Elise'in mavi gözleri düşüncelere dalmıştı kahvaltıda. Prensi nedenini sordu ona.
-Ne oldu, Elise?
-Annemleri özledim.
Hüso kararlılıkla ayağa kalktı.
-Hemen köye gidiyoruz o zaman. Ben de özledim Berman'ı. Neler yapıyorlar annenler acaba, öylece bıraktık kadını?
-Gerçekten mi?!
Elise sevinçten havalara uçtu. Şarkılar söylemeye başladı. Fakat köye ulaştıklarında her şey bekledikleri gibi güllük gülistanlık mı olacaktı?
......
Hüso ve Elise zeplinlerine binip iki gün içinde köye gittiler. Hüso da İbo'dan zeplini kullanmayı öğrenmişti. Elise bütün yol boyunca Hüsolar'la tanışmadan önce yaptıklarını anlatmıştı. Nasıl köy kütüphanesindeki her işe yarar kitabı okuduğunu, tek başına köyden uzaklaşıp gösterilerini planladığını anlatmıştı. Elise okula sekiz sene gidebilmişti. Fakat o da yarım yamalaktı. Kardeşi Berman bir iki sene basit matematik ve okuma yazma öğrenene kadar okulda kalmıştı. O iki senede müzik öğretmeninin teşvikiyle başladığı darbukayı öğrenmeye başlamıştı. Elise'in anlattığına göre okulda çok bulunmasa da derslerine adeta bir hobi olarak çalışırmış. Hatta sınavları da diğer çoğu kişiden iyiymiş. Derslerde anlatılan matematikten daha fazlasını gösterileri için yaptığı hesaplarla öğrenmişti. Bazen bazı işlerini hızlandırmak için matematik kitaplarından yeni yöntemler öğrenirdi. Bilim kitaplarını çok okuduğu için fizik ve biyoloji bilgisi aynı zamanda bilim tarihini de iyi bilirdi. Kimya hakkında da gösterileri için çok bilgi öğrenmişti. Fakat diğer dersler gibi derinlemesine inip moleküler boyutta öğrenmemişti onu. Edebi eserleri daha bile çok okumuştu diğerlerinden. Bu yüzden hep seyahat etme isteği de vardı içinde. Hüsolar'la tanışınca bu hayali gerçekleşmişti. Bu yüzden çok mutluydu. Aynı zamanda Dünya'ya da gitmek istiyordu. Okuduğu romanların çoğu Dünya'da yazılmıştı. Avrupa'da Alpler'e gidip Tuna Nehri'ne girmek istiyordu. Kiraz ağaçlarının çiçek açtığı mevsimde Japonya'ya da gidecekti. Aynı zamanda İstanbul'un da nasıl bir yer olduğunu çok merak ediyordu. Her anlatan onu farklı bir şehir gibi anlatsa da aynı şehir olduğu anlaşılıyordu. En sevdiği kitaplar ise Efsanevi Büyücü Efsuna'nın kitaplarıymış. Efsuna'nın kitaplarını çok iyi bildiği için Hüso'yu kurtarabildi zaten. Elise aslında okulda öğrenmeyi öğrenmişti. Kendi hatalarını tespit edip onlardan ders çıkararak kendini geliştirebilmek okuldan öğrendiği tek şey olabilirdi. Okul şehirde olduğu için farklı şehirlerden ve köylerden insanlar varmış. Genelde hayalleri olmayan hatta okula zorla giden kişilermiş. Elise okula düzensiz gittiği için orada sıkı bir dostluk kuramamıştı kimseyle. Sınav haftalarından önce büyük ilgi gösterirlermiş ona. Elise herkesin sorularını konuyu güzelce anlatarak cevap verdiği için sınavda gerekli olacak bilgilerden çok daha fazlasını insanlara gösterip onların kafalarını karıştırırmış hep. Köyde ise onun yaşıtı pek insan yokmuş. Bir tane arkadaşı olduğunu anımsıyormuş fakat o da çok küçükken ölmüş. Tek arkadaşı Berman'mış. Odasına kapanıp icatlar çıkardığı için ve ortalıktan sık sık kaybolduğu için köyün cadısı diye lakap takmışlar. Genelde sevilirmiş köyde ama. İnsanların vizyonsuzluğuna çok sinirlenirmiş. Zaten bu yüzden köyde kargaşa çıkarıp kaçmış. Elise'in bütün bu anlattıklarını Hüso zaten genel olarak biliyordu. Elise anlatmıştı arada. Fakat bu sefer çok detaylı anlatmıştı. Hüso ile baş başa kaldıkları için Hüso'nun sorularını yanıtlayarak konudan konuya atlamıştı. Elise uyurken Hüso'nun yalnızlıktan uykusu geldiği için aynı anda uyudular yol boyunca. En sonunda köyün bulunduğu alana ulaştılar.
......
İlk olarak Elise'in gösterilerini yaptığı aynı zamande eskiden okulu olduğu şehre gittiler. Elise şehre girince etrafa baktı. Sonra Hüso'ya baktı.
-Hiç değişmemiş. Beni tanımazlar herhalde. Şimdi üzerimde o cadı elbisem yok. Saçlarım da toplu.
Hüso ve Elise şehri biraz gezdiler. Çok da üzerinde durulacak bir şey yoktu şehirde. Birkaç turladıktan sonra hemen köye gitme kararı verdiler.
-Elise, senin istediğin bir ev vardı. Hangisiydi o? Buralardaydı değil mi?
Elise hiç hızını kesmeden yürümeye devam etti.
-Boşver.
Hüso binaları inceledi. Üç katlı apartmanın en üst katıydı o ev.
-Aa, bu.
Tam o anda bir adam evin pencerelerini açtı. Bir çanta koydu pencerenin önüne. Sonra ceketini çıkarıp evin içine doğru attı. Bir sigara yaktı. Pencere kenarında zaten küllük vardı. Kesin o adamın eviydi artık burası. Hüso üzgünce Elise'in yanına gitti.
-Satılmış...
Elise, Hüso'nun elini tuttu. Gülümsedi.
-Yahu ne yapacağız bu evi. Eskiden hayalimdi, eskiden. Şimdi bundan çok daha güzel bir evim var. Köydeki evimiz bile daha güzel. Bundan daha büyük, daha sakin. Neden zamanında güzel geldi bu ev anlamıyorum.
Hüso, Elise'e hak verdi.
-Zeplin gibi ev yok zaten. Hadi köye gidelim.
-Tamam.
Elise evle ilgili hiç hayal kırıklığına uğramışa benzemiyordu. Hüso'nun içi rahatlamıştı.
......
Köye ulaştılar. İkisinin de içinde bir korku vardı. Elise köyde tanınmamak için kapişonlusunu kapadı. Böylelikle dikkat çekmemişlerdi. Bu Yel Değirmeni Köyü'ne genelde turistler uğrardı çünkü. Elise'in evine ulaştılar. Annesi çamaşır asıyordu. Kızının bu ani geri dönüşüne nasıl tepki verecekti? Elise ve Hüso, annesine doğru yürümeden önce bir yutkundular. Elise'in annesinin yüzündeki ifade en son gördüklerinden daha değişikti. Elise'e çok sinirli olmalıydı. Hüso, Elise'e bir baktı. Korkmuştu.
-Gidiyoruz, prensim.
Elise kapişonlusunu açtı. Annesine doğru yürüdü.
-A-anne.
Annesi arkasını dönmedi. Dondu kaldı. Elise korkarak da olsa konuşmaya devam etti.
-Anne, ben geldim.
-Elise...
Annesi aniden arkasını döndü. Kızına sıkıca sarıldı.
-Kızım, nerelerdeydin? Beni neden bırakıp gittin?
Anne her gün kızı geri dönerse ona nasıl kızacağının provasını yapmıştı aklında. Ama şimdi hepsi aklından gitmişti.
-Gerizekalı kızım benim. Bu yapılır mı?
Elise üzülmüştü biraz. Annesini bu kadar özleyeceğini düşünmemişti başta. Sarılırken evden birinin çıktığını gördü. Bu kardeşiydi.
-Aa, ablam...
Elise bir anda annesini bırakıp kardeşine koştu. Sımsıkı sarılıp şapır şupur öpmeye başladı.
-Berman, seni çok (cuk) özledim (cuk). Nasılsın, (cuk) canım?
-Abla, bırak. Ne yapıyorsun aniden?
-Özlemedin mi ablanı?
-Özledim, özlemez olur muyum?
Anne, Hüso'yu gördü. Bir anda öfkeyle parladı. Ona sert bir tokat attı.
-Kızımı alıp götürdün!
Elise bu olunca hemen Berman'ı bırakıp annesine gitti.
-Anne yapma, lütfen! Geldim işte.
Annesi gözündeki yaşları sildi. Hüso'ya gitti.
-İyi misin?
-Evet, efendim.
-Abla, temelli mi dönüyorsun?
Berman hiçbir şey olmamış gibi konuyu değiştirmişti. Annesi umutla oğlunun sorusunun cevabını bekliyordu. Elise üzülerek cevap verdi.
-Hayır, sadece ziyarete geldim.
Annesi bir anda daha çok öfkelendi. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
-Kızım sen salak mısın? Üç günde tanımadığın bir adamla kaçtın, bir de "Anne, kocaya kaçıyorum." diye mektup yazmışsın. Namussuz!
Elise de annesiyle birlikte sinirlenmişti.
-Anne ne diyorsun sen?! Ne namussuzu! Bu köyden gitmek istemiştim hep zaten.
Annesi gözlerini kocaman açtı.
-Onun için mi, üç günlüğüne tanıdığın birinin koynuna girdin, orospu!
-Anne, neler diyorsun?! Ziyarete geldim seni, dediğine bak!
-Ah evet, sen hayallerinin peşinden koşuyordun değil mi? Peki ya biz ne olacağız? Böyle gidilir mi, böyle kaçılır mı köyden? Herkes arkandan konuştu, köyde çıkardığın karışıklıktan sonra. Birkaç kişi benden kaçıyor bile, "cadının annesi" diyorlar bana.
-Anne, ne kadar meraklısınız bu saçma sapan şeylere inanmaya! Başka şekilde köyden ayrılmak istesem bırakır mıydınız, başka yolla köyden ayrılsam Berman'ı okula yazdıracak mıydınız? Cevap ver! Ekmek yapmaktan başka bir işe yaramıyordunuz On altı sene buradaydım, bir şey değişmedi. Altı aylığına bir gittim ne kadar değişmiş, elektrik bile gelmiş köye. Ben olmasam olur muydu bunlar?! Hatta, ben öyle gösteri yapıp kargaşa çıkarmasaydım, değiştirebilir miydim bir şeyleri? Bir de bana iftira atma, Hüso bana bir kere bile dokunmadı!
Hüso'nun yüzündeki endişe bir anda yoğunlaştı. Elise devam etti.
-Bir de diyorsun daha üç günlüğüne tanıdığın adamla evlenilir mi? Köylüsünüz siz, bu soru ne? Herkes görücü usulüne gidiyor, bana gelince mi değişti adetiniz? Evleneceğim işte! Biz birlikte bir gün bile aç kalmadık. Bak üzerimde bir çizik bile yok.
Annesi evin önündeki sandalyeye oturdu, fenalaşır gibi oldu.
-Ay ben öleyim! Öldürmek istiyor bu kız beni...
Elise annesinin yanına gitti.
-Anne, tamam. Ne istiyorsun söyle?
Annesi hemen fenalaşmış rolünden çıktı.
-Gözümün önünde duracaksın, evleneceksen evlen artık bıktım inadından. Ama burada üst katta kendi odanda kalacaksınız.
-Olmaz! Ben ne diyorum, sen ne diyorsun?
Hüso ve Berman tepki vermeden anne ve kızın tartışmalarını izliyorlardı. Berman arada bir Hüso'ya da bakıyordu. Bir anlığına Hüso'nun kaşlarını çatıp arkasına döndüğünü gördü. Hüso yüksek bir enerji hissetmişti. Çok büyük tehdit oluşturamazdı, fakat yine de onu arkasına döndürtmeye yetti. Eve doğru yürüyordu, iri yapılı, gömlekli kravatlı bir adam. Saçları düzgündü ve yüzü tıraşlıydı. Sırıtarak Hüso'nun gözlerinin içine baktı. Onu geçip anne ve kızın olduğu yere devam etti. Hüso da onu temkinli bir şekilde takip ediyordu. Adam dikkat çekmek için bir öksürdü.
-Kızım evlenme yaşına gelmiş demek, en son gördüğümde daha küçük bir çocuktu.
Elise ve annesi şaşkınlıktan gözlerini kocaman açtılar. Berman ve Hüso ise neler olduğunu anlıyor gibilerdi. Elise arkasını döndü.
-Baba?
Sonra koşup adama sarıldı.
-Babacığım, yaşıyorsun!
Babası Elise'i havada bir tur döndürdü.
-Fıstığım, nasılsın? Ne kadar büyümüşsün.
-Nasıl geri döndün baba?
Berman daha bebekken ölmüştü babası, onu hatırlamıyordu. Ayrıca biraz şüphelenmişti bu adamdan. Baba, anneye döndü.
-Hatun, sen gelmeyecek misin? Hiç mi özlemedin kocanı?
Kadıncağız şaşkınlıktan daha çok gözyaşı dökmeye başlamıştı.
-Baggron... Ama ölüm haberini vermişlerdi.
-Sana cesedimi getirmediler, neden inanıyorsun onlara? Hem gelip ciddi ciddi "Amiral Baggron öldü." mü dediler? Hayır, değil mi?
Kadın da gidip Baggron'a sarıldı. Baggron karısı ve kızıyla hasret giderdikten sonra arkada somurtmuş onları izleyen Berman'a döndü.
-Bu adam da kim böyle? Kimsin sen evlat?
-Berman.
Baggron kahkahayı bastı.
-Hatırlamaz olur muyum seni, oğlum! Gel sarıl babana. Hadi.
Annesi oğlunu ittirdi.
-Hadi.
Berman gidip babasına sarıldı. Sanki babasının kokusunu hatırlar gibi oldu.
-Hoş geldin, baba.
Baggron hala gülümsüyordu, fakat oğlunun onu hiç tanımaması onu üzmüştü. Gözlerinden anlaşılırdı, güneş gözlüğü takmasa. Baggron oğlunu bıraktı, Hüso'ya döndü. Yamulmuş kravatını yine ortaladı. Çok sıkıydı kravatı.
-Şimdi gelelim, esas konumuza...
Hüso'yu neler bekliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
AventuraBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...