Bölüm x13: Harabeler

0 0 0
                                    

Nao dairesinin solundaki merdivenlerden aşağı inmişti. Gölgede kalan bir bölüm vardı, başka bir binanın altındaydı. Ters bir balkon gibiydi. Nao, balkondan aşağı bakınca Yuki'nin tüm gücüyle bir buz kütlesini bir arada tutmaya çalıştığını görmüştü. Buzun içindeki o devasa adam Tobacco'ydu. O fabrikayı bir iki saniyede patlatabilen, zehirli Tobacco. Yuki o kadar çok zorlanmıştı ki kıpkırmızı olmuştu. Ama onu ilk önce etkisiz hale getiren kişi Yuki değildi. Nao'nun şu an karşısında duran yaralı Hüso'ydu. Hüso'nun sol gözünden kanlar akıyordu. Zaten yüzünün solu yanık yanıktı. Hüso nasıl yanmış olabilirdi?! Zar zor yürüyordu, bir kolunu tutarak. Ama bu kanlar içindeki, yarı çıplak (Tişörtünü Nao dikmişti ve teknolojik bir şeyler eklemişti.) haline rağmen Nao'yu görmüş olmasına çok sevinmişti. Yavaşça Nao'nun dibine kadar geldi. Ayakları artık onu taşıyamayacak durumdaydı. Nao'nun kollarına bıraktı kendini. Zorlanarak güldü.
-Sonunda...
Gözünden yaşlar akıyordu.
-Sonunda seni buldum. Geri götürmeye geldim seni.
Nao yavaşça Hüso'yu itti. Gözlerinden fışkırmak isteyen yaşları öyle bir çabayla tutuyordu ki. Kararı değişmişti Nao'nun. Onu alıp kaçırırlarsa başlarına iş açacaklardı. Nao çok şey biliyordu çünkü ordu hakkında. Yalanı da ortaya çıkacaktı. Nao ordu için kesinlikle sahip olunması gereken biriydi. Nao zorla öfkeyle bakıyormuş gibi yaptı.
-Seni aşağılık! Buraya yüzsüzce gelip benimle böyle dalga geçemezsin!
Hüso kaskatı kesilmişti. Dizleri titremeye başlamıştı. Şaka yapıyor umuduyla tekrardan gülümsedi.
-Nao, hadi gel, görmüyor musun halimi?
-Ne var be halinde!? Sen alışıksın kendini paralamaya, boş maceralar için!! Ne yaptığınızı da biliyorum ben yokken!!
Nao gözündeki yaşları tam belli olmayacağı bu vakte kadar tutmuştu. Şimdi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. İncecik olmuştu sesi.
-Bunu nasıl yaparsınız! Bir hafta yoktum, sizin için yoktum! Sizin için kendimi attım buralara ve sizin arkamdan çevirdiğiniz şeylere bak! Defol, defol git! Hiçbirinizi istemiyorum! Leo nerde, domuz Leo?! Yok değil mi? En ihtiyacımız olduğu zaman hep yok olur o! Domuzdu o küçüklüğünden beri, insan yedisinde neyse yetmişinde de odur!! Al orospunu defol git!
Nao arkasını döndü. Neden böyle yapmıştı ki?! Çok mantıksızdı bu. Hiç kimseye faydası yoktu bu tavrının. Yuki olanları görüp soğuk kanlılıkla yetişti. Hüso kaskatı kesilmiş, acınası haldeydi. Bundan sağ çıkabilirse ruhu, en güçlü, en çelik azimli adam sayılabilirdi. Neredeyse ayak üstü bitkisel hayata girmişti. Ölümden kaç kere dönmüştü. Hiç birisi bu kadar acıtmamıştı ama. Nasıl güçlenecekti ki bu acıyla?! Yuki bile onun haline bir damla göz yaşı akıtmıştı. Onu kucağına alıp kaçmaya başladı. Yuki daha uzaklaşamadan Nao bayılacak kadar çığlıklar atarak ağlamaya başlamıştı ve sonunda gözlerinden ve boğazından kan gelince oracıkta bayılıvermişti. Artık onun için yeni bir hayat başlayacaktı. Ablası ve yeni arkadaşlarıyla. Ama bu süre boyunca darmaduman ettiği Hüso, aşık olduğu Hüso asla aklından çıkmayacaktı. Asla ve asla az önce yaşananları unutmayacaktı. Bunu yaptıktan sonra dua etmekti tek yapabileceği. Belki affederse Hüso onu, istediğini yapacaktı, hatta ilan-ı aşk edecekti. Her şeyini verecekti ona, onun olacaktı. Şu an rüyasında bile ona destek çıkabilecek şeyler başarabilmek için dua ediyordu. Affederse onu Hüso, onu böyle yıkan kişiyi, kalbini söküp ayakları altında ezen kişiyi, affederse Hüso... O gün hayatını da onurunu da onun için verebilecek durumda olacaktı. Şimdi Hüso'yu, masum Hüso'yu ondan ayıran bu orduyu mahvetmek için elinden geleni yapacaktı. Burda istemediği kadar kötü olacaktı, Hüso için günahkar olacaktı. Kendini böyle rahatlatıyordu. Hüso gelene kadar, otuz yıl sürse de bekleyecekti. Ayrığa dayanabilecekler miydi bu insanlar, yaşayabilecekler miydi paramparça olmuş kalpleriyle?

Battland Maceraları Vol. 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin