Nao gözlerini açtığında hiçbir şey görememişti. Onu kasıtlı olarak bu kapkaranlık mekanda tuttuklarını anlamıştı. Neler olacağını bilemiyordu. Henüz korkmak için bile çok erkendi. Doğrulmak için hafifçe kasıldı. Son anda kendini durdurmak için geri yattı. Bu onun beline acı vermişti. İstihbarat Ordusu'nun eline düştmüştü. Bu yüzden hiçbir şeye güvenmemeliydi. Gözlerine bile. Fakat şimdi güvenebileceği bir görme duyusu bile yoktu. Karanlıktı, sessizdi ve kokusuzdu. Ya onun duyularını uyuşturdularsa? Nao'nun aklından geçen kuşkular onun parmaklarını bile oynatmasına engel oluyordu. Ya hiçbir şey yoksa, ya her şey onun aklını kaçırması için yapılmış bir deneyse? Nao sadece sırt üstü yattığından emindi. Karabasan olmuş gibi hareket edemiyordu. Uyuşuk ellerini oynatmak istediği anda bundan vazgeçiyordu. Korku dolu saniyeler onun için başlamıştı. Öylece yatmaya devam etti. Onun uyanık olduğunu biliyorlar mıydı? Yoksa onu çöplüğe mi dökmüşlerdi? Tam kafasının önünde, gözlerinin ucunda demir iğneler olmadığını nerden bilebilirdi? Yattığı sert ve soğuk yerin tam yanında boşluklar olmadığını ve bu boşluklardan düşüp ölmeyeceğine nereden emin olabilirdi? Bu düşünceler aklından geçerken bir de tuvaleti gelmişti. Bedeni hareketsizlikten uyuşmuştu. Tek hissettiği şey mesanesindeki doluluktu. Sanki deprem olmuştu da yıkıntıların altında ölmeyi bekliyordu. Küçük çocuk gibi tiz bir sesle sessizce fısıldamaya engel olamadı, dayanamıyordu artık.
-Baba.
Hiçbir şey değişmemişti. Ona on saat gibi gelen beş dakika daha böyle bekledi. Bu sefer git gide yükselen sesi ağlamaklı çıkmaya başlamıştı.
-Baba... baba... Baba!!
Bir anda önündeki kapı açılmıştı. O kadar aydınlık bir ışık vardı ki kapının ardında! Yoksa hareket edip de ölmüş müydü? Hayır bu olamazdı, olamazdı. Nao hala titreyerek duruyordu. O hiç sevmediği Uni bile gelse onun korkusunu geçirebilirdi. En azından bilinmezden gelen korku değil de Uni korkusu, gerçek bir insan korkusu kalırdı. Çünkü farklı korkulardı ikisi. Birisi insanı delirtirdi. Kapıdan ordunun pis işlerini yapan Nargile girmişti. Mor, kısa saçları diken gibi aşağı sarkıyordu. Kara teni ve korkunç bakışları onun dehşet verici öfkesini yansıtmaya yetiyordu. Üstüne üstlük köpek dişleri ağzından dışarı taşmıştı. Buna rağmen bedeni daha henüz gelişmekte olan ama yüzmeyle uğraşan bir kızınki gibiydi. Nargile erkek çocuğu gibi olan sesiyle bağırdı.
-Soyun!
Nao rahatlıkla doğrulmuştu. Bir anda böyle bir istek gelmesi... neyse her şey beklenirdi bunlardan. Nao kuşkucu keskin bakışlarla odayı kontrol etti. Yattığı sert, yorgansız ve yastıksız yatak vardı. Başka bir şey de yoktu. Gizli kameralar olmalıydı bir köşede. Nao, Nargile'nin isteğini reddedecek cesareti topladı. Alaycı bir şekilde gözlerini kapadı. Elini "Asla" diyormuş gibi salladı.
-Niyeymiş o? Yoksa... yoksa bedenimle deneyler mi yapacaksınız, ha? Ne sapık insanlarsınız siz! Zatten belli, bütün deepweb kafalı insanları burd-
Nargile bir anda Nao'nun üstünde bitivermişti. Boğazına mor ojeli tırnaklarını geçirdi. Delecekti az kalsın! Nao acıdan gözlerini kıstı. Sonra bir cesaret geldi. Bu umut nerden geldi bilmiyordu. Bir anda onların misafiriymiş gibi hissetmişti kendini, onlardan ona iyi bakmalarını isteyebilirdi. Ne de olsa Hüso... arladaşları onu kurtarana kadar kalacağı bir oteldi burası. Öyle miydi? Yoksa çoktan deneylere başlamışlar mıydı? Ne olursa olsundu artık. Nao sırıttı.
-Heh, bana iyi davranmalısın, sence de öyle değil mi? Sonra kimin hafızasını sileceksiniz, kime deney yapacaksınız?
Nao sessiz ve aşağılayıcı bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı. Kendine güven dolup taşmıştı. Sırıtışı korkunç bir hal almıştı.
-Öyle bir ilaçla, bir büyüyle hafıza silemediğinizi biliyorum. Hem yasaklı bir teknik hem de Efsuna gibileri biliyor. Ah, öyle birini tanımıyorsunuz değil mi? Zaten size gelmezdi de. Neden bu ucube gösterisine katılsın ki, değil mi?
Nargile, Nao'nun boynunu bırakıp göğüslerinden tuttu. Biraz zıplayıp onun sırtını hızla yatağa çarptı. Nao acıdan iç çekmişti. Ama hala yüzünde o deli sırıtış vardı. Nargile, Nao'nun göğsü üstüne çömmüştü. Kaburgalarını kıracaktı. Öfkeyle Nao'nun göğsünde zıpaldı. Nao'nun acıdan gözleri fırlayacak gibi olmuştu. Altına yapmak üzereydi zaten. Yine de nedense her şeye rağmen sırıtmayı kesmemişti. Nerden gelmişti bu özgüven? Robotik bir ses geldi.
-Ona zarar vermeden getir, Nargile. Çabuk ol şuan gelmiş olmalıydın. Ne yapıyorsun orada?
Nao bir anda gözlerini kocaman açtı. İlk uyandığında hissettirdiklerini hatırlatmıştı bu ses.
-Nerden, nerden?
Nao korkuyla etrafına bakıyordu. Nargile öfkeyle boynunda asılı (kedi tasması şekilli) cihazı duvara vurup paramparça etti. Havaya bakıp bağırdı.
-Bana emir verme!! Hepinize başlayacağım artık!
Nao odanın gerçekten boş olduğuna inanmıştı artık. Ama hala rahatlayamamıştı. O duyguları yine hatırlamıştı. Boşluk hissediyordu. Çok fazla düşünmekten, şüphelenmekten aklı kitlenivermişti. Nargile, Nao'yu çekip yere attı. Onu soydu. Nao hissizce yerde yatıp tavana bakıyordu. Kıyafetleri onlar odadan çıktıktan sonra imha edilmek üzere başka, bilinmeyen yerlere gönderilecekti. İçinde Nao ve Leo'nun yer değiştirmesini sağlayan o büyülü taş vardı halbuki. Nao için manevi bir değeri olmasa da çok işe yarayabilirdi. Ama artık yoktu o. Nao'nun da umrunda değildi. Kulaklığa dönüşen tacı da imha edilecektj. Nao çırılçıplak kalmıştı. Nargile onu ite kaka odadan çıkardı. Bunu yaparken de öfkeyle ve kıskançlıkla Nao'nun bedeninden söz ediyordu.
-Orospu gibi o, hem benimki daha işlevli.
Kalçasına sertçe tekme atıp onu itti.
-Yürüsene orospu! Sarkık!
Nao rahatsız olmaya başlamıştı. Bembeyaz bir zeminde yürüyorlardı. Duvarlar da zemin gibi beyaza boyanmıştı. Uzun ve boş bir koridordan geçtiler. Nao, Nargile onu itmesin diye hızlı hızlı yürümeye başlamıştı. Onun bedenine laf attıkça da "Kudur" diyordu içinden. Koridor o kadar beyazdı ve iyi aydınlatılmıştı ki sağdan soldan çıkışlar olmasına rağmen dümdüzmüş gibi gözüküyordu. Nao burda zaten birinin delirmemesine şaşardı. Nargile, Nao'yu sola döndürmüştü. Gerçekten de sola dönüş yokmuş gibi görünüyordu. Ama dönmüşlerdi işte. Hatta koridor değildi burası. Bembeyaz bir odaydı. Tavanda lambalar olmasa büyüklüğü anlaşılamazdı. Nao durmuş odayı inceliyordu. Aklı o kadar boştu ki Nargile'nin yok olduğunu fark etmemişti. Arkasında da kapı kapanmıştı! Birden güzel kokular gelmişti burnuna. Fakat hiç de iyi hissettirmemişti onu bu kokular. Neydi bu kokular?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
PertualanganBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...