binmiş olsa da. Ben neyse de, Melisa nasıl taşıyacaktı bu ağır yükü? Zavallı kızım... Beni asla affetmeyecekti. Her ne kadar yaptığım her şeyi onun için yapmış olsam da onun masum ve küçük kalbi beni anlamaya yetmezdi...
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...