Bölüm LM2: Boş Zihin

4 0 0
                                    

Hüso gözlerini açtı. Az önce Faye ve DaTa'nın yarattığı hayal dünyasında yaşadıklarını hatırlıyordu. Hemen bu hastaneden kaçmalıydı. Çünkü onlar hala yakınlarda olabilirlerdi. Aceleyle Leo'yu kontrol etti. Uyuyordu. Kendisi gidecekti. Amacı kavga çıkarmak değildi zaten.
.......
Aynı Sato'nun hastaneden çıktığı gibi camdan aşağı atladı o da. Neyseki atladıkları cam iki bina aralığında gözlerden ıraktı. Kimse görmeden aşağı inebiliyorlardı. Hüso hastanedeki çalışanlara gözükmemek için hızla kaçtı ortamdan. Şimdi tek sorun DaTa ve Faye'i bulmaktı. Bir düşündü. DaTa hakkında ne biliyordu... Hiçbir şey. Prospero gibi görünüyor olabilirdi, veya başka bir şeye benziyor da olabilirdi. Hafızayı okuma yazma ve beynin kontrolünü alma gibi dünyadaki neredeyse en tehlikeli güçlere sahipti. Belki Faye ile tek beden olmuş olabilirdi, kendi bilincini başkasına aktarıp kılık değiştiriyor da olabilirdi. Ama kimseye zarar vermediğini söylemişti ve bu çok olasıydı. Hüso'nun şimdiye kadar gördüğü üzere kötülüklere bulaşmayan, değer yargılarına sahip bir adamdı o. Zaten bu Mahmut'la ilgili anlayamadığı ve onu hep şüpheye düşüren şey de buydu. Pechvogels gerçekten kötü işlere bulaşmışlardı fakat bu yeni ekibinin, Leo'nun da anlattığı kadarıyla, olayı Hüso ve arkadaşlarıylaydı. Garipti bu. Hüso tüm bunları düşünürken binaların çatılarından atlaya atlaya etrafına bakınıyor, garip görünen bir çifti arıyordu. Faye kıyafetleri ve renkleriyle toplumdan ayırt edilebilir olacaktı. Hüso, DaTa'nın gücünün zayıf noktalarını düşünmeye başlarken bir şeyi fark etti. Tamam, bir dünya oluşturup tüm karakterleri kontrol ederken çökebilirdi fakat bu beyin kontrolü gücü çok uzaktan da işe yarıyor muydu? Hüso hastanenin tepesine bu aklına gelenle hızla geri döndü. Onları bulacağından umutluydu işte şimdi, gülümsedi. Bir spiral çizerek hastaneden uzaklaşmaya başladı. Ve buldu onları. Teknoloji ve Robotik Ordusu Başkanı Marquis'in koruma robotlarından biri ve mavi elbiseli bir kadın.
........
-Durun!
-Ah, buldu bizi.
-Bak sen, beni görmeyi bu kadar çok mu istiyorsun, yoksa aşık mı oldun bana?
Hüso onları kendi kaldığı hastane binasına yüz metreden daha yakın olan başkentin en büyük parkında bulmuştu. Evet, istediği gibi durdurmuştu onları fakat ne diyecekti bilmiyordu. Yine de bir şeyler sordu.
-Sizin gerçek amacınız nedir? Mahmut ne istiyor? Bana onu yenecek kadar güçlü birini yetiştirmek istediğini söylemişti. Fakat bunu yapma amacı nedir?
Sanki dürüstçe cevap vereceklermiş gibi sormuştu bu soruları. Cevaplarından tatmin olacağından umutsuzdu. Robot ona beklediği gibi bir cevap vermişti.
-Mahmut sana ne dediyse odur. Bize de bir şey söylemedi. Sizin üzerinizde bizi kullanarak birkaç proje denedi sadece. Karanlık Oda ve Malikane projeleri gibi. Onun dışında başkasına hiçbir şey yapmadık inan bana. Evet, inan evet.
Hüso kaşlarını çatmış ciddiyetle dinliyordu. Bunalmıştı sonra.
-Ah yeter artık, anlamıyorum sizi! Faye, sen cevap ver.
Faye kıkırdadı.
-Ayol benim hiç kötü bir şey yaptığımı gördün mü aşkım? Artık sizinle işimiz bitti, kendi halimizde yaşayıp gideceğiz diyorum. Neden bana güvenmiyorsun? Hee, yoksa benim gitmemi mi istemiyorsun?
Hüso onlara aslında güveniyordu. Yani ruhu onlara güvenmesi gerektiğini söylüyordu fakat aklı ve mantığı ona hala şüphelenmesi gerektiğini söylüyordu. Hah, akıl ve mantık... Hüso gözlerini kapadı. Boş Zihin. Ruhunun sesini dinlemeye başladı. Bu teknik ona yardımcı olacaktı. Biliyordu. Gülümsedi, gözlerini açtı.
-Gidin. Eğer ben sizi burada bıraktım diye kötü bir şey olacaksa onun sorumluluğunu alacağım!
Faye'in mutlu olduğu yüzünden anlaşılıyordu. DaTa ise son bir şey söyledi.
-Hüso, bunu sen bize güvendikten sonra söylemeyi planlıyordum. Sen bizi bulduktan sonra senin aklını kaç kez bozabilirdim. Evet, bozabilirdim evet. Ama sana hiçbir şey yapmadım.
-Tamam. Biliyorum.
Konuşmanın ortasında beklenmedik birisi de dahil oldu.
-Yanılıyorsun, DaTa. O Boş Zihin kullanıyor.
Bu gözler, bu ses tonu! Hüso huzur ve uysallığın somutlaşmış halini görüyordu karşısında. Belki sıradan bir insan bu karşısındaki varlığın ne kadar harika olduğunu anlayamazdı fakat Hüso hissedebiliyordu. Daha doğrusu hissedemiyordu. Boşluk vardı sadece. Gözlerinin içindeki aydınlık ve karanlığın uyum içindeki dansını sadece o görebiliyordu. Bu kaosun tersiydi, düzenin kaosuydu... Boş Zihin. Tamamlanmış haliydi bu. Neredeyse mutlak Boş Zihin'di bu. Kaostan farklı ama onunla uyum içinde dönen bir oluşumdu bu, Hüso şimdi anlamıştı. Zıt şeylerin karışıp nötürlenmeden bir olması kaostu. Yin ve Yang'ın karışıp gri olmaması ama tamamen başka bir şeye dönüşmüş haliydi kaos. Ama Boş Zihin bunun tam tersiydi işte. Uyumdan hiçliğin çıkmasıydı. Yin ve Yang'ın gerçek, bozulamaz uyumuydu. Bu sıfır gibiydi ama sıfır da yoktu. Boşluktu tamamen. Şöyle anlatılabilirdi: dünya dönerdi fakat kimse hiçbir şey hissetmezdi. Çünkü bir uyum vardı, ivmesi yoktu dünyanın dönüşünün. Ama işte bu uyumdan da hiçlik çıkmıştı ortaya. Basitçe bir sayı doğrusuna koyulacak olursa, sıfırın olduğu yerde Yin Yang dururdu. Pozitif tarafta kaos, yani Yin ve Yang'ın karışıp birbirlerini nötürlemeden oluşturduğu o konsept, olurdu. Negatif tarafta da Yin ve Yang'ın sonunda mutlak uyumu kazanıp hiçliği oluşturduğu, Boş Zihin kalırdı. Hüso bu kadarını anlamıştı, göründüğünden çok daha karışık olmalıydı bu Boş Zihin.
-Sen... kimsin?
-Sidartra, Mahmut'un oğlu.
Hüso'nun içini bir heyecan sarmıştı şimdi. Yenmeleri gereken son üç kişiden biriydi bu! Boş Zihin hala onun aklını karıştırıyordu fakat Hüso ilerlemeliydi. Sağ elini mor alevlerle kapladı. Kaosun tersine karşı kaosunu kullanacaktı! Fakat bu yumrukta kaostan eser kalmamıştı. Çünkü Sidartra'nın Boş Zihin'i Hüso'nun kaosuyla nötrlenip yok olmuştu. Sidartra da bu normal yumruktan normal bir şekilde kaçmıştı. Hüso bir anlığına Sidartra'nın yüzündeki o sakin ifadenin kaybolup yerine öfkeden kudurmuş birinin ifadesini gördü. Fakat hızla düzelmişti bu. Hüso hemen bu gördüklerini analiz etti. Onun kaosu ve Sidartra'nın Boş Zihin'i aynı güçtelerdi. Yani ikisi nötrlendikten sonra yeniden Boş Zihin'i sağlaması gerekiyordu. Sidartra elini kaldırdı sakince.
-Yaralısın sen. Seninle dövüşmek istemiyorum.
Hüso'nun duracağı yoktu ama. O kadar heyecanlıydı ki... Biriyle oyun oynamak isteyen küçük bir çocuk gibiydi. Hüso kollarını mavi kora dönüştürdü. Madem kaos işe yaramıyordu o zaman tek özellik kullanmalıydı. Hüso o soğuk mavi alevleriyle saldırmak için hücum etti. Alevleri Leo'yla dövüştüğü zamanki gibi aşırı soğuk değildi. Alev oluşması için üç şeye ihtiyaç vardı: Oksijen, yakıt ve ısı. Hüso'nun alevleri yakıt olarak onun enerjisini kullanıyordu. Hüso'nun kızıl alevlerde kullandığı enerjisi ısı yayıyor ve yakıt maddesi yerine geçtiği için onun enerjisi ateş olarak şekil alıyordu. Mavi alevlerde kullandığı enerji yine aynıydı ama bu sefer çevresinden ısı çekerek yanıyordu. Yani mavi alevler aslında en sıcak alevleri olmasına rağmen çevresinin tüm sıcaklığını emdiği (ısı enerjisini azalttığı) için dondurucu özellikteydi. Bu yüzden o çektiği ısının bir yere gitmesi ve vücudunun ısısının dengelenmesi lazımdı. Bu yüzden o ısıyı kızıl alevlere dönüştürüp kullanırdı Hüso. Fakat bu sefer onları kullanmaması lazımdı. Bu yüzden Leo'yla dönüştüğü zamankinden daha sıcaktı mavi alevleri. Hüso işte bu alevleriyle saldırdı. Fakat Sidartra'nın Boş Zihin tekniği ona maksimum beyin işlem hızı sağlamıştı. Aynı anda kaslarını da güçlendirerek Hüso'nun saldırı örüntüsünü bir saniyeden kısa sürede öğrenip ondan ufak hareketlerle kaçabilmesini sağlamıştı. Sidartra'nın tekniği zamanı aşıyordu o Hüso'nun ne yapacağını biliyordu zaten.
-Hüso. Yaralısın. Bu adil olmayan dövüşü kabul edemem.
Hüso aşağılanmış hissetmeye başlamıştı artık. Sidartra kendini beğenmişçe Hüso'dan daha güçlü olduğunu idda ediyor gibi düşünüyordu. İşte bu aslında Hüso'nun Sidartra'yı küçümsediğinin bir göstergesiydi. Kaosu kullanma kararı almıştı. Bir elini mavi bir elini kızıl alevlerle kaplayıp bir patlama yaratınca o alevler karışıp mor alevleri de oluşturmuştu. İşte bu Sidartra'nın Boş Zihin'inde bir açık bulmasını sağlamıştı Hüso'nun. Sidartra'nın tekniğinin mutlak Boş Zihin olmadığını o zaman anlamıştı. Ama bu Hüso'ya pahallıya patlayacaktı. Sidartra kendini tutamamıştı daha. Boş Zihin'i bozulmuştu.
-Sana dur dedim!! Lanet olsun, nelerle uğraşıyorum!
Sidartra çığlıklar atmaya başladı. Sesi her çığlığın sonunda detone oluyordu. Hüso hissettiği enerjinin büyüklüğü karşısında dehşete düşmüştü. Sidartra'nın neden bu kadar deli olduğunu anlamıştı artık. Aynı Sato hala Hüso'nun içinde mühürlüyken Hüso'nun tüm gücünü saldığı zamanlar Hüso'nun güçten delirmesi gibiydi bu! DaTa bunun olacağını anladığı anda menzilinin yettiği herkesin beynine parka asla gelmemesi için uyarı yazmıştı. Ortamdaki insanları ve Faye'i robot bedenini kullanarak Sidartra'nın yanından kaçırmıştı. Kötü şeyler oluyordu! Hüso dişlerini sıktı. Kendini olabildiğince yoğun mor alevlerle kapladı. Kara enerji sardı etrafı. Tüm bulutlar öfkesinden kuduran Sidartra'nın tepesine toplandı. Şimşekler çakıyordu üstüne! Sidartra'nın içinden altın rengi bir dev çıktı. Bu devasa insansı varlığın üç yüzü vardı, öndeki yüzü maskeliydi.
-Öldürün onu Asura!
Dev Sidartra'nın emrine uydu. Kollarından birini Hüso'yu ezmek için kullandı. Hüso alevleriyle Asura'nın elini yakınca Sidartra daha da fazla kudurmuştu. Hüso'nun çok zorlandığı her halinden belliydi. Sidartra çığlık atarak kendi yüzünü tırmaladı yavaşça, kanlar akana kadar. Asura'nın maskesi düşmüştü. Açığa çıkan yüz daha da öfkeli bakıyordu.
-Kratos!
Asura (Kratos) bu sefer devasa kılıcını Hüso'nun üzerine savurdu. Hüso öleceğini biliyordu! Eğer tüm gücünü kullanmazsa kılıcın altında ezilecekti. Ondan büyüsünü kullanarak kaçtı. Asura'nın, Kratos yüzüne uçtu.
-Kaç tane tanrı öldürdün bu güce erişebilmek için!
Sidartra bağırdı.
-Kapa çeneni, pes et artık! Seninle dövüşmek istemiyorum!!
-Sen saldırmaya devam ediyorsun ama.
Sidartra, Hüso'nun bu mantıksızlığına daha da sinirlenmişti. Ağzından salyalar akıyordu artık. Asura (Kratos)'nın da başı sağ tarafa dönmüştü. Bu sefer Asura'nın kalçası genişlemiş, beli incelmiş göğüsleri büyüyüp yuvarlaklaşmıştı. Bacakları ve kolları biraz incelmişti. Dişi olmuştu. Hüso genel kültürünü kullanarak bunun kim olduğunu tahmin edebilmişti, Sidartra onun ismini söylemeden. Bu Bia'ydı. Gücün Tanrısı Kratos'un kardeşlerinden biri. Şiddetin Tanrıçası, Bia! Hüso az önce sakinliğinden etkilendiği Sidartra'nın şimdi kendi gücünden parçalandığına tanıklık ediyordu. Asura (Bia) ellerini kaldırdı. Hüso şiddetli bir güç tarafından ezilmeye başlamıştı. Yaralarının iyileşmesi için geçecek süre artacaktı! Hüso bir saniyede bu durumdan kurtulmalıydı yoksa daha fazla hastanede oyalanıp zaman kaybedecekti. Leo ve tüm diğer arkadaşlarını bekletecekti. Bu olmamalıydı. Hüso'nun kemikleri saliseler sonra çatlayacakken güç üstünden bir anda kalktı.  Bu kadar fazla enerji kullanmak Sidartra'nın kontrolü eline almasını sağlamış olmalıydı. Hüso, Sidartra'nın Boş Zihin'ini tekrardan hissetti yüzüstü yattığı yerden.
-Git iyileş. İyileştikten sonra gel. Yaralarını saymasak bile beni yenemeyecek güçtesin.
Hüso'nun yüreğine ok gibi saplanmıştı bu laf. Leo'ya yenilmişti, Sidartra tarafından kolayca alt edilmişti. Hüso ağlayacak kadar kötü olmuştu! Bir de üstüne bebek gibi ağlayacak mıydı? Utanç içinde yerde kaldı. Bir de üstüne bir bomba daha patladı, Faye onun yanına gelip çok aşağılayıcı bir teklifte bulunmuştu.
-Üzgün görünüyorsun. İstersen az önce olanları unuttursun DaTa sana, hayatım.
Hüso sinirlenecek yüzü kendinde bulamamıştı. Orada öylece kaldı dakikalarca. Mahmut'un ekibi orayı terk etmeden önce şehirdeki insanların aklından silmişti az önce yaşananları. Hüso biri gelip onu hastaneye geri götürmeyi teklif edene kadar orada, sert yerde yattı.
........
O günden sonra kimseyle konuşmadı. Zorla yemek yedi, bolca su içti, uyuyabildiği kadar uyudu. Hayır, depresyona girdiği için değil. Çok hızlı iyileşmek için. Doktor ve hemşirelerin olmadığı her zaman tüm gücüyle kendini yeşil alevleriyle yakmıştı da. Bu sayede Leo'dan önce iyileşmiş ve taburcu olmuştu. Tabii Leo neler olduğunun farkında değildi. Hüso ilk iş sevgilisi Elise'in yanına gitti. Onu kendisiyle gelmesine ikna etti. Birlikte uzaklara gittiler. Bu eziklik böyle devam edemezdi. Hüso bu "uzaklar" denilen yerde hem Elise'in gizli büyülü gücünün sırrını çözecek, hem de Sidartra ve Leo'yu yenecek konuma gelecekti. Hayır, hırslı değildi o. Olay Leo ve Sidartra'dan daha güçlü olmak değildi. Olay o uzun zamandır yaşamadığı gelişimi tekrardan yaşamaktı. Zaten bu fiziksel bir antreman olmayacaktı. Neredeyse hep teorik ve araştırmaya yönelik bir çalışma olacaktı. Büyü, Elise ve Boş Zihin... Bunların sırrını çözecekti. Değişim şarttı artık. Elise de bir şeylerin garip olduğunu anlamıştı. Zaten Hüso ona dürüstçe nasıl aşağılanmış hissettiğini, nasıl yetersiz hissettiğini anlatmıştı. Hüso neler öğrenecek, neler keşfedecekti?

Battland Maceraları Vol. 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin