Leo ve Hüso, Nao'nun kaçırılışından sonra düzgün düşünemeyecek durumda kaldıkları için kontrolu Yuki eline almıştı. İlk Eren yerine Robot Ordusu Başkanı Marquis'e danışmışlardı İstihbarat Ordusu'nun merkezinin konumunu öğrenmek için. Yuki, Hüso'nun yardımıyla bir şekilde Marquis'le iletişime geçebilmişti. Konuşmayı tabiki Yuki yapmak zorundaydı, arkadaşlarının durumu barizdi. Onun için zor olacaktı ama bıçak kemiğe dayanmıştı. Sadece sesli iletişimdi, birazdan okuyacağınız konuşma. Yuki kısık sesiyle, konuşmayı başlatan ilk kişiydi.
-Ben Yuki.
-Yuki mi?
Marquis bir süre bekleyip, sesin sahibini çıkarmaya çalışmıştı.
-Ha o Yuki! Merhaba, nasıl gidiyor?
Yuki nasıl cevap vereceğini bilememişti. Konuya girse belki konuşmaları dinlenecekti. Karşılarındaki İstihbarat Ordusu'ydu sonuçta, tedbirsizlik olmazdı. Marquis sessizliği bozmuştu.
-Bekle bir iki saat. Acil bir işim çıktı. Görüşmek üzere!
Marquis'in planını anlamıştı Yuki. Hüso ve Leo'ya bakmamaya çalışmıştı ilk yarım saat. Ama Hüso'nun yarı uyanık sayıkladığını görünce içi gitmişti. Yuki onu neşelendirmek için, daha doğrusu umutlandırmak için birkaç şey denedi. Yanına gitti oturdu. Gülümsedi.
-Marquis bize yardım edecek bak... Kurtaracağız onu merak etme.
Hüso'nun iç çekişleri şiddetlenmişti.
-Kuşkusuz. Buna inanıyorum zaten. Ama...
Hüso tırnaklarını öfkeyle yere sürte sürte konuşmasına devam etti.
-Ona ne yaptıklarını düşündükçe kendimi kaybetmekten alamıyorum kendimi!!
Hüso bağıra bağıra konuşuyordu. Resmen kükrüyordu. Leo da Hüso gibi hayal gücüne lanet okuyacak şeyler düşünmüştü. Bir de bu kişi kardeşi, hiçbir zaman yanından ayrılmayan öz kardeşi olunca... Leo yorganı kafasının üstüne kadar çekmişti. Uyumak istiyordu, sadece uyumak. Üstüne üstlük bir de ateşi çıkmaya başlamıştı. Hüso, Yuki'nin elini iki eli arasına aldı, ezercesine sıkmaya başladı. Gözlerini delirmiş gibi açıp Yuki'nin dibine kadar girdi.
-Anlasana, Yuki... Ben sadece kendimi korudum şu ana kadar ve gördüğün gibi bunu yapabiliyorum sadece. Ya arkadaşımın gücüne güveniyorum, ya da işler boklaşınca intikam almaya geliyorum vicdanımı rahatlatmak için! Arkadaşınız değilim ben, sevginizi hak etmiyorum! Aşağılık bir intikamcının tekiyim sadece. Anlasana beni... anla.
Hüso'nun sesi git gide incelmişti. Kocaman açtığı, sanki mandalla tutturulmuş gibi kapatmadığı gözlerinden yaşlar boşalmaya başlamıştı. Hıçkırıkları hiçbir şey söyletmiyordu ona. Leo elleriyle kulaklarını kapatmış bir sağa bir sola kıvranıyordu yorganın altında. Hüso sonunda düzgün nefes alabilmiş ve çığlık atmıştı. Yanında oturan Yuki'nin kucağına bırakıvermişti kendini. Kızın karnına ezici birkuvvetle kafasını bastırıyordu ağlayarak.
-Her seferinde böyle oluyor! Her seferinde bu son diyorum, 'bu son intikam' diyorum! Ama yine intikam almam gerekiyor, kaçamıyorum, lanetlendim! Yuki, anlasana beni. Söyle, neyi yanlış yapıyorum!?
Tımarhaneye dönmüştü Zula'nın içi. Yuki de kendini kaybetmek üzereydi. Duruma olan sinirini Hüso'dan çıkarmıştı. Kaşlarını çatıp Hüso'nun ensesinden tutup bacaklarına bastırdı onu. Boynunu eziyordu.
-Güçsüzsün çünkü Hüso. Güçleniyorsun ama düşmanların hızına yetişemiyorsun.
Yuki, Hüso bayılana kadar onu böyle bastırmıştı. Şimdi Sato'yla baş başaydı rüyalar alemini boylayan Hüso. Sato zincirlenmiş ve çıplak bir şekilde duruyordu orda. Yüzünde o her zamanki sırıtış yoktu. Kaşlarını çatmış nefretle Hüso'ya bakıyordu. Hüso, Sato'nun mühürlü olduğu rutubetli hayali mekanın soğuk zemininde oturuyordu. Bitkince Sato'nun sarı gözlerinin içine bakıyordu.
-Sen de aşağıla beni, buna layığım.
Sato denileni yaptı. Ama önce bütün gücüyle zincirleri esnete esnete Hüso'ya doğru yürümeye başladı. Yaklaştıkça arkasından ve zincirlerin aralarından yükselen mavi alevler parlaklaşmaya başlıyordu. Yaklaşabildiğince yaklaştı. Öfkeyle bağırdı.
-Kendine gel, bok böceği!! Sen böyle değilsin! Böyle aşağılık yaşayacağına ya öl ya da güçlen!!
Burnundan soluyarak bekledi biraz.
-Hatta ben öldüreceğim seni! Eğer bir ay daha böyle yıkık yıkık sürünürsen, aşağılık sürüngen, yemin ederim bu zincirlerden kurtulup işkenceyle öldüreceğim seni!!!
Hüso oracıkta derin uykuya dalmıştı. Uyandığında böyle olmamalıydı, olmayacaktı. Yuki yalnız kalmıştı. Hareketsizce Marquis'den haber almayı bekledi. Onu ikna edebilecek miydi?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
AdventureBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...