"Neden yaptın bunu? Ne istedin masum bir kızdan?"
Sertan'ın bağırışlarını biri duyup da gelecek diye ödüm patlıyordu.
"Sertan... Yemin ederim ki ben böyle olmasını istemedim."
"O zaman neden kaçırttın Tuna'yı? Neden bizi onun öldüğüne inandırmak istedin?"
"Zafer birkaç gün evlat acısı çeksin istedim. Zafer, Aslı, Emine, Simge, Çağan... Hepsi perişan olsun istedim."
"Birkaç gün sonra geri getirecek miydin sanki onu?"
"Getirecektim. Yemin ederim ki getirecektim."
"Sana neden inanayım?"
Sertan doğru söylüyordu. Bana inanmazdı tabii. Oysaki doğruyu söylüyordum. Birkaç gün sonra Tuna geri gelecekti.
"Sana yemin ediyorum Sertan. Tuna'yı geri getirecektim. Ama o kahrolası Hüseyin yüzünden..."
"Hüseyin...?"
"Evet. Tuna'yı kaçıran adam. Tuna onun yüzünü gördüğü için satmış onu."
"Kime satmış?"
"Ben de sordum geri getirebilmek için. Ama söylemedi. Yemin ederim ki bilmiyorum."
"Kim bu Hüseyin? Soyadı ne?"
"Çömlekçi... Hüseyin Çömlekçi."
"Şimdi ben sana ne yapayım Tuğçe? Söyle, nasıl geberteyim seni?"
Ağlıyordum. Yapacak başka bir şeyim yoktu çünkü.
"Ben de en az senin kadar istiyorum Tuna'nın geri gelmesini. Ne olur bul onu Sertan."
"Kes be! Kapa şu kopasıca çeneni!"
"Sertan... Yardım edebileceğim bir şey..."
"Ne yardımı? Onu kaçırtan, bizleri bu hallere sokan sen değil misin? Şimdi ne yardımından bahsediyorsun? Ayrıca... Seninle işim bitmedi. Aksine, oyun daha yeni başlıyor. Ölmek için Zafer'e yalvaracaksın bir gün."
Sertan bunları söyledikten sonra çekip gitti. Bir gün ölmek için Zafer'e yalvaracakmışım... Yok daha neler! O kadar da değil. Zafer'in karşısında asla ezilmezdim ki ben. Zafer bana yalvaracaktı asıl. Hiçkimse onu ölmekten beter etmeme engel olamayacaktı.
Şimdi ise sorunum başkaydı. Sertan'ı kendimden ve kızımdan nasıl uzak tutacaktım? Acaba Tuna geri gelecek miydi? Tüm bunlar zihnimi kemiren sorulardı.
Gözlerimdeki yaşları silip eve döndüm. Melisa beni bekliyordu.
"Anne? Neredeydin? Çok geç geldin?"
"Biraz hava almak istedim tatlım."
"Kimmiş o adam?"
"O adam... O adam deli. Mahallenin delisi sayılır. Herkese saçma sapan şeyler söyler ama zararsızdır. Sen onun söylediği hiçbir şeyi dikkate alma. Babana da o deliden bahsetme."
"Neden? Babam tanımıyor mu onu?"
"Tanıyor ama o adam zararsız. Sadece saçma sapan konuşur hep. Baban onun sana bulaştığını duyarsa onu döver. Yazık adamcağıza, dayak yemesin."
"Tamam."
"Sen de onun laflarını dikkate alma ve onu gördüğünde pek muhattap olma, tamam mı?"
"Tamam."
Melisa odasına çıkınca derin bir nefes almıştım. Allah'tan, söylediklerime inanmıştı. Şimdi küçük bir çocuktu. Ama, elbet büyüyecekti. Büyüdüğünde, tesadüfen falan kendisi ve annesi hakkındaki gerçekleri öğrendiğinde de böyle masum yalanlara kanar mıydı acaba? O günler gelmemeliydi. Kızımı kaybetmek istemiyordum. Bunun için de ne gerekirse yapmaya hazırdım..
Sertan'ın gözünden...
Hesaplaşmam gereken biri daha vardı: Sinan...
Ama, evinde yoktu. Telefonu da kapalıydı. Bu yüzden onunla görüşemedim.
Vakit kaybetmemeliydim. Aslı Teyze de artık her şeyden haberdar olduğuna göre ona gidebilirdim. Onun evine gittiğimde Emine'nin de orada olduğunu gördüm. Olup biten her şeyi tek tek onlara anlattım. İkisi de derin birer nefes aldılar.
"Daha hiçbir şey belli değil, siz yine de umutlanmayın." diye onları ikaz ettiğimde, Tuna'nın geri geleceğine inandıklarını söylediler.
Birkaç yere haber saldım. Hüseyin Çömlekçi'nin ismini verdim. Selim'e de tahmin ettiği kişinin doğru kişi olduğunu söylemeyi ihmal etmedim.
Ya ben? Ben inanıyor muydum Tuna'nın geri geleceğine? Onu bulacağıma dair ne kadar umudum vardı?
Ne yazık ki bu soruların cevabını bilmiyordum...
YOU ARE READING
BÜYÜK SIRLAR
Teen Fiction"Sana söz veriyorum; beni tekrar içten bir şekilde gülümserken göreceksin." "Gerçekten mi?" Onun gözlerinin içine baktım. O da benimkilere bakıyor, bir cevap arıyordu. Yıllardır benim yüzümden çekmediği çile kalmamıştı. Doğruluğundan benim bile emin...