Hüso, Neo'nun tam dibindeydi. Hüso ve yer arasında üç renkli ve ters c şeklinde alevli çizgiler vardı. Renkleri mor, mavi ve kırmızıydı. Hüso sağ eliyle aniden yumruğunu attı.
-PANDEMONIUM COMBUSTER!!!
O kadar hızlıydı ki Neo gelişini görememişti bile. Hüso'nun yumruğu Neo'nun tam karın boşluğuna gelmişti. Yumruğun momentumu öyle bir yayılmıştı ki atıldıktan hemen sonra üç renkte alev halkaları çember şeklinde Neo'nun karnından Hüso'ya doğru gitmiş fakat döne döne tekrar Neo'nun içine girip sırtından çıkmışlardı. Sırtından çıkan üç renkte alevler Hüso'nun yumruğu atmadan önce zıpladığı yere c şeklinde tekrardan gitmişlerdi. Yani Hüso ve yer arasında üç renkte alevden daire şekli oluşmuştu. Olanlar o kadar hızlı olmuştu ki Neo yumruğu yediğini bir saniye sonra hissetmişti. O yüvarlak şeklin etrafında boru şeklinde bir vakum alanı oluştuğu için yumruğun sesi bile çıkmamıştı fakat sarsıntısı ve yaydığı ışıktan normal bir yumruk olmadığı anlaşılıyordu. Hatta o kadar fazla ışık çıkmıştı ki etraf bir anlığına kapkaranlık olmuştu. Neo yumruğun çizdiği c şekli boyunca uçtu ve Hüso'nun başladığı yere geldi. Bir nevi yer değiştirmişlerdi. Artık Hüso havada Neo da yerdeydi. Hüso yavaşça alçalmaya başladı. Gözleri mor renkte parlıyordu ama sonra yavaşça sarıya döndü. Hüso'nun elleri de kızarmıştı. Ellerinin etrafına yeniden sarı alevler topladı. Hüso yere indikçe sarı alevler yukarı doğru dalgalanıyordu. Hüso gücünün geri kalan yüzde yetmişinin de otuz beşini daha harcamıştı. Daha dövüşebilirdi. Attığı özel yumruk, Neo'nun neredeyse bütün kemiklerini kırmış ve çoğu organında delikler açıp onları yakmış olmalıydı. Hüso tam yendiğini düşünüp sırıtırken aklına kiminle dövüştüğü geldi. Neo yerde sırt üstü yatıyordu. Gözleri ölü gibi, dümdüz yukarı bakıyordu. Bu dövüşte hakem yoktu. Olsa Neo'nun yenilgisini söylerdi. Hüso yere ayak basınca Neo konuşmaya başladı.
-Bu yumruğun gücüne ulaşabilmek için kaç yumruk attın?
-Sen attığın her adımı sayıyor musun?
Neo gözlerini kapayıp kısık sesle güldü.
-MARIONETTENKRAFT. Konuşacağına işimi bitirmeliydin, Hüso. Gücümle bütün kemiklerimin hareketini durdurdum. Artık organlarıma batmayacaklar. Kanamaların da yönünü değiştirip iç kanamayı yani kan kaybını engelledim. Yanıklar da artık söndü ve uyuştular. Çok fazla acısalar da acıya dayanıklıyımdır. Peki böyle dövüşebilecek miyim? Tabiki de. Dövüşebilmek için hareket etmeme gerek yok. Bak.
Hüso'nun yüzü bir anda endişe ve korku doldu. Hüso hızla yere çarpıp aniden elli kilometre havaya gönderip Battland'in stratosferinin yarısına kadar uçtu. O kadar hızlıydı ki ciğerleri şişti ve içlerindeki torbalardan bazıları patlamıştı. Soğuk nefesini ve ağzını dondurmuştu. Hüso da etrafını turuncu alevleriyle kolayca sarmaladı ve vücut sıcaklığını dengeledi. Yere düşmeye başladı. Rozet bu kadar yükseklikten çalışmıyordu. Hüso üzerinde Neo'nun etkisini üzerinde artık hissetmiyordu. Ciğerlerindeki acı yüzünden hareket etme isteğini kaybetmişti. Sırt üstü yere düşüyordu. Zaten burdan düşerken bolca zamanı vardı. Hüso sakin ve aptal bakışlarla yavaşça düşerken plan kurmaya başlamaya karar verdi. Fakat bir anda aşırı derecede korktu. Çok kötü hissediyordu. Kendine yapılanı hayal etmesi buna sebep olmuştu. Kendinin bir saniye içerisinde hızla betona çarpıp sonra da elli metre yukarı uçmasını hayal etti. Gerçekten korkunçtu ve mide bulandıran bir görüntüydü. Hüso'nun nefes alış-verişi değişti. Sonra zaten bunu yaşadığını ve o kadar kötü bir şey olmadığını düşünüp sakinleşti. Planını yapmıştı. Onu tek hamlede yenmeliydi. Yoksa kendini kolayca tamir edebiliyordu. Hüso'nun aklında bir saldırı vardı fakat bu saldırıyı henüz tamamlayıp tamamlamadığından emin değildi. Hüso on kilometre boyunca düşündü. Bu sırada sürtünmenin ısısını mavi ve turuncu alevleriyle dengeliyordu. En sonunda aklına iyi bie fikir gelmişti. Ateşlerin Prensesi Ignis'den öğrendiği dört büyüden birini daha kullanacaktı. Bundan sonra da en güçlü saldırısını Neo'ya karşı kullanacaktı. Bunun için ilk önce yere yakınlaşmalıydı. Neo onu hazırda bekliyor olmalıydı bu yüzden aşırı yüksek hızda oraya ulaşmalıydı. Neo'nun yeteneği herkeste farklı özellik gösteren mavi tainin gücünü kullanmaktı. Neo'nun mavi taisi itme ve çekme gücüne sahipti. Bu taiyi küre şeklinde oluşturuyordu. Aynı gezegen gibi oluyorlardı. Büyüklü küçüklü, güçlü güçsüz, iten veya çeken küreler oluşturabiliyordu. Bundan kaçmak için bayağı bir hızlı olmak gerekiyordu. Hüso tam yere inmeden durursa kendini patlatabilirdi bile. Durmadan yavaşlarsa da Neo'nun kontrolüne girerdi. Hüso yere çarpıp onu yana doğru yumruklayacaktı. Bu sayede momentumu yere doğru yaymış olacak ve böylelikle bir toz perdesi de oluşturup Neo'nun görüşünü engelleyecekti. Daha sonrasını da büyü halledecekti. Hüso daha fazla plan da düşünmüştü. Saniyeler içinde çok farklı senaryolar düşünmüştü. Hüso dövüş esnasında normalden katlarca daha hızlı ve daha etkili düşünebildiğini fark etmişti. Hüso'nun düşündüğü senaryolardan birinin daha olma ihtimali çok yüksekti. Bundan kurtulma olasılığı biraz da şansa bağlıydı fakat Hüso risk almaya baştan beri hazırdı. En sonunda neler olacağını öğrenecekti zaten. Şimdilik hızlı fırlama tekniklerinden birini kullanacaktı. Mavi ve kızıl alevlerini ayakları ve ellerinde topladı. Sonra da büyünün sözlerini şimdiden söylemeye başladı. Ne de olsa hızlı uçma tekniğini kullanır kullanmaz yerde olacaktı. Çok hızlıydı çünkü. Hüso'nun planı işe yarayacak mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
AventureBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...