-74-

99 6 0
                                    

Karnım çok acıkmıştı. Buzdolabını açtım. Tost yapılabilecek malzemeler vardı. Kendime bir tost yapmaya karar verdim.

Ekmeğin arasına malzemeleri yerleştirirken babam aklıma gelmişti. Çok güzel tost yapardı babam. Bir zamanlar, her pazar babam kahvaltı için mis gibi bir tost yapardı ve afiyetle yerdik.

Şimdi ise ne haldeydik... Ailemiz paramparçaydı. Yıllarca bekledikten sonra babamla ilgili büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Defne'ye değer verdiğim için de oldukça pişmandım. Bana onca acıyı yaşatan Defne'ymiş meğer. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

Tostumu yedikten sonra salona geçtim. Ne ablamlar evdeydi, ne de annem. Evde yalnız olmak beni huzursuz etmişti. Artık bir yerde yalnız olmaktan korkuyordum sanırım.

Sehpanın üzerinde duran bir giyim mağazasının dergisini incelemeye başlamıştım ki kapı çalındı. Kapıyı açtım. Gelen Ezgi'ydi.

"Hoşgeldin." dedim ve ona sarıldım. O da bana sarıldı. Salona geçtik ve oturduk.

"Yalnız mı geldin?"

"Evet."

"İzmir'i öğrendin sanırım?"

"Evet. Çabuk öğrendim. Zaten sizin ev de abimin evine çok uzak değil."

"Sertanla aranız nasıl?"

"Daha iyi gibi. Belli etmemeye çalışıyor ama bana kendini affettirebilmek için çok uğraşıyor."

"Affet sen de. O, senin abin. Zamanında yapmış bir hata ama şimdi akıllanmış durumda."

"Öyle gibi."

"Seninle burada, özgürce sohbet edeceğimiz hiç aklıma gelmezdi."

"Benim de. Keşke Deniz de burada olsaydı."

"Onu hatırladığımız sürece bu yara hep kanayacak zaten."

"Kötü oluyorum düşündükçe... Cansız bedeninin yerde yatışı..."

"Neyse...Türk kahvesi mi içersin, nescafe mi?"

"Türk kahvesi daha iyi olur. Gel, beraber yapalım."

Mutfağa gittik ve kahvelerimizi yapıp, içtik. Ben fincanları yıkarken telefonum çaldı. Ezgi telefonumu kulağıma tuttu. Arayan annemdi.

"Alo, anne?"

"Kızım, evde misin?"

"Evdeyim. Ezgi de var."

"Tamam. Ben de birazdan geliyorum da ben sana bir şey diyeceğim."

"Söyle?"

"Zafer'i gördüm. Bir zamanlar bir ev satın almıştı ya..."

"Karşıyaka'daki mi?"

"Evet, o. Zafer, elinde birkaç tane market poşetiyle o eve girdi. Üzerinde de günlük eşofmanları vardı."

"Allah Allah. Belki de Defne ile birlikte bir değişiklik olsun diye..."

"Bilmiyorum ki kızım. Neyse, ben gelince konuşuruz. Kapatıyorum şimdi."

"Tamam."

Telefonu kapattığımda düşünmeye başladım. Babam neden o evdeydi?

Sertan'ın gözünden...

Televizyon seyrederken uyuyakalmıştım. Uyandığımda canım soğuk bir duş almak istedi.

Duştan çıkınca havluyla saçlarımı kurutmaya çalışırken Ezgi'nin evde olmadığını fark ettim.

Koltuğun üzerinde duran dizüstü bilgisayarımın üzerinde bir kağıt vardı. Kağıtta "Ben Tuna'ya gidiyorum." yazıyordu.

Beni merakta bırakmamak istemişti. Herhalde bana karşı yavaş yavaş yumuşuyordu.

Sehpanın üzerinde duran telefonumu elime alıp telefonun tuş kilidini açtığımda gözlerime inanamamıştım.

İki cevapsız çağrı vardı. İlginç olan bu değildi. İlginç olan, iki cevapsız çağrının da Zafer Hazar'a ait oluşuydu. Neden aramıştı ki beni? Bildiğim kadarıyla beni sevmiyordu. Tuğçe de ona benimle ilgili bir şeyler anlatmış olamazdı. Anlatırsa kendi başının da yanacağını bilirdi.

Merakımın geçmesi için Zafer Hazar'ı geri aradım. Telefon çalarken heyecanlıydım.

Beş senedir duymadığım ses "Sertan, nihayet aradın.." dedi.

"Efendim Zafer Bey, ne için aradınız beni?"

"Konuşmamız lazım Sertan."

"Ne hakkında?"

"Saat 4'te holdinge gel, konuşalım. Olur mu?"

"Tamam, olur."

Saat 4'e kadar nasıl bekleyecektim? Meraktan çatlardım...

BÜYÜK SIRLARWhere stories live. Discover now