Yaklaşık otuz metre karelik küçük bir odadaydı. Küçük çocuklar için yapılmış bir lunapark gibiydi. Işıklandırma da gece hizmet veren bir lunapark gibi loştu ve renkliydi. Zaten ileri geri hareket eden iki araba vardı. Para atılınca çalışan, çocuklar için olanlardan. Altında büyük bir top havuzu olan, çocukların atlayıp zıplayabileceği bir oyun alanı vardı kapının karşısında. Odada çocuklar için bestelenmiş ama her çocuğun korktacağı bir şarkı çalıyordu. Durmadan bu şarkının çaldığı belliydi. Nao'nun canını sıkan şeylerden biri de buydu. Daha ne kadar dayanabilirdi bu aptal şarkıya. Plastikten bir oyun evi vardı. Eve bağlı yine plastikten bir kaydırak vardı. Evin karşısında alçak bir masa vardı. Mekanın korkunçluğu ve rahatsız ediciliği buraya kadar anlatılan şeylerle belli olmuştu zaten. Ama onu esas korkunç ve akıl yitirici kılan şey içinde oynayan şeylerdi. Tek gözlü, tıknaz ve bir metre boyunda insanlardılar bunlar. Kafalarında birkaç tel kıl çıkmıştı. Bir tek donları (?) vardı. Ten renkleri de pis görünüyordu. İki tanesi o ileri geri sallanan, ışıklı arabanın üstünde birbirlerine sarılmış yatıyorlardı. Bir aşağı bir yukarı hareket ediyorlardı. Bazen yuvarlanıp arabanın içine düşüyorlardı. Burda birbirlerinin üzerinde hoplamaya devam ediyorlardı. Onlar hopladıkça bebek kusmuğu kokusu odaya yayılıyordu. Top havuzunda da bir tanesi deli gibi, korkunç derecede hareketli bir şekilde oynuyordu. Bir top havuzundaydı bir o oyun alanının başka bir yerindeydi. Hareketleri hiç de ritmik değildi. Bu Nao'nun sinirini bozmuştu. Evet, öngörülmezliği onu delirtiyordu. Yandaki oyun evinde de bir tane vardı. Yaptığı şey insanı boğmaya yeterliydi. Bir döngüye düşmüştü. Evin içinde oturup tırnaklarını kesiyordu. Fakat korkutucu bir sıkıntısı vardı, el tırnaklarını kesip ayak tırnaklarına geçiyordu. Fakat ayak tırnaklarını bitiremeden tekrardan uzuyordu el tırnakları. Tırnaklarını kesmekten başka bir şey yapmıyordu. Evin yanındaki tozlu kaydırak da boştu. Bu boşluk, terkedilmişlik hissi... Nao o kaydırağın üstünde diğerlerinden daha korkunç bir tane olmasına bile razıydı. Kaydırağa bakınca o kadar çok ıssız hissediyordu ki! Karşısındaki alçak masada da iki tanesi oturmuş tozlu bir şişeden bir şey içiyorlardı. Bunu yaparken de kulağa hiç hoş gelmeyen bir dille konuşuyorlardı. Tabiki Nao onların dilinden anlamıyordu. Bu ikisi kırmızı dudaklarıyla diğerlerinden farklılardı. Makyajlı olmalarına rağmen diğerlerinden daha çirkin gözüküyorlardı. İşte böyle bir tımarhaneye, böyle bir ucube gösterisine, böyle bir korku filmine düşmüştü Nao. Buraya ne kadar dayanabilecekti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
AventuraBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...