-104-

75 5 0
                                    

Zafer'in gözünden...

''Zafer, biz hazırız..''

Defne'nin önce sesi, ardından da kendisi geldi. Pelin de yanındaydı. Akşam yemeği için, nihayet hazırdılar.

''Çıkalım..'' dedim ve evden çıktık.

Onları, sabah bahsettiğim pideciye götürdüm. Pidelerimizi yerken, bir yandan da sohbet ediyorduk. Pelin, bize okulda neler yaptığından falan bahsediyordu.

Bir aile gibiydik. Dört kişilik, mutlu bir aile tablosu çiziyorduk. Defne ile aramızdaki buzların yavaş yavaş erimeye başladığını hissediyordum. Lanet olsun ki, bu, tam da onunla ilgili şüphelerim doğduğunda olmuştu.

Yemeğimizi yedikten sonra köşke döndük. Pelin, üzerini değiştirmek için odasına çıkarken, Defne de onunla çıkmak istedi. Onu durdurdum.

''Sana sormam gereken bir şey var Defne..''

Pelin odasına çıkınca, Defne'ye yaklaştım. Göz göze geldik.

''Ne soracaksın bana?''

''Benden sakladığın bir şey yok, değil mi?''

Defne şaşırmıştı. Anlamsızca bana bakıyordu.

''Yok. Ne saklayabilirim ki?''

''Bilmem. Hareketlerin biraz tuhaf da..''

''Şey... Pelin için... Mutlu bir ailesi olduğunu hissetsin diye...''

''Hımmm, anladım.''

Defne de yukarıya çıkınca yalnız kalmıştım. Düşüncelerimi şüphelerden arındırdım ve Defne'nin bana yakın davranıyor olmasının tadına vamaya karar verdim.

Bir Ay Sonra..

Sinan'ın gözünden...

Birkaç gündür Defne ile görüşememiştik. Rahat durup durmadığını öğrenmem için, onunla iletişim kurmam gerekiyordu.

''Efendim Sinan?''

Defne'nin sesi uykulu gibiydi.

''Bu saate kadar uyudun mu yoksa?''

''Evet. Uyuyakalmışım.. Neden aradın?''

''Rahat durup durmadığını kontrol etmek için.''

''Merak etme, rahat duruyorum. Ödüm patlıyor zaten Zafer her şeyi öğrenecek diye..''

''Sertan, Karayipler'den döneli iki hafta oldu. Daha anlatmadığına göre, anlatmayacaktır..''

''Bana acıdığından değil. Eminim ki Melisa'ya acıyor..''

''Kime acırsa acısın; anlatmasın yeter ki...''

''İnşallah anlatmaz.. Umut'u doyurmam lazım, sonra konuşsak?''

''Tamam.''

Telefonu kapattım ve koltuğuma yayıldım. Klima da açıktı; serin serin oturuyordum. Bıraksalar, ömrümün kalan kısmını bu koltukta, bu şekilde geçirebilirdim.

Kapım çalınınca doğruldum ve seslendim:

''Gel...!''

Kapı açıldı. Gelen, Emine'ydi. İlginç.. Neden gelmişti ki? Yıllardır holdinge hiç gelmiyordu.

''Emine?'' dedim neden geldiğini sorarcasına. Tokalaştık ve koltuklardan birine kuruldu.

''Sinan Abi, nasılsın?''

''İyiyim, sen?''

''Ben de iyiyim..''

''Annen nasıl? Simge ve Tuna nasıllar? Var mı bir ihtiyacınız?''

''Sağ ol Sinan Abi, gayet iyiyiz. Şaşkınlığımızı atamıyoruz üzerimizden.''

''Şaşkınlığınızı mı?''

''Evet. Babamın bir katil olduğunu ve Defne'nin de aslında Tuğçe olduğunu öğrendik. Babamdan intikam alıyormuş falan.. Tuhaf...''

''Öyle..''

Tüm bunları önceden de bildiğimi belli etmemeye çalışıyordum.

''Sinan Abi.. Ben buraya bir şey için geldim..''

''Ne için?''

''Simge ile birlikte, Zafer Hazar'a bir oyun oynamayı düşündük. Her şeyi ayarladık.. Yardım edersen, bugün bu işi halledeceğiz...''

''Sen anlat bakalım şu planı?''

Emine bana planı tüm detaylarıyla anlattı. Gerçekten etkileyiciydi. Zafer Hazar, bu plan sayesinde aldığı canların, yaptığı kötülüklerin bedelini ödeyebilirdi. En azından, denemiş olurduk.

BÜYÜK SIRLARWhere stories live. Discover now