Ersoy Bey erken uyanmıştı. Her gün aynı saatte uyanıyordu. Az uyusa da çok uyusa da bu saatte uyanıyordu. Yataktan kalktı ve karşısındaki tabutu izlemeye başladı. Buraya geldiğinden beri gözüne güzel gelen tek şey bu tabuttu. Kalkıp bu siyah tabutun altın rengi işlemelerine tam dokunacaktı ki tabut şiddetle açıldı. İçinden çıkan yaşlı adam bööledi. Ersoy Bey korkudan kafasını duvara çarpmıştı.
-Sorunun ne senin?!
Tabuttaki adam yaşlı Vincent'di. Vincent bıyığını düzeltti. Sorgulayıcı bir bakış attı.
-Siz kimdiniz?
Eren içeri girdi.
-Günaydın, üstat. O Ersoy Bey. En eski En Güçlü.
-Haa. Güzel.
-Misafirimiz. Bir aylığına.
-Güzel güzel.
Vincent, Eren'e döndü.
-Sen niye uyanıksın bu saatte? Git geri yat kahvaltı hazırlayacağım. Misafirimiz de açtır.
Eren güldü.
-Biz hazırladık onu.
Binadaki herkes mutfakta toplandı. Mutfağın ortasındaki büyük tahta masaya oturdular. Eren ve Selene'nin hazırladığı kahvaltıyı yediler. Shisha yedikçe mırıldanıyordu.
-İyi iyi. Bu da iyi.
Sonra elini Selene'nin tabağına uzatıp onunkileri almaya başladı. Selene de ciddiyetini bozmadan onu engelledi. İllium kendi tabağından Shisha'nın almak istediği yemeği onun tabağına koydu.
-Benimkini yiyebilirsin.
-Hayır ama. Sen ye kendininkini, ben onunkini alırım.
-Sorun yok.
Shisha yemek istediğinden böyle yapmıyordu aslında. Tek isteği Selene'nin tabağından bir şeyler yürütebilmekti. Çünku bu çok zordu ve daha önce hiç yapamamıştı. Shisha yenilgiyi kabullenerek yemeğine geri döndü. Sonata bu sefer Shisha'nın tabağından Illium'un koyduğu şeyleri aldı.
-Sen yemiyorsan ben yerim.
Shisha dehşetle tabağına baktı. Sonra zaten istese kahvaltıdan sonra da bir şeyler yiyebileceğini hatırlayıp boşverdi. Ersoy Bey olanları başı şişmiş bir huysuz yaşlı adam edasıyla izliyordu. Sonata kahvaltının ortasında garip bir hikaye anlatmaya başladı. Vincent de onun oyununa katılmıştı ve boş hikayesini ciddiye alıp sorular soruyordu. Hikaye, kahvaltının sonlarına doğru bitmişti. İllium hikayenin sonuyla ilgili bir soru sordu.
-Peki, peki ya küçük kıza ne oldu?
Sonata yutkundu ve uzaklara baktı.
-Şekerini camdan aşağı düşürdü ve bir daha asla göremedi. Her zaman tadını merak edecek.
Selene de katılmıştı.
-Bu onun için travmatik olmalı...
Kahvaltı bitmişti. Ersoy Bey'in suratında istemsiz bir gülümseme oluşmuştu ve bunun tek farkında olmayan oydu. Sofrada Vincent ve Sonata oturuyordu, Sonata tam kahvaltının sonlarına doğru başka bir hikaye anlatmaya başlamıştı çünkü. Eren bilgisayarın karşısına geçmişti. Selene de onun yanında masada kitap okuyordu. Shisha da koltukta yediklerinin sindirilmesini bekliyordu çünkü spora geçecekti. İllium yine o küçük, koltuklu odada çay içiyordu. Ev halkı sanki Ersoy Bey'i görmezden geliyorlardı. Onu kendi haline bırakmışlardı. Ayakta boş durmayı kesmek için çay aldı bir bardak. Sonra kendi odasıyla küçük koltuklu odayı karıştırdı. Özür dileyip kendi odasına gidecekti ama İllium onu durdurdu.
-Sorun değil. Oturabilirsiniz. Bu oda güneşi en iyi alan odadır. Lütfen kalın.
Ersoy Bey oflaya poflaya odaya girip koltuğa oturdu. İllium'dan tarafa hiç bakmıyordu. İllium onu güzelce süzdü.
-Neden ölmeyi bu kadar çok istiyorsunuz?
Ersoy Bey, İllium'a döndü ve somurttu.
-Bu kadar çok bilmek istiyor musun?
İllium endişelenmişti.
-Sormamam gereken bir soruysa lütfen bağışlayın.
Ersoy Bey, İllium'u böyle ağlamaklı görünce onu sakinleştirmeye çalışmıştı.
-Hayır, hayır. Anlatıyorum. Tamam.
Ersoy Bey çayından bir yudum aldı. Birazdan her şeyi anlatacaktı. Ersoy Bey nasıl bu duruma düşmüştü?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
MaceraBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...