Bölüm LE4: Aferin Leo

2 0 0
                                    

Üzerinde oldukları yer parçası lavın üstünde yüzdüğü için ayaklarını yakıyordu. Bu yüzden seke seke durmak zorundalardı. Öne ilk Leo atıldı. Yıldırım gibi hücum etti deve. Dev de onu kocaman kollarıyla yakalamaya çalıştı. Tam o anda yerde kayıp devenin bacak arasının altına düştü Leo. İki ayaklağıyla devin bacak arasına şiddetli bir tekme savurdu. Dev sakindi aynı zamanda öngörüşlüydü. Gencin ayakları ona ulaşmadan iki eliyle ayak bileklerinden kavradı onu ve öne doğru bir takla attı. Takla çok hızlı olmasa da Leo'nun kafası açı hızı nedeniyle çok hızlıydı. Aşırı sıcak taşa çarpacaktı kafası! Yere sırt üstü düşeceği için kollarına çarpışmayı engelleyecek gücü de veremeyecekti. Devin elleri onun ayak bileklerinden çok sert kavradığı için havada dönerek de ondan kurtulamazdı. Havada tam dik durduğu anda bir ayağını oynatıp devin diğer eline tekme atmaya çalıştı. Devin bir eli gevşemişti fakat diğer elinden kurtulmak için çok geçti. Leo çenesini göğsüne yapıştırıp darbeye hazırlandı. İkisi de yere yapıştılar. Dev kollarıyla kendine gelecek zararı çok aza indirmişti ama Leo'nun ağzından kanlar gelmeye başlamıştı bile. Leo'nun acısı çok fazlaydı ama sıcak yer onun sırtını yakmaya başlayınca refleks olarak geri takla atıp ayağa kalktı. Bu hareket onu yer parçasının en sonuna taşımıştı. Bir adım geri gitse lava düşüp yanacaktı. Bir şeyler yapmalıydı. Lu Go Bonzu aynı bir boğa gibi burnundan soluyordu. Leo'ya doğru hücum etmesi an meselesi. Fakat, Leo'nun bildiği bir şey vardı, kaşlarını çattı, kararlılıkla karşısındaki deve baktı. Lu Go Bonzu, Leo'ya doğru atıldı. Leo gözlerini korkudan kocaman açtı ama kararlılığından bir parça bile kaybolmamıştı. Düşündüğü gibi...
-Neden durdun, Lu Go Bonzu?
Leo bu sefer deve doğru atıldı. Onun kocaman bacağına sarılıp dengesini bozmayı hedefliyordu. Lu Go Bonzu hiç beklenmedik bir şekilde Leo onun bacağını tutana kadar bekledi. Ama tutana kadar, daha kavramamıştı, sadece ellerini bacağın arkasında birleştirmişti. İşte buydu, Lu Go Bonzu'nun karşı saldırı anı! Leo tam kavramadan eşzamanlı bir şekilde o ayağını geri kaydırıp Leo'nun dengesini bozdu ve eğilip Leo'nun sırtına bir çekiç yumruk attı. Leo'nun yine pestili çıkmıştı. Aynı zamanda yine derisi yanmaya başladı. Lu Go Bonzu tam onu ayağıyla ezecekken yuvarlandı ve bir taklayla ayağa geri kalktı. Yüzü bile yanmıştı bu sefer. Lu Go Bonzu bu sefer gardını aldı. İki elini önüne getirdi. Bir ayağını öne koydu, uçarcasına. Dengesi arka ayağındaydı. Leo ise sıcağa hala alışamadığı için seke seke duruyordu. Sık sık önde olan ayağıyla arkada olan ayağının yerini değiştiriyordu ve bunu ritmi bozuk bir şekilde yaptıyordu. Ön elini yumruk yapıp ileri geniş bir açıyla ileri uzatıyordu ve arka eli de kaburgasını korumak üzere arkaya çekiyordu. Leo ve Lu Go Bonzu aynı anda birbirlerine girip düz bir yumruk attılar. Yumruklarının dışları birbirlerine sürterek açıldı. Leo'nun gücü yetmediği için dev yumruğun önünden çekilmeliydi. Sol eliyle yumruk atmıştı ve öndeki ayağı da soldu. Lu Go Bonzu onun ayak hareketlerini hissetmek için ayağını Leo'nunkine sürtüyordu. Fakat bir an hissedemeyecekti ve gözlerinden gelen veriyle hareket etmesi gerekecekti. Çünkü Leo öndeki ayağını hiç oynatmadan arka ayağını bir yarım daire yolu üstünde ilerletip öne koydu. Tam o sırada da soldaki yumruğunu açtı, vücudunu Lu Go Bonzu'nun kolunun dışına gelecek şekilde çevirdi. Arka eliyle onun kaburgasına parçalayıcı bir yumruk atmak üzereydi. Lu Go Bonzu son anda dirseğini kaburgasına doğru çekmeye çalıştı, fakat faydasızdı! Çünkü Leo'nun sol elinin kontrolü altındaydı kolu, hem de Leo elini estetik bir hareketle, hiç teması kesmeden, onun kolunun altına geçirip dirseğine kaydırmıştı. Burası dirseğinin zayıf noktasıydı. Leo ondan çok daha fazla güç kullanabiliyordu. Yumruğunu atarken bağırdı. Tüm gücüyle! Koca devin sol kaburgasının ucu kırılmıştı! Burası her insanın zayıf noktasıydı. Aynı zamanda eliyle devin dirseğinden de kaburgasından da iterek onun dengesini de bozmayı başarabilmişti. Dev sağ yanı üstüne düşer düşmez sırt üstü yattı ve kendisine hızla gelen Leo'nun tarafına geçirdi ayaklarını. Bir ayağını her an geri takla atmak veya vücudunu sağa sola döndürmek için yerde bıraktı. Öbür ayağı ise tehditkar bir şekilde Leo'nun suratını işaret ediyordu. Leo onun kafasına ulaşmak için onun suratına kadar uzanan ayağı elinin tersiyle itti ve hemen devin yan tarafına geçti. Fakat dev de hızlıydı. Yerdeki ayağını kullanarak ayaklarını yine Leo'dan tarafa döndü. Leo yine onun bacağını itmek için hamle yaptı, fakat dev ayağını bu hamleden kaçırdı ve Leo'nun bileğine bir topuk atarak öndeki ayağını yere çekti. Yerdekini de yine yere sürterek Leo'nun yerdeki bacağının arkasına geçirdi. Az önce Leo'nun suratını işaret eden ayağıyla da Leo'nun ayak bileğine bir tekme attı. Leo'nun ayağının arkasına geçirdiği ayağı ve şimdi attığı tekme arasında sıkıştı Leo'nun bacağı. Hızla sırt üstü yere düştü. Ayak bilek kemiği de çatlamıştı. Dev yerin sıcağına daha fazla dayanamadı, ayağa fırladı. Leo da geri takla atarak geri ayağa kalktı yeniden. Deve hücum etmeyi denemişti, dev onu kavrayıp fırlatmıştı. Tekrar işe yaramayacaktı. Devle yakın dövüşü denemişti, dev çok büyük ve güçlü olduğu için bu çok tehlikeliydi. Başka bir şey yapmalıydı. Yorulmaya da başlamıştı. Aynı zamanda ayakları sıcaktan yanarak simsiyah olmuştu. Savunma sanatlarını kullanarak mı dövüşmeliydi. Devin daha çok ona karşı saldırı yaptığını analiz etmişti. İlk saldırıyı o başlatmıyordu. Birden aklına geldi, dev onu korkutmak için hamleler de yapıyordu bazen. Dev bu işi biliyordu, saldırının tehdidi saldırıdan daha büyüktü. Dev sert adımlarla Leo'ya doğru gelmeye başladı. Eğer devin önüne düşerse mahvolurdu! Dev onu karanın dışına kovalıyordu. Tehditkar dev, yine köşeye sıkıştırarak yenmeye çalışıyordu. Leo'nun taktiği de onun zayıf noktalarına saldırmaktı önceden. Bacak arasına saldırmak işe yaramamıştı. Göğüs kafesinin bir kısmını götürmüştü fakat bu işe yaramışa benzemiyordu. Gözlerine de ulaşması imkansızdı, yine fırlatılırdı. Diyaframına vurmaya kalksa yine yakın dövüşe girişmek zorunda olacaktı ve devin savunmasını aşması için gereken enerji kalmamıştı içinde. Şimdilik devin tehditkar hücumlarından kaçarak bir plan yapmalıydı ve bunu çabuk yapmalıydı. Çünkü eninde sonunda köşeye sıkışacaktı. Leo terlemekten vücudundaki bütün suyu kaybetmişti. Daha fazla koşsa vücudu bitkin düşecekti. Yerden taş alıp deve fırlatıyordu. Fakat yine beyhude. Leo çevresel etkenleri kullanarak salıracaktı yine de. Kara parçasının zayıf bir noktasını arıyordu bir gözü, bir gözü de deviden kaçmak için delik arıyordu. Çatlak bir yer buldu! Yeri tekmeleye tekmeleye zemini güçsüzleştiriyordu. Yerin çatlayıp kendisini de yutması an meselesiydi! Leo'nun içini işte o anda bir korku sardı, o anda zaman durmuştu onun için. Hani buraya ölmeye gelmişti, hani bu yolda ölse de olurdu? Leo'nun tüm vücudundan şiddetle ter boşaldı. Gözlerini kocaman açtı.
-Evet, korkmuyorum!!! Ben buraya ölmeye geldim!
Dev ona ulaştı, köşeye sıkışmıştı. Devin yüzü tam ona dönüktü. Bu ölüm fermanıydı onun için! Ama... Leo vücudunun sınırlarını aynı zamanda cesaretinin de sınırlarını harcayacak bir hareket yaptı! Ağırlığını uçurumun kenarındaki arka ayağına verdi, hatta tüm ağırlığını! Kalçası zeminin daha altındaydı, lava dönüktü. Tüm gövdesini bile geriye doğru yatırdı. Öndeki ayağını da gövdesine kadar çekti. Öyle sert bastırdı ki bacağını, nefesi kesilecekti! Devin gözleri kocaman açıldı. Bunu beklemiyordu. Leo'nun lava düşme ihtimali yüzde doksan dokuz, hatta da fazlaydı! Ama yapacaktı bunu! Gövdesine çektiği bacağını bir yay gibi, tüm gücüyle fırlatarak devin bacaklarının arasına şiddetli bir tekme attı. Ve o tekmenin momentumuyla, aynı zamanda tüm vücudunun ağırlığını ve de o tekmenin şiddetini yüklenen yerdeki ayağının gücüyle öne zıpladı. Az önce bastığı kara parçası bu gerilime dayanamayıp lava düşmüştü bile. Bazen insanlar zor durumda kaldıklarında beyinleri onların limitleyicilerini kaldırır ve insan üstü bir güce erişirler. Fakat bunun yan etkisi çok tehlikelidir, çünkü bu limitleyiciler kemikler kırılmasın ve kaslar yırtılmasın diye vardır. Leo işte bu limitleyicilerini kaldırmıştı. Bu sayede başarılı olmuştu, ama hala içinde kutlama yapmamıştı. Daha çok saldırmalıydı, çünkü bu son fırsatı olacaktı. Büyük ihtimalle bacakları tutmayacaktı. Koca devin belinin altında bulunan ayağına verdi tüm gücünü. Onu bir tırmanma duvarı gibi kullanıp devin kafasının hizasına kadar zıpladı. İki seçeneği vardı bu durumda: Bir, devin gözlerine saldırıp onu dakikalarca kör bırakabilirdi. İki, kafasının arkasına iki eliyle de çekiç yumruk atıp onu bacak arasından arkaya gönderip lava atabilirdi. Neden ikisi de olmasındı ki? Leo tüm gücüyle kükredi ve iki parmağını devin gözlerine soktu. Dev acı içinde bağırdı. Sonra da kafasının arkasında bir çekiç yumruk attı. Dev uçuruma doğru yürüdü. Fakat bir sorun vardı, Leo gözlere saldırırken biraz alçaldığı için dev tam olarak onun bacaklarının altından geçememişti. Hatta çektiği o kadar acıya rağmen lava düşerken Leo'yu kavrayabilmişti. Dev acı içinde kıvranarak lava doğru düştü, ama Leo'da onunla birlikte düşüyordu! Fakat son anda Leo'nun yapacağı hareketle kurtulma şansları doğacaktı, diye düşündü Leo... Yapmayı düşündüğü şey çok saçmaydı. Bacaklarıyla devi boynundan kavrayıp iki eliyle de kara parçasına asılacaktı. Fakat bunu yapacak gücü kesinlikle yoktu. Yapsa bile sıcaklıktan elleri yanacaktı. Yine de denedi. Aynen düşündüğü gibi yaptı. Karayı tutabildi. Devi de boynundan kavramıştı. Düşündüğü gibiydi, Lu Go Bonzu'yu darağacında assalar bile o ölmezdi. Çünkü boynunu o kadar iyi geliştirmişti ki kasları boynunun kırılmasını engellerdi. Leo tüm gücüyle asılıyordu fakat hiç enerjisi kalmamıştı artık. Tam o anda bir ses duydu.
-Leo, kardeşim... (Öksürdü.) Artık hiçbir yerimi hissetmiyorum... A-az zamanım kaldı. Aferin, beni yendin. Sen bu dünyanın en güçlü adamısın. Ondan bile... daha güçlüsün. Bu hediyemi kabul et, sonsuza dek...
Lu Go Bonzu'nun tüm bedeni uyumuştu. Bacak arasından gelen o öldürücü acıyı bile hissetmiyordu. Tüm gücüyle yaptığı bir hamleyle kendi canı pahasına Leo'yu karaya geri taşıdı. Düşerken de yavaşça şiddetlenen bir keyif kahkahası attı. Leo yüz üstü yere düşmüştü. Çatlayan bacağı kırılmış ve kasları yırtılmıştı. Bir tırtıl gibi sürünerek son enerjisiyle Lu Go Bonzu'ya bakmaya gitti. Gerçekten de, Lu Go Bonzu'nun bedeninden eser kalmamıştı. Leo'nun gözlerinden yaşlar fışkırmaya başladı. Bir çığlık attı. Bu çığlık Lu Go Bonzu için bir ağıt mıydı, yoksa savaşı kazandığı için attığı savaş çığlığı mıydı, bilinmez... Leo'nun hiçbir gücü kalmamıştı artık. Vücudu deli gibi yansa da yerden kalkamıyordu. Zaten sinirleri uyuştuğu için acı hissetmiyordu artık. Uykuya dalacak gibiydi. Ölecekti... Aklına Lu Go Bonzu'nun hediyesi geldi. Ona bu hayatı Lu Go Bonzu vermişti. Artık istemese de bu yaşamını ne pahasına olursa olsun korumalıydı. Leo emeklemeye başladı, fakat nereye gidecekti? Karaya en yakın uçurum bile karaya üç dört metre uzaklıktaydı. O mesafeyi aşması mümkün değildi. Tek çaresi üzerinde bulunduğu kara parçasının ana karaya doğru yüzmesini ummaktı. Fakat bu kara parçası yere bağlıydı büyük ihtimalle. Leo bekleme kararı aldı, bu onu hayatında en çok zorlayacak şey olacaktı! Yerin dibinden gelen lav havuzunun donmasını beklemeliydi. Leo sıcak yere oturdu. Bacakları da yanıyordu ama yapacak başka bir şeyi yoktu. Ya ölecekti, ya da ölmemeyi umacaktı... Bağdaş kurdu. Gökyüzüne baktı. Yarattığı toz bulutları açılmaya başlamıştı. Gece olmuştu bile. Bu iyiydi, çünkü çöller gece çok soğuk olurlardı. Leo lavların soğumasını beklemeye başladı. Bir yandan da aşırı şiddetli bir uyku isteği vardı. Eğer uyursa geri uyanabilir miydi bilmiyordu. Leo bekledi. Bir saat oldu, bir saat onun için yıllar gibi geçmişti ama daha çok yıllar süren bir uyku gibiydi. Beyni çalışmıyordu. Vücut fonksiyonları kapanmıştı. Yarı ölüden daha bile ölüydü. Sadece aklındaki yaşama isteği onu ayakta tutuyordu. Yarası olmadığı için hiç kan kaybetmiyordu ve kalbi hala çok zayıf bile olsa çalışıyordu. Ama her an kalp krizi geçirip ölebilirdi. Bir an için gökyüzüne tekrardan baktı.
-Kaybedecek hiçbir şeyim yok... Bu düşünce bana güç verdi. Fakat şimdi işe yaramıyor, neden mi? Tekrar hatırladım. Onu hatırladım, Kardeşim Nao'yu da hatırladım, Hüso'yu hatırladım, Yuki'yi hatırladım. O İbo ve arkadaşlarını da hatırladım. Hatta polis kadını da hatırladım, ne güzel hatundu. Kaybedeceklerim bunlar. Artık yeni bir nedenim de var yaşamak için, Lu Go Bonzu'nun bana hediye ettiği hayat.
Leo gözlerini kapattı. Sırt üstü yere düştü. Bilinci kapanıyordu.
-Domates... domates. Hayde domates. Hehee... Domates...
Leo o anda üstünde bir ıslaklık hissetti. Bir anda ferahlamış hissetti.
-Domates?
Yağmur yağıyordu, hatta sağanak! Çölde nasıl oluyordu bu?! Zodiac'ın Laneti nedeniyle toplanan yağmur bulutlarıydı bunlar! Leo sevinçle ağzını açtı. Dakikalarca su içti. Şişene kadar su içti. Sonra yere yattı. Artık uyuyabilirdi, mi? Hayır. Eğer bu soğukta böyle ıslak ıslak uyursa zatürre olurdu kesinlikle. Leo sudan aldığı güçle kalktı. Lavların durumuna baktı. Artık donan lavlardan buhar bile gelmiyordu. Soğumuşlardı. Leo yavaş yavaş aşağı indi. Mağara benzeri bir oyuk buldu yerde. İçine girdi. Yemek bulmalıydı, fakat bu çölde ne yiyecekti ki? Lu Go Bonzu nasıl öyle kas yapmıştı, eğer hep bu çöldeyse? Leo anca birkaç deve kuşu görmüştü burada. Hatta onları pişirip yemişti. De bu yağmurda hepsi deliklere girmiş olmalıydılar. Delik mi? Birden tam altı tane deve kuşu Leo'nun içinde bulunduğu çukura düştüler. Leo hemen onların düştükleri yere baktı. Bir sürüydü bu. Deve kuşu sürüsünün başında gelen ilk altısı çukuru göremedikleri için düşmüşlerdi. Geri kalanları da aptal gibi aşağı bakıp ötüyorlardı. Yere düşenler de can çekişiyordu. Birisi hariç. Sürünün başındaki büyük kuş da yere düşmüştü. Leo onun kafasını ezip öldürdü. Yoksa yemek yemesine izin vermeyecekti. Çiğ çiğ yemeye başladı o büyük deve kuşunun etinden. Kayaların sivri yerlerine sürte sürte etleri ayırmıştı. Karnını da çiğ etle doyurdu. Midesinde kurt çıkmamasını umut ederek oyuğuna girdi ve uyudu. Tam bir gün uyumuştu nerdeyse. Hatta altına bile yapmıştı yattığı yerde. Tabii bir gün susuz kalması çok sıkıntılı bir durumdu. Mağarasından çıktı ve yerdeki çukur olmuş yerden bir kedi gibi eğilip su içti kana kana. Susuzluğunu da giderdi. Enerjisi geri gelmişti az da olsa. Ayağa kalktı. Bir bacağı üstünde durdu. Hala bütün vücudu ağrıyordu ve derisinin neredeyse her yerinde yanık izleri vardı. Alnı da yanmıştı. Gidip tam dört tane deve kuşunu boynundan tuttu. Sonra tüm gücüyle zıplayıp ana karaya çıkabildi. Yeryüzünde birkaç yakacak bulup güzelce deve kuşu yiyecekti biraz. Derileriyle de kıyafet yapardı kendine, çırılçıplaktı çünkü. Çölden çıkana kadar üç tane deve kuşunu yiyebilirdi belki. O büyük deve kuşunun etleri bozulduğu için yanına almamıştı ve daha erken öldüğünü anladığı deve kuşlarından ikisini bırakmıştı. Leo'nun yüzünde bir gülümseme vardı. Bir gözünden de yaş aktı. Lu Go Bonzu onun bencilliği nedeniyle ölmüştü fakat yine Lu Go Bonzu ona bu hayatı hediye etmişti. Bu hayatı sonsuza dek korumak onun göreviydi. Leo'nun hayatındaki en önemli şeydi bu son dört gündür yaşadıkları. Artık çok daha güçlüydü o. Ölümü tatmıştı hatta. Ve bir şeyi anlamıştı daha doğrusu hatırlamıştı: insanlar bu dünyada birbirleriyle kavga edip küserlerdi, saçma sapan sebepler için. Halbuki ne güzeldi yaşamak. Neden bu güzelliği paylaşmak yerine, kendi yaşamlarını çirkinleştirmek pahasına başkalarının yaşamlarını çirkinleştirmeye çalışıyorlardı ki. İşte bu uğraş çok saçmaydı. Leo bunu unutmuştu. Şimdi de tekrar hatırlamıştı.
-Çirkin şeylerin koy götüne gitsinler. Benim bu entrikalarla uğraşacak vaktim yok, kardeşim Nao.
Aferin, Leo...

Battland Maceraları Vol. 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin