Bölüm x2: Geçmiş

0 0 0
                                    

Nao koku yüzünden iyice hissizleşmişti. Bunun bir uyuşturucu olduğunu anlayamıyordu bile. Boş ve uykulu bir şekilde bakıyordu. Yarı uykudaydı. Görüşü bulanıktı. Aynı zamanda yavaştı. Akıcı değildi yani. Kesik kesik resimler görüyordu. Hala düşünebiliyordu ama. Sadece bedeniyle aklı ayrılmıştı sanki. Öyle ki beş duyusu sanki başkasınındı ve Nao'ya izletiliyordu. Aynı zamanda izlediği kişinin yerine hiçbir türlü kendisini koyamıyordu. Pembe bir görüntü onun kafasından aşağı bir şey geçirmişti. Giyidiriyorlar mıydı onu? Koku iyice yoğunlaşmıştı. Nao'nun aklına alakasız şeyler gelip duruyordu. Geçmiş anılar ve fantezileri sanki bir rüyaymış gibi hızla aklından geçiyordu. Bir gece, çok küçükken daha Nao, bir şey öğrenmeye çalışıyordu. Önceki geceler gibi çalışma masası üstünde uykuya dalıyordu. Bu gece diğerlerinden azıcık farklıydı. Leo onu güçlükle sandalyeden kaldırıp, yatağına taşıyordu. Nao da bunu görüyordu. Açmış olduğu gözlerini kısarak yorgunluktan, hala kapalıymış gibi bir görüntü veriyordu. Göz kapaklarının arasından kardeşine bakıyordu. Kıpkırmızı oluyordu zorlanmaktan. Yardım etmeli miydi ayağa kalkıp? Hayır iyisi uyurmuş gibi yapmaya devam etmeliydi. Yataktaydı artık, üstü de örtülmüştü. Uykuya dalmadan önce tekrardan, söz vermişti. Bir sandalye yapacaktı yatak gibi yumuşak, gerçek yatağından daha rahat. Kimsenin onu kaldırmasına gerek kalmayacaktı böylece. Yük müydü o hem? Tekrar gözlerini açtığında Hüso vardı karşısında uyuyordu. Gözlerini açtı Hüso. Gülümsedi yattığı yerden. Nao da gülümsedi. Hüso elini uzattı Nao'ya, Nao tuttu onun elini. Elini tuttuğunda sanki ağlamaklı olmuştu Hüso. Hemen itti elini onun. Sinirle bağırıyordu Hüso'ya. Ağlıyordu Hüso. Ellerini kaldırıyordu göz yaşlarını silmek için. Ama kolları kopuyordu omuzlarından. Nao korkuyla kolları kaldırmaya çalışıyordu yerden. Ama yere yuvarlanmıştı. Hüso kendi kolunu yerden almıştı. Nao'ya da elini uzatmıştı. Nao tutmuştu elini bu sefer. Ama uzaklaşıyordu Hüso durmadan. Durmadan küçülüyordu. Ama hala tutuyordu Nao'nun elini. Hüso'nun sırtından iki bembeyaz el çekti onu. Beyaz saç telleri dökülüyordu. Soğuktu. Buz gibi. Nao düşerken tutuyordu Hüso'nun elini ama düşüyordu hala. Bağırdı korkuyla. Gözleri yaşlı.
-Kurtar beni!!!!!
Gözlerini bu sefer gerçekten açmıştı. Etrafına baktı. Korkuyordu. Artık burdan çıkmak istiyordu. Arkadaşlarının gelip bu ordunun işini bitirmesini istiyordu. Sonrası umrunda değildi. Ayağa kalktı. Arkasındaki kara kapıya vurdu. Hiçbir türlü çıkamazdı buradan. Sinirden kapıyı vurmaya devam etti. Burda ne kadar daha kalacaktı? Daha gözlerini açalı birkaç saniye olmuştu ama şimdiden dayanamıyordu.
-Aç kapıyı, beni duyuyorsun, aç!! Aç, aç, aç, aç, aç, aç, aç! Aç, aç... aç, aç, aç.
Nao hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. O kadar çok çıkmak istiyordu ki bunun arkadaşları onu kurtarmaya gelmeden olamayacığını düşündükçe öfkeden deliye dönüyordu. Duvarları yumruklayıp saçlarını çekiyordu. Dudaklarını ısırıp kanatmıştı. Şimdi acıdan ağlıyordu. Nao oturup sakinleşmeye çalışmıştı. İçindeki o küçük umut olmasa kim bilir nasıl olurdu.
-Çıkacağım buradan zaten. Hüso gelip beni kurtaracak. Duramaz o böyle. Sanki onun yüzünden kaçırılmışım gibi içinde yer eder. Hem zaten onun yüzünden oldu. Neden burnunu soktu ki o savaşa, aptal! Beni kurtarsa iyi olur. Leo da kurtaracak beni. Bensiz yaşayamaz o. Ya açlıktan ya pislikten ölür. Yuki de öyle. Ben onlara katılmadan önce nasıl dağınıktı o saçları. Zaten kıvır kıvır. Bir kilo saç çıktı kafasından ben tararken. Gözleri çapaklı geziyordu. Öğretmemiş mi anası babası ona sabah kalkınca el yüz yıkamayı? Hehe.
Nao'nun arkadaşları aklına geldikçe mutlu oluyordu. Fakat bozuk bir duyguydu bu. Burda olması duyguyu bozan şeydi. Ama yine de burdan kurtarılacaktı. Burda yalnızdı ama yalnız değildi. Ölmemişlerdi ki arkadaşları. Ne yapar ne eder kurtarırlardı onu. Bir anda Nao'nun içine kötü bir duygu oturmuştu.
-Yine yük oldum bunlara. Ben daha güçlü olsaydım, daha zeki olsaydım, daha iyi olsaydım burda olmazdım şimdi. Onların da başına iş açmazdım.
Sonra rahatlamıştı tekrardan.
-Üf aman, ne yapacaklardı ki hem beni kurtarmaya harcayacakları zamanda? Hem bana ihtiyaçları var. Zula'yı kim sürecek, çamaşırlarını kim yıkayacak, üstlerini başlarını kim düzeltecek, çarşaflarını kim değiştirecek, Blast'in kulaklarını kim temizleyecek, saçmalamalarına kim engel olacak? Bir tek yemek yapabilir o Leo bensiz. Anca karınlarını doyururlar. İşte bu yüzden beni kurtarmaya gelmek zorundalar. Evet. Bekliyorum. Hızlı gelin.
Nao yüzünde zorlama bir gülümsemeyle oturuyordu. Gerçekten de düştüğü yer insanı delirtirdi. Nerdeydi Nao?

Battland Maceraları Vol. 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin