Bölüm NP1: Nao'nun Dönüşü

1 0 0
                                    

Uni otomatik kapıyı giriş kartıyla kapadıktan sonra sistemi tabancasının kabzasıyla kırdı.
-Nao, git.
Böyle gergin bir zamanda bile sakin durabilmesi korkunçtu. Bir ayçiçek tarlası gibi dingindi her zaman. Bugün o tarla yanıyordu fakat ayçiçekleri bunu güneş açıyormuş gibi algılamışlardı sanki. Nao'nun durumu ise karşısındaki kadına benzemiyordu. Gözlerinin altı mosmordu, yanaklarındaki kirler gözyaşlarından ötürü çamur olmuştu.
-Sen de gel, abla.
Uni tarladaki yangını söndürdü gülümsemesiyle.
-Ben buranın tutsağıyım, Nao... Sevdiğine koş.
Nao zorlama umudunu yüzüne yansıttı.
-Eminim ki o da yaşıyordur, lütfen gel. Arkadaşlarım onu bulmak için ellerinden geleni yaparlar, söz veriyorum.
Uni, Nao'nun saçlarını okşadı.
-Merak etme... Burada bana zarar gelmez. Sana gelecek, hatta zarardan başka bir şey vermedik sana.
Uni, Nao'yu itti. Yüzünde bir gülümsemeyle onu uğurladı. Aralarındaki kapı kapanırken Nao'nun yüzündeki dehşeti görmüştü.
-Nao, sen benim tek ailemdin. İlk başta bizi kandırdın fakat bana sonradan beslemeye başladığın sevgin gerçekti. Sana bildiğim her şeyi öğrettim. Şimdi git, benim yüzümü kara çıkarma... Kardeşim.
Nao hıçkıra hıçkıra ağlayarak kaçmaya başladı. Otonom güvenlik tamamen devre dışıydı. Koşarak olabildiğince uzaklaştı. Saatlerce koştu. Ağzı kurudukça durdu. Durup durup koştu. Bir değirmene yaklaştı. Ondan önce bir buğday tarlasında buldu kendini. Ekili domateslere doğru kalan son gücüyle koştu. Biraz susuzluğu geçer diye domatesleri yemeye başladı. Sonra başının dönmesiyle sırt üstü düştü. Tam uyuya kalacakken sırt çantasındaki eşyaların ezileceğinden korkup yüz üstü döndü.
....
Bir gece boyunca bu değirmen kasabasında kaldı. Oğlu ve kızıyla yaşayan dul bir kadın ilgilenmişti onunla. Çok kaynaşmadan yola çıkmıştı. Sırt çantasındaki ekipmanın yardımıyla bir zamanlar yaptığı Zula isimli aracın, yani evinin, yerini tespit edebilmişti.
....
Yıldızların bulutlar ardında kaldığı, onların işini ayın aldığı bir geceydi eve vardığında. Bulutlar yavaştan atıştırmaya başlamıştı. Zula'nın tepesinde oturuyordu uzun saçlı bir genç adam. Ayı izliyordu. Yanağından süzülen bir damla yaş mıydı yoksa yağmur muydu anlaşılmıyordu. Arkasına baktı. Gözlerini ovuşturdu. Sesi çıkmamıştı.
-Nao.
Kız ellerini arkasında birleştirdi, gözlerini kaçırdı.
-Geldim.
Onun da sesi çıkmamıştı. Tekrar.
-Geldim.
Nao, Hüso'nun yanına tırmandı. Onun yüzüne bakamıyordu. Başını omzuna koydu. Hüso aylardır bu saniyeleri düşlemişti. İşte şimdi gerçek olmuştu. Ama tepki vermiyordu. Çürümüştü çünkü artık. Hayallere bağlı yaşamaktan içi bomboş kalmıştı.
.....
Sağanak yağmur bir anda başlamıştı.
-İçeri girelim.
Hüso içinde kaybolduğu hayalinden ayılmıştı. Tüm gece öyle kalmak istiyordu. Ama Nao gitmişti. Hissizce peşinden gitti o da. Kendini sırıl sıklam yatağına attı. Nao giyindikleri perdenin arkasına girdi. Aylardır giymediği kıyafetlerini giydi. Hüso'nun yatağına oturdu sonra.
-Nasılsın?
Sesi çıkmamıştı yine Nao'nun. Hüso fısıldadı.
-Burada kal.
Nao sırtını Hüso'ya döndü. Yatağın en dış kısmına yattı. Hüso da ona sırtını döndü. Ortadaki boşluğa bir kişi daha sığardı. Nao'nun yüzü kıpkırmızı olmuştu.
-Sadece bu gecelik.
Uykuya daldılar. Nao sabaha karşı yatağına geçmişti. Yine en erken o uyandı.
-Kahvaltı hazırlayım.
Dışarıya masayı kurmuştu. Yemeğin kokusuna uyandı, kardeşi Leo.
-Yuki, sen mi yaptın bu sabah? Bana bırak demiştim sana.
Yuki gözlerini açtı. Uykusu çok hafif olduğundan zaten siz deyin bir saat ben diyeyim kırk beş dakikadır uyanıktı. Leo'nun dediğini duyunca bir an Hüso'nun eski haline dönmüş olup kahvaltıyı hazırlamış olduğunu düşündü. Sonra kapıdan seslenen Nao'ya baktı. Mavi gözleri sevinçten kocaman açıldı. Bir an için güzelce gülümsedi, sonra buna engel olunca geri dönen arkadaşı ona seslendi.
-Tekrar yap onu, güzel oluyorsun.
Yuki tekrar gülümsedi. Nao gidip arkadaşının ranzasına çıktı. Sarıldı ona.
-Hoş bulduk. Kızım konuşsana!
Yuki konuşmadı ama sevinci sarılmasından belli oluyordu. Leo da ikiz kız kardeşinin arkasından çıktı. Sevinçle çığlık attı.
-Kardeşim, bir daha gitme böyle! Hüso kalk, Hüso!!
Hüso çoktan uyanmış mobilyaların aralıklarından arkadaşlarını izliyordu. Leo da ona aralıklardan baktı.
-Neden hala böyle psikopat psikopat duruyorsun, gelsene kardeşim.
Hüso melankolik bir gülümseme çaktı arkadaşlarına. Nao da bu duruma üzülmüştü. Karşısında bıraktığı kişi yoktu, aşık olduğu çocuk yoktu. Boş bir kabuk vardı karşısında. Günlerce kendini suçlayacaktı bu yüzden. Onun ruhunu kendisinin kaçırdığına inanacaktı. Her zaman annesine sarılmak isteyen bir kedi gibi Nao'nun peşinde olacaktı Hüso. Duygusuzca gezinecekti. Hep düşüncelere dalacaktı, Nao'yu endişelendirecekti. Arkadaşlarını üzecekti. Böylelikle Hüso'nun gerçek düşüşü başlamış olacaktı. Aşk takıntıya dönüşecekti günlerce. Arkadaşlıklar kıskançlığa dönüşecekti. Entrikalar dönecekti, bir zamanlar aile olan bu dört gencin arasında. Gizli saklı işler olacaktı. Gelmese miydi, yolda ölse miydi susuzluktan? O zaman daha mı kötü olurdu? Nao'nun zihni bu sorularla dolacaktı. İşte böyle vakitler bekliyordu kahramanlarımızı. Birinin hareket etmesi gerekiyordu. Bu iş nasıl çözülürdü?

Battland Maceraları Vol. 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin