-Senin varolacağını düşünmezdim. Demek seni gerçekleştirebilecek kadar çok anlamsız varmış. Umutsuzluk ve Anlamsızlığın Tanrıçası... Adın nedir?
-Bir önemi yok. Tüm insanlık da, bizim gibi kavramlar da birazdan yok olacak.
-Neden? Bu dünya bu kadar anlamsızsa varolmayarak da sorununu çözebilirdin.
-Şöyle söyleyeyim; Kaos'un Lordu, tüm anlamın yaratıcısı. Benim varolma sebebim senin anlamsızlığından nefret eden bu kadar kişi olmasıdır.
-Demek öyle... Peki hiç kaos olmasa ne olacağını düşünmüşler mi?
-Sence? Düşünmüşler mi? Fikrimizi değiştiremeyeceksin. Benim burada olma sebebim zaten kendi fikrime sen ne dersen de bağlı olacak olmam. Beni daha fazla oyalama.
Boynundan ve bileklerinden zincirlenmiş, gözleri bağlanmıştı. Mor renkli çıplak teni üstünde yer yer motifler vardı. Eklem yerlerindeki gözler karşısındaki Kaos'un Lordu'na bakıyordu. Zincirleri kırıp ellerini ve ayaklarını serbest bıraktı tanrıça.
-Tüm evreni nasıl yok etmeyi planlıyorsun? Biz kavramların dünyasındayız. Yok etmeyi planladığın yer ise gerçek bir dünya.
-Yeterince güce sahip olursam bu boyutlar arası perdelerin bir işlevi kalmaz. İnsanlar bana insansın yeter. Ah! Bak.
Kaos'un Lordu bir bir hayattaki anlamlarını kaybeden insanlara tanık oldu. Yüz... bin... on bin. Kimisi kendisini öldürüyor, kimisi tüm değer yargılarını kenara bırakıp istediğini yapıyor.
-Demek böyle olacaktı. Anlamsızlık ve anlamlılık savaşmak zorunda kalacaktı. Sırf bizim, kavramların arasında çıkan bir çatışma yüzünden insanlarımı kurban edemem.
Kaos'un Lordu güçlüydü. Zaten gücü gerçek dünyadaki kimseyle kıyaslanamazdı, çünkü o da insanlığın ortak bilincinden ortaya çıkmıştı. İstenildiği kadar güçlü olabilirdi. Hüso şimdi anlıyordu onun kim olduğunu...
... ... ... ... ... ... ...
"İlk başta hiçbir şey yoktu. Tabii bizim insanlık olarak bunu düşünmeye aklımız yetmez. Hiçlik ne karanlık ne de beyaz... Orada olan tek şey var o da anlamsızlık. Ama anlamsızlık da anlamın olmama durumudur. O durumun da hiçlikte olması yine başta hiçbir şey olmadığıyla çelişir. Zaten hiçliğe anlam yüklersek onu doldurabiliriz. Bu yüzden yetmiyor işte, aklımız.
Bu bir hikaye. Tanrı ismi koyduğumuz varlığın yazdığı bir hikaye. O bahsettiğim hiçlik de bu hikayenin fikrinin bile olmaması gibi bir şey. Bizim evrenimizin bir fikir olarak ortaya çıkması ve gerçekleştirilmesi arasındaki aşamayı bilmiyoruz henüz. Bu yüzden binlerce fikir var bunun hakkında. Ama evrenimiz gerçekleşmeden öncesi hakkında tam anlamıyla hiçbir şey bilmememize rağmen ondan sonrası hakkında fazlaca bilgi sahibiyiz. Yine de yetmez ama...
Hiçlik kavramının yerini enerji ve madde alıyor hikayemizin başında. Bizim koskoca dünyamızın bile yanında kendisini hiçbir şey hissedeceği kadar büyük bir uzay oluşuyor. Biz de bu uzayda yani tüm evrende, küçücük Samanyolu Galaksisi'nin vücudundaki kıl kadar kalan Güneş Sistemi'nin en küçük dördüncü gezegeni olan Dünya'da meydana geliyoruz. Bu Dünya'nın da uzun bir hikayesi var. Üzerinde su ve yaşam oluşuyor. Fakat seneler sonra diğer canlılardan biraz daha farklı bir bilinç kazanan "İnsan" hayvanı ile başlıyor bizim hikayemiz. Onların kendilerini hayvanlardan farklı olarak gördüğü zaman hikayenin ilk sayfası. Tüm bunlardan önce olanlar ön hikaye gibi nitelendirilebilir. Hikayede daha sonra çok farklı insanlar tarafından değerlendiriliyor bu ön hikaye. Tabii çok farklı versiyonları var bu yüzden.
İnsanların hikayesi, bizim hikayemiz, bir çok farklı kısa hikayeden oluşuyor. Bazıları başlamadan bitiyor, bazıları ise yüz yıl sürüyor. Bazı kısa hikayeler de bir grubun hikayesini konu alıyor, bir fikrin hikayesini konu alıyor ve bu yüzden de binlerce yıl bile sürebiliyor bunlar. Kimisine efsane, kimisine destan ismi veriliyor. Biz insanlar onun özetine tarih deriz. Topluluk kısa hikayeleri bir kişiyken anlamı olmasa da o kişiler bir araya geldikten sonra anlam kazanan toplulukların hikayeleriydi. Bu şekilde bir yapıya sahipti bizim hikayemiz. Tüm kısa hikayelerin bir yerde bir şekilde birleştiği bir hikaye...
İnsanlığın büyük bir çoğunluğu, hele aynı dönemde yaşamışlarsa, genelde benzer hikayelere sahiplerdi. Fakat içlerinde bu monotonluğa verdiği anlam sayesinde, kendi hikayesini çoğunluğun içinden çıkarabilen insanlar da vardı. Bu insanlar için sonbaharda düşen yaprak, bir ağacın kurtulmak için döktüğü bir organ değildi sadece. O yaprak, kısa hikaye içinde yeni bir kısa hikayenin başlangıcı olabilirdi, onlar aşk mevsimi olan sonbaharın başlangıcı olabilirdi.
İnsanlar bu hikayelerine verdikleri anlamlar sayesinde yaşayabilirlerdi ancak. Nefes almaktan bahsetmiyorum, yaşamak. Anlamsız birisi yaşamaz aslında. İşte bu anlamı da Kaos'un Lordu yaratmıştı. Adem ve Havva cennet bahçelerinde adeta bir ot gibi, her şeyden habersiz yaşarken İblis'in gelip Havva'nın aklına girip merak duygusunu sokmasıyla başlıyordu bu anlamların yaratılışı. O ikisi dünyaya kovulduktan sonra başlamıştı her şey. Haz, açlık, merak, tatmin, soğuk ve sıcak, acı... Bu duyguları tattıktan sonra anlam vermeye başlamışlardı onlar da. Bir kardeş bir kardeşi öldürmüştü onların hikayesinde. Hepsi dünyamıza renk veren şeylerdi. Bazı renkler güzel olmasa da. Anlıyorum... kimisine göre hiçbir şey olmasaydı, insanlık ot gibi cennet bahçelerinde koşuştursaydı. İşte o zaman kötülükler olmayacaktı, çirkinlik olmayacaktı, ölüm olmayacaktı, hüzün olmayacaktı ve bunu düşünen insanların yakıtı olan umutsuzluk olmayacaktı. Onlara da hak veriyorum. Ama ne olursa olsun bu dünya bana anlam vermeyi öğretti. İyi ki Kaos'un Lordu kötülükleri yaratmış. Gerçi... kötülük iyiliğin olmayışı, yani iyiliğin olmadığı yerde doğan şey değil miydi? Bunu diyebiliyorum çünkü iyilik kötülüğün olmayışı değildir. Aksine iyilik kötülükle birlikte olabilir ancak. Çünkü, kötülük olmazsa iyiliği bilemeyiz. Cennet bahçesindeki bir ot oluruz. Bu iyi geliyor. Fakat ona cennet bahçesinde bir ot olsak "İyi" anlamını vermezdik. İşte bizim hikayemiz bu... Ne insan hikayesi, ne bu koca uzayın hikayesi bu. Bu olsa olsa Kaos'un Hikayesi olur."
... ... ... ... ... ... ...
Kaos'un Lordu'nun bir elinde tüm kavramlar, diğer elinde de o tüm kavramların zıtları vardı. Teorik olarak iki elinde de kaos vardı. İki elinde de her şey var demeye geliyor bu. Fakat eğer diğer elinde o her şeyin zıttı varsa bu hiçbir şey demek olmuyor muydu? İşte tam da Kaos'un Lordu'ndan beklendiği gibi. Gerçek insanlar bu tanrıların dünyasındaki kavramlar hakkında anca yorum yapabilirlerdi. Hatta daha da kötüsü Kaos'un Lordu bu iki zıtlığı birleştirip yeni bir kavram oluşturmuştu... Bu, THE MOST TRUE CHAOS!! Evet, evrenin sonundaki şey bu. Anlam kazanmayı bekleyen, ama hiçlik olduğu için her anlama sahip olan güç! Yani gerçek kaos. En kaos, daha kaos olamaz bir kavram ya da şey. Çünkü en gerçek kaos buydu. İşte bu kaosun içinden her şey çıkmıştı. Yeni bir evren!
-Lanet olası. Canlılara zarar vermekten bıkmadın mı?
-Merak etme, bu evren daha yeni. Yaşam yok içinde.
Bir şeyi yaratmamak ve onu yok etmek arasında bir fark var mıydı? Şöyle sorayım, yaratılmamak mı isterdin, yoksa her şeyle birlikte silinmeyi mi?... İkisi de olmaz değil mi? Belki bir fark yoktur o zaman...
-Senin bu yarattığın evreni yok ettim artık, Kaos'un Lordu. Şimdi diğer evrenini yok edeceğim!
-Bu kadar çabuk yok edeceğini bilemezdim bunu.
Bu insan duyularına sığmayan bir çatışmaydı. Zaten başta da söylemiştik: bu iki kavramın çatışması. Anlamlılığa karşı anlamsızlık... Bu çatışma sonsuza dek sürecekti. Bunu durdurmak mümkün değildi, ki bu da zaten bu dünyanın anlamlarından birisiydi sadece. Fakat iki insan arasındaki çatışma ilkel yollarla olsa bile çözülebilirdi. Bu yüzden Kaos'un Lordu Hüso'yu bıraktı, onunla senkronizasyonunu kesti. Anlamsızlık ve Umutsuzluğun Tanrıçası da aynısını kendi yansımasına yaptı.
... ... ... ... ... ...
-Sana gücümü vereceğim, Hüso. Biz birlikte anlam verdik bu dünyaya. Benim gücümü hakeden sensin. Çünkü bir önceki dövüşümüzde olduğu gibi bana yenilmeyeceksin. Artık içinde umut olduğu sürece yanacak alevlere sahipsin çünkü... Kaos'un Lordu'nun bu dünyadaki yansıması, KAOS'UN ALTIN ALEVLERİ. Ben, senin en iyi dostun olacak, Leo. Sana inanıyorum. Bu dünyaya ve umuda inanıyorum.
... ... ... ... ...
-Senin her şeyini kaybettiğin anda bile yaşamanı sağlayan şeydi hayata verdiğin anlam. Biz de bunu gördük, Hüso. Dostum... Ben, Yume ve Zen sana inanıyoruz. Senin hayata verdiğin anlama inanıyoruz.
... ... ... ...
-Beni küçük kaprisli bir kız olmaktan kurtarıp yetişkin bir kadın yaptın, Hüso. Sana zamanında inanmadığım için özür dilerim. Şimdi inanıyorum işte.
... ... ...
-Benim hiçbir şey dememe gerek yok, prensim. Hayır, Hüso. Sonsuza dek seninle olacağım.
... ...
-...
...
-Belki benim yok olmam doğrusudur ha. Evren kendisini yok etmek isterse eder çünkü. Fakat... yine de anlamsızlığa inanıyorum. Tanrıçama tapıyorum. Benim fikirlerimi asla unutma, Kaos'un Lordu'nun yansıması, Hüso...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
AdventureBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...