Bölüm 233: Rüya

2 1 0
                                    

Nao gözlerini açtı. Karşısında bir anda ona dik dik bakan kocaman yeşil gözleri görünce korkudan çığlık atmıştı. Karşısındaki gözler küçük beyaz ellerle kapanmıştı.
-Gwaa!!
Nao'nun karşısındaki de çığlık atmıştı çok tiz bir sesi vardı. Uzaktan bir gülüş sesi geldi.
-Muhuhahahah! Misafirimiz uyandı demek, Yume!
Yume elleriyle kapattığı gözlerini açtı.
-Ühehe, neden benden korktun, ah! Kötü bir rüya görüyor olabilir miydin acaba?
-Tatlışlığından korkmuştur. Bu devirde böyle uzaylı gibi gözler bulmak zor.
-Aman İbo çok abartıyorsun be, hehe! Hem uzaylılar çirkin olur çirkin!
-Niye ki? Benim hayalimdeki uzaylılar hep tatlış küçük şeylerdi. Her zaman bir uzaylıyla tanışmak isterdim, eskiden.
Nao göğsünü tuttu.
-Öğk, burası... çok... sevgi dolu. Korkunç derecede hemde.
İbo ve Yume kahkaha atmaya başladılar. İçerden bir bağırış geldi.
-Yav yeter be!! İki saattir, bari ona neden burda olduğunu anlatın.
Nao ferahlamıştı.
-Bu ortamı dengeledi.
İbo heyecanla konuşmaya başladı.
-Tam otuz saattir uyumadım!
Nao şaşırmıştı.
-E. Neden buna sevindin ki?
-Çünkü rüyamda Hüso'yu gördüm!
Yume gülümseyerek başını sallıyordu. İbo'nun dediklerini onaylıyordu.
-Biliyor musun, ben rüyamda gördüğüm güçleri bir sonraki uykuma kadar kullanabiliyorum. Zodiac'ın Laneti Terazi Burcu "Libra" sayesinde. O yüzden Nonatepon'da iki farklı gücüm oldu.
Nao biraz gülümsemişti. Tam da düşündüğü gibi çıkmıştı. Tahmin ettiği şeyler doğru çıkınca mutlu oluyordu. Nao'nun bir anda aklı başına geldi.
-Bir dakika-
-Evet! Hüso'yla güçlerimizi birleştirip Çifte Pandemonium Ateşleyicisi falan gibi manyak şeyler yapabiliriz!! Tam otuz saattir Yume'yle sizden biriyle karşılaşmayı diliyorduk. Ve oldu!!
Yume de heyecanlanmıştı.
-Evet! İbo, Hüso'yu göremeyeceğini düşünüp ağladı bile.
-Ya, neden söyledin?
-Ühehe!
-Muhaha!
İbo, Nao'yu omuzlarından tutup salladı.
-Beno Hüsi'ye götör!!!
Nao elinin tersiyle İbo'nun kollarını ittirdi.
-Tamam tamam.
İbo ve Yume sıkı sıkı sarılıp zıplamaya başladılar.
-Yuppi!
Zen içerden yine bağırdı.
-Yav zeplin düşecek! Ben meşgul bir adamım ve işimi bölüyorsunuz?!
-Eeh! Zeplin mi?!
Nao zeplinde olduğunu öğrenince şaşırmıştı. İbo güldü.
-Aa, zeplin mi? Biliyor musun, bir gün Yume yanlışlıkla bir çekilişe katıldı ve büyük ödül olan bu zeplini kazandı. Çıkışta Yume'ye saldıranları da Zen teker teker dövdü. Muhuha!
Nao içinden güldü. Onun arkadaşları şimdi onun kısmen kendisinin yaptığı araca biniyorlardı. Nao, İbo'ya çıkacak olan meydan muharebesini ve konumunu anlattı. Hemen oraya yöneldiler. Nao bir anda korkuyla bağırdı.
-Blast! O nerde?!
-Emanet mi? Muhuhah, o zepinden çıktı ve uçmaya başladı. Tepemizde şu an. Kapalı alanları sevmiyor herhalde hayvancağız. Onu boşver de, Hüso'ya bak be! Yine devletin işlerine burnunu mu sokacak, manyak!
Nao sinirlendi.
-Evet ya, aptal! Dövüş aşkı içinde her yere gider o!
İbo ciddileşti.
-Manyak iyi anlamda demiştim. O anlamda manyakların olması çok güzel bir şey. Adam hayatını yaşıyor. Korkusu yok. Çingeneler gibi kafasına eseni yapıyor. Seni bile dinlemeden. Aynı zamanda bir amacı var. Günü birlik yaşamıyor. Aranızdaki ilişkiyi çok bilmem ama onun gibi özgür birine böyle şeyler dememelisin. Eminim ki o seni çok önemsiyor.
-"Önemsiyor."
Nao ağlamaklı olmuştu. Aklına Hüso'nun bir sene sonra öleceği geldi. Arkasını döndü ve ağlamaya başladı. Göz yaşlarını tutamamıştı. Zen odasından çıkıp zeplini yönlendirmeye gelmişti.
-Yalnız bırakın onu, İbo, Yume.
İbo sırıttı kendi kendine fısıldadı.
-Hüso'dan da çok bir farkım yok.
İbo, Yume'nin kulağına eğildi.
-Bizim en özel gücümüz ne Yume.
Yume gülümsedi.
-Başkalarının işine burnumuzu sokmak, değil mi?
-Muhu. Hadi.
Yume ciddileşip Nao'nun yanına yatağa oturdu. Ona sarılıp kafasını göğsüne dayadı. Nao gözlerini kocaman açmıştı ama aşağı baktığı için gözükmüyordu. Yume annesi gibi kokuyordu. Onun gibi hissettiriyordu. Annesinin sorduğu soruyu sordu.
-Ne oldu anlat bakalım.
Nao annesine de anlatmayı reddettiği gibi Yume'yi de geri çevirmişti. Fakat Yume, annesi gibi çıkmıştı. İnatçı.
-Hüso'yla kavga mı ettin? Bir yerin mi ağrıyor? Yoksa...
Nao, Yume'yi daha fazla duyamıyordu. İbo'nun sesi geldi.
-Bir şeye ihtiyacın var mı? Unutma biz arkadaşlarınızız. Yardıma her zaman hazırız.
Nao içinde tutamayacaktı. Fakat bu mutlu insanları üzmek istemiyordu. Fakat üzeceği kadar üzmüştü bile... diye düşünerek kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Kendisinin affedilemez bir bencil olduğunu düşündü. Eninde sonunda ağzından kaçırıverip Hüso'nun olayını anlatmıştı. İbo bir anda nefes verdi.
-He, o muydu? Ben de önemli bir şey sanmıştım.
Nao öfkeyle ayağa kalktı.
-Ne?!
İbo ciddice baktı.
-Gerçekten Hüso'nun ölebileceğini düşünüyor musun? Etrafında ne kadar çok sihirli mihirli tip var farkında mısın? Hem biz bunu biliyorduk. Hüso'yla aynı anda öğrendik.
İbo düşünmeye başladı. Herkesi böyle konuşarak kandırmıştı. Fakat Hüso'nun öleceğini düşünmeden edemiyordu. Onunla daha fazla konuşmak, bir gün oturup yemek yemek istiyordu. Ama şartlar her zaman bir kişinin istediği gibi gitmiyordu. Hüso ilerleyip gidiyordu. Onun bunun işine karışıp güçleniyordu. İbo'nun güçlenmeye fırsatı yoktu. Her gün yeni bir şey olması, her günü aynı kılmıştı. Her uyuduğunda başa dönen bir döngüde yaşıyordu. Kendine yakın hissettiği, arkadaş olmak istediği birini tam bulmuşken o geçip gidecekti. Belki de bu da bir döngüydü. İbo ve arkadaşları da arada sırada tehlikeli maceralara denk geliyorlardı. Fakat sadece denk geliyorlardı. Bu yaşta Battland'in neredeyse yarısını görmüşlerdi. Basıp geçtikleri topraklar bile hızla değişirken İbo ve arkadaşları değişmiyorlardı. İbo'nun en büyük zevki hayatını yaşayan insanların hikayelerini dinlemek olmuştu. O sadece bir izleyiciydi. Tek macera yaşayabildiği yerler rüyalarıydı. Bu yüzden zamanının çoğunda uyurdu. Zen de İbo'dan pek farklı değildi. Kendisi bir şey yaşamıyordu. Kendini odasına kapatıp kitap okur, anime izler, oyun oynardı. Başka bir deyişle başkalarının yaşadığı hayatları izlerdi. Yume, İbo'nun insanları dinlerken heyecanlanmasını izlemeyi çok severdi. Fakat her zaman heyecanın arkasındaki üzüntüyü ve imrenmeyi görürdü. Her şeye rağmen mutluydu. İbo'nun gerçekten gülümsediği tek zamanlar Yume'nin bir rüya gibi olan gülümsemesini gördüğü anlardı. O varken rüyalara bile ihtiyacı olmadığını düşünüyordu. Tam gözlerinin içinde kaybolacakken rüyadan uyanıyordu. Gerçek hiçbir zaman rüya kadar güzel olmuyordu. Gerçeklerden kaçıp rüyanın kanatları altına sığınıyordu. Rüya o kadar güzeldi ki ne zaman uyanacağını düşünmek bile istemiyordu. Ama diğer rüyaların, uyanıkken görülen rüyaların, varlığı aklına gelince bu rüyadan uyanıyordu. İbo bu yalanları söyleyip insanları kendi yaşadığı rüyada yaşamaya zorluyordu. En azından Nao'nun kabusunu rüyaya dönüştürebilirdi. Ne de olsa ikisi de gerçek değildi. Yume yine İbo'nun gözlerindeki kabusu görmüştü. Üzgün yüzünü Nao'nun sırtının arkasında saklayıp fısıldadı.
-Ah İbo, seni bu kabustan ne zaman uyandıracağım?
Nao kendine inanmak için yalanlar bularak aklını geçici olarak başında tutacaktı. Göz yaşlarını sildi. Gülümsedi.
-Evet. O ölmez. Arkasında onca sihirli mihirli tip var.
Nao toparlanmış gibi görünüyordu. Fakat sesinden anlaşıldığı kadarıyla yeteri kadar toparlanamamıştı.
-Zeplin büyük ihtimalle bizim Zula'dan daha hızlı gidiyordur. Zula'yla iletişim kurmak için yeteri kadar yakınızdır artık.
Zen elinde kırmızı bir kulaklık getirdi.
-Yeter artık. Tacına dokunmamalıydım. Bir anda kulaklığa dönüştü ve saçma sapan sesler çıkıyor!
-Bizimkiler. Beni merak etmişlerdir.
Nao kulaklığı eline aldı. Arkadaşları ona ne diyeceklerdi?

Battland Maceraları Vol. 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin