Nao gürültüden uyanmıştı. Zula'nın küçücük mutfağını oluşturan lavabolu, tavana monte dolaplı ve ocak altı fırınlı bölmeden geliyordu ses. Nao hiçbir şey hissetmeden uyku sersemliğiyle sesin geldiği yere yürümeye başladı. Gün ışığı gözlerini kamaştırıyordu. Çapakları silmek için gözlerini ovaladı. Hüso ve Leo yine bir şeyler karıştırırken tabak çanak ne varsa devirivermişlerdi. Yuki ifadesiz bir suratla yerdeki kırıkları toplamaya başlamıştı. Tabi Cinderella gibi zarif ama kaygılı toplamıyordu kırık cam parçalarını. Şık ve havalı bir şekilde yavaş yavaş ama kısa sürede topluyordu. Hiç acınası durumda değildi. Tersine insanın onu izlemesini sağlayan bir karizmayla topluyordu. Hiçbir yanlış yapmıyordu. Elinin kesilmesi mümkün bile değildi. Leo ve Hüso'ya gelince, onlar yere bakmış özür bile dileyemeyecek durumdaydılar. Kırmamaları gereken şeyleri kıran küçük yaramaz çocukların yaramazlıkları doruk noktası yaptıktan sonra aniden uslandıkları evredeydiler. Nao uzun uzun onlara baktı, şaşkınlıkla. Bu Yuki dahil herkesi korkutmuş bir o kadar da şaşırtmıştı. Daha yeni kalktığı için dağınık olan gün doğuşu turuncusu saçları gözlerinin üstünü kapatıyordu. Sessizce mırıldandı.
-Siz...
Hüso azar yiyeceğini hissedip biraz tırsmıştı ama zoraki gülümsemeye başlamıştı. Nao'nun kızarmış yanağından bir damla yaş süzülünce bir gariplik olduğunu kavramışlardı. Nao bir anda kollarını açarak kardeşi ve arkadaşı üzerine atladı. Hıçkıra hıçkıra ağlayarak kesik kesik konuştu.
-Be(hık)ni neden uy(h)andırmadınız hık?!
Hüso, Nao'yu omuzlarından tutup biraz uzaklaştırdı. Korkunç bir şekilde sırıtıyordu. Çenesini hafif kaldırdı. Aşağılayıcı bir şekilde Nao'ya yukardan bakıyordu.
-Neden mi?
Hüso kahkahayı bastı.
-Çünkü senin yalnız kalmaya ihtiyacın var! Hadi, şimdi yalnız kal!
Hüso, Nao'yu omuzlarından itti. Altı cücenin kollarına düşmüştü uzun ve karanlık bir düşüşten sonra. Yalnızlığa bırakılmıştı Nao. O anda açlıkla rüyadan uyandı. Önündeki yemek tabağı bitmişti. Acılı, kan çanağına dönmüş gözlerle boş tabağa bakıyordu. Koskoca tabakta bir kırıntı bile yoktu. Resmen yalanmıştı. "Kesin o hiperaktif olanın işidir." diye düşündü. Bir anda sistem tabağı yerin dibine çekti. Nao korkmuştu ama tepkisizdi. Sadece kaşları çatılmıştı. Gençliğin verdiği güzellik olmasa beyaz alnı kırışabilirdi ama bir kırışıklık bile çıkmamıştı anlında. Nao tepkisizce bakışlarını tabağın çıkacağı yere kenetlemişken başka bir tabak çıktı yerden. Yemek kahvaltı olmalıydı. Demek ki dışarda sabahtı. Ya da onun böyle düşünmesini istiyorlardı. Nao garip düşüncelere dalmıştı. Yemekten yemek istiyordu. Hatta yemeye karar bile vermişti. Ama bir türlü elleri ayakları oynamıyordu. Kendisi oynatmıyordu aslında, o kadar bitkindi ki. Herkes usülüne uygun bir şekilde yemeklerini aldıktan dakikalar sonra Nao tepkisizce yere bakmayı kesti ve tabağı almak için hamle yaptı. Ama tabak yere monteydi. Onu aşağılamaya mı çalışıyorlardı? Onu bir köpek gibi eğilip, suratını tabağa daldırarak yemek yerken izlemek mi istiyorlardı? Nao kuşkularını yüzüne vurmadan tabağa yaklaştı. Zarif ve ince parmakları hiç de her gün makinelerle, el işiyle ilgilenen birinin elleri gibi nasır tutmamıştı. Hala ustalıkla yapılmış bir oyuncak bebeğinkiler gibi beyaz, mat ve pürüssüzlerdi. Tırnakları da tenine çok uyan bir beyazlıktaydı ve hepsi aynı uzunluktaydı. O güzel elleri bu yemeğe daldırmak zorunda kalacaktı. Neyse ki hiçbir zaman aklından böyle şeyler geçirmemişti. Hatta ellerinin bu derece güzel olduğundan haberi bile yoktu. Belki de çok kafaya takmadığı için bu kadar güzellerdi. Ellerini çok kafaya takan öyle tornavidalarla, kablolarla, yağlarla uğraşmazdı zaten. Yine de tam elini daldıracağı anda fark etti ne kadar güzel olduklarını ellerinin. Daldırdı ama yine de. Yemeliydi çünkü. Yaşamalıydı görmek istiyorsa tekrardan arkadaşlarını, gerçeğe çevirmek istiyorsa gördüğü düşü, yemeliydi. Yedi Nao. İştahla yedi. Hepsini bitirdi, kendi payını. Ama o gece gözüne uyku girmedi. Nao bütün hafta ne yapmıştı?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
AventuraBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...