İbo ve Yume eskiden aynı köyde yaşarlarmış. Doğduklarından beri arkadaşlarmış hatta iddalara göre beşik kertmesi olabilirlermiş. Zen ise çocukluğundan beri asker olarak yetiştirilmiş biriymiş. On dört yaşına kadar savaşmanın bir kahramanlık olduğuna ve her öldüreceği adam için cennette ona bir kat verileceğine inanan biriymiş. Daha sonra İbo ve Yume ile tanıştıkları zaman, savaşın asla anlatıldığı gibi destansı bir olay olmadığını, yıkmak ve bozmaktan başka bir halta yaramadığını zor da olsa kabul etmiş. Aksi bir ihtiyar gibi olsa da o iki arkadaşına çok bağlıdır. Peki ne yaparlar bu üçlü? Kimse bilmiyordu. Günlerini oyun oynayarak ve kitap okuyarak geçiren aylak bir takımdılar. Fakat "Hangi işle uğraşıyorsunuz?" sorusuna "Kitap okuyup, film izleriz." gibi bir cevap veremezlerdi. Aslında tek sıkıntı onlara sorulan soruydu. Soru "Ne yapıyorsunuz?" değil "Ne yaptınız veya başardınız?" olsaydı cevabı güzelce verilebilirdi. Mesela küçük bir ülkedeki iç savaşı bitirip devrim yapmak, bir derebeyinin yaptığı suçları su yüzüne çıkarıp onun topraklarına sahip olmak ve o alanda ihtiyaç sahiplerine bir köy kurmak, nesli tükenmek üzere olan bir kuş türünü yok olmaktan kurtarmak onların başardıklarından birkaçıydı. Aynı zamanda Zen gibi birçok insana da ilham kaynağı olmuşlardı. Ve bu takıma amaçlarını soracak olsanız size basit bir cevap veremezlerdi. Onlar sadece ve sadece hayatın onların önüne koyduklarını değerlendirirlerdi. Amaçları tüm övgüleri toplamak da değildi. Yaşamanın anlamı onlar için buydu. Elinden geldikçe fırsatları değerlendirirlerdi. İşte böyle olağanüstü bir takımdılar.
Hüso'ya güzel bir ziyafet çektirdikten sonra sıra halini hatrını sormaya gelmişti. Sahiden, Hüso daha yaşadıkları olayları kimseye anlatmamıştı. Samuel Turf'e anlattıkları sadece olaylar kuyusunun dibiydi. Bir de o kuyunun nasıl kazıldığı vardı. Hüso onlara detaylıca anlattı. Tam iki saat sürdü. Hiçbirisi onu anlatırken kesmediler.
-Anlatacaklarım bu kadardı.
Hüso bu kadar şey anlattıktan sonra onlardan bir yorum bekliyordu. İbo'nun yüzü hüzünlüydü ama gözlerinin içinden dostu adına umutlu olduğu okunuyordu. Hüso'nun beklediği gibi, yorumunu yapmaya tam başlayacakken Yume onu durdurdu.
-Bu hikayede bir yanlışlık var. Çok absürt. Bütün duygular arkaplanda oluşmuş, sen ve arkadaşların da bunun farkında olmanıza rağmen hiçbir şey yapmamışsınız. En sonunda da bu olmuş.
Gerçekten de öyleydi. Hüso arkadaşlarıyla son konuşmasında neler olacağını önceden kestirmişti. Sadece gerçekleri reddederek, inat ederek burnunun dikine gitmeye devam etmişti. İbo tekrar ağzını açacaktı ki bu sefer de Zen araya girdi.
-Ne saçma sapan olaylar bunlar! Başka sorununuz mu yoktu sizin? Resmen can sıkıntısından saçma sapan bir tiyatro oyunu yazmışsınız.
Tiyatro oyunu gibi gözükse de, "saçma sapan" olsa da tamamen gerçek olaylardı aslında. İbo'nun sırasıydı artık. Hüso olayları anlatmadan önce yüzünde olan gülümsemenin yerini ciddi bakışlar almıştı. Sesi de daha sert ama bir o kadar da sakin geliyordu.
-Hüso, bize bunları anlattığın için sana teşekkür ederim. Arkadaşlığımız bir kez daha güçlenmiş oldu. Sana bir sorum olacak. Arkadaşlarınla tekrardan yolculuğa çıkmayı ister miydin?
Hüso'nun aklının derinliklerinde toz tutmaya yüz tutmuş bir soruydu bu. İllaki sırası gelecek ve kendine bu soruyu soracaktı. Ama şimdi aniden gelmesi onu iyice germişti. Hüso dehşetle cevap ararken İbo tekrar konuştu.
-Sorunun cevabını bulamıyor musun? Peki hala ona aşık mısın?
Hüso'nun midesi bulanmaya başlamıştı artık. Ona o kadar acı çektiren, aynı zamanda onu bu denli hoş hissettiren aşkına veda mı edecekti cidden? Hüso için birden zaman durmuştu. Etraf bembeyaz olmuştu. Pembe Saçlı Adam'ı yani Aşk'ını gördü. Git gide daha ufak bir çocuk olmuştu. Hüso'ya arkasını dönmüş uzaklaşıyordu, yavaşça. Hüso elini ona ulaşmak ister gibi uzattı. Sonra sakinleşti. Elini geri çekti.
-Gidiyor musun?
-...
-Buraya kadardı demek, aşkın sonu geldi.
Pembe Saçlı Adam durup omzunun üstünden Hüso'ya baktı. Çocuk gibi görünse de sesi yine kalındı.
-Yok olduğum falan yok. Yerimi şimdilik sevgiye bırakıyorum. O kıza aşık olmak sana sevmeyi unutturdu.
Önüne bakıp uzaklaşmaya devam etti.
-Hiç beklemediğin bir anda geleceğim...
Yavaşça beyazla bir olmaya başladı.
-O vakit geldiğinde gerçek halimi göreceksin. Sevgiyle kal...
Hüso'nun içinden bir parça çıkmış olsa da, yine aynı Hüso 2'yle birleştiği zamanki gibi bütünlük hissetmeye başladı. İbo'nun onu dürtmesiyle geri döndü.
-Dostum, sorularıma cevap bulamıyorsan kendini zorlama. Sana bu cevapları özün verecek. Acele edip işleri olması gerektiği zamandan önce yapmaya çalışırsan bütünlüğü bozarsın. Kaderini zorlama, sana küsmesin.
Yume ve Zen'in de İbo'ya katıldıkları yüzlerindeki ifadeden okunuyordu. İbo heyecanla ayağa kalktı.
-Hüso, özünü bulmana yardım edeceğiz! Seni yalnız bırakmayacağız. Artık burası senin evin.
-Ama-
-Saçmalama yine.
Hüso bu inatçılığa karşı gelemezdi. Gelmemeliydi de. Hüso'nun zeplindeki yaşamı nasıl olacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
AdventureBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...