Alacakaranlık... Güneş bu malikaneye asla doğmazdı. Pencerelerin önünde tüten alevler güneşin yerini almıştı. Vakti her saat başı çalan zil haber etmekteydi. Bugünün ilk zili Mavi Oda'da daha bir şiddetli duyulmuştu. Uyanma vakti.
-Günaydınlar efendim.
Mavi yatağın üstünde yatan genç adam, yaralıydı. Kendisi hakkında hiçbir şeyi hatırlayamadı uyandığında... Karşısındaki kız hizmetçi olmalıydı, kıyafetinden anlamıştı. Hizmetçi kızın selamını almadan önce uzuvlarını kontrol etti. Yaralı olduğunu acısından anlamıştı zaten, neyse ki kolu bacağı sağlamdı. Karşısında bekleyen kızı bir yerlerden çıkaracaktı sanki. Hizmetçi, dev bir yatak ve mavi cibinliği, çinili mavi pencere... Mobilyalar da üst düzey bir sanatçının elinden çıkmış olmalıydı. Hatırlayamadığı şeylerin başında içindeki bu hisin nedeni geliyordu. Sanki bir baskı altındaydı ve bu onu öfkelendirmişti. Bir yere, bir şeye yetişecekmiş gibi aceleli hissediyordu. Her hatırlamaya çalıştığında sanki beyninde şimşekler çakıyor onu vazgeçiriyordu. Unutmalıydı bu hisi şimdilik. Hizmetçi kıza döndü, az önceki hisin etkisiyle çatılmış kaşlarıyla.
-Günaydın.
Hizmetçi kız yeşil eteklerinden tuttu, hafifçe kaldırıp öne eğildi. Sıcak gülümsemesiyle zarifçe selam verdi.
-Ben Yume. Sizin hizmetinizde olacağım efendim. Ne isterseniz söyleyin, hemen dileğinizi gerçekleştireceğim.
İçeriden bir ses geldi. İnce bir kadın sesiydi bu, mutlulukla çıkmıştı.
-Ah, tanrım. Uyandın mı, tatlım?
İçeri giren, sesin sahibi, on üç on dört yaşlarında bir kızdı. Uslübü asil bir bayanınkini hatırlatıyordu.
-Yume, siz içeri gidin. Annem Bayan Faye sizi çağırıyorlar.
Yume gitmeden önce yatakta yatan gence son kez gülümsedi. Bunu gören küçük hanımın çok hoşuna gitmemiş olmalıydı bu.
-Anneciğim Mor Oda'dalar. Çabuk gidin. Sizi bekleyerek kaybedecek vakti yok.
Cibinliğin ardında kaldığı için yataktaki gence iyi gözükmeyen küçük hanım yatağın öbür tarafına zarifçe yürüdü. Yatağın yanındaki mavi sandalyeyi çekip oturdu. Yavaşça bacak bacak üstüne atıp dizlerinin üstüne kadar gelen siyah çoraplarını ve uzun mavi eteğini düzeltti. Dirseği uyluğunda, eli allıklı yanağının üstünde yataktaki genç adamı hayranlıkla izlemeye koyuldu.
-Nasılsın, muhterem ağabeyciğim?
Bu kızı da hatırlayamamıştı hiç. Bu yaşta kırmızı ruj süren, böyle eksantrik birini hatırlayamadı.
-Özür dilerim...
Kız biraz ürkütücü gelmeye başlamıştı artık, hem bu garip gülümsemesiyle. Gözleri kedigözü gibi ışığı yansıtıyordu. Bu kadar makyajla ve yavaş hareketleriyle bir porselen bebeği andırıyordu. Kız kırmızı dudaklarını birkaç saniyelik sessizliğin ardından oynattı.
-Biliyorum... Beni hatırlamıyorsun. Bu daha iyi, kendimi sana tekrardan tanıtacağım. Beni baştan sona tekrardan öğren, her şeyimi.
Genç neler olduğunu hiç bilmiyordu. Bu küçük kız kimdi, neredelerdi, kendisi kimdi, neden yaralıydı? Zamanı gelince öğreneceğini umarak sustu. Küçük hanım sandalyeden kalkıp yatağın kenarına oturdu.
-Ben Lolita, bu evin ortanca kızıyım.
Gencin aklında hala bir fikir oluşmuyordu. Yüzüne de yansımıştı tedirginliği. Küçük hanım elini gencin yanağına koydu.
-Aman, iyi misin muhterem ağabeyciğim? Bir şey istiyorsan hemen hizmetçiye söyleyeyim.
-B-bir sorum olacaktı.
Küçük hanımın komiğine gitmişti yatakta yatan gencin çekingenliği. Kıkırdadı.
-Merak etme, bana ne istersen sorabilirsin. Hepsini cevaplayacağım.
Sonra iyice yaklaştı gence. Genç onun nefesini yanaklarında hissediyordu.
-Ne istersen...
Rahatsızlık ve huzursuzluk doldurmuştu gencin içini. Bu kızın bu kadar yakın olması, sadece o değil, durum garibine gitmeye devam ediyordu. Sanırsa bu malikanenin bir mensubu değildi. Neyse, sorusunu sordu.
-Ben kimim?
Kız yüzünü uzaklaştırdı. Tekrar yatağın üstüne oturdu.
-Dakikalardır diyorum ya. Sen benim değerli ağabeyimsin.
Garip. Gerçekten de zengin bir aileden mi geliyordu? Kendisi hakkında hiçbir şeyi hatırlayamasa da bir şekilde bu durumun ona garip gelmemesi gerekiyordu. Çünkü bu garip bir amnezi durumuydu ve eğer aileden zenginse bunu hissetmeliydi... Durumu kabullenmeye karar verdi, şimdilik. Bu kız kardeşi ona karşı garip bir duygu besliyor gibiydi. Temkinli olmaya karar verdi bu yüzden. Lolita konuşmak için dudaklarını kıpırdatmışken çanlar çaldı. Aceleyle ayağa kalkıp arkasını döndü.
-Görüşürüz. Sen burada bekle, hiçbir yere ayrılma. Tamam mı, tatlım?
Ardından hızla odadan çıktı. Yataktaki genç kısa bir süre düşüncelere daldı. Daha adını bile bilmiyordu. Ve, yatarak da hiçbir şeyi öğrenemezdi kendisi hakkında. Merak duygusu onu ayağa kaldırdı. Yaraları pek de hareket etmesini engelleyecek gibi değildi. Yine de ufak hareketlerle test etti, neresi sağlam neresi değil diye. Kaburgalarında kırıklar olduğunu anlamıştı. Belini döndürdüğünde göğsüne saplanan bir acı hissediyordu çünkü. Pencereye yürüdü.
-Ateş.
Ne zamandan beri pencerelerin arkasında ateş yakarlardı? Bu da garipti. Hafıza kaybına bağlayarak onu da umursamamaya karar verdi. Devasa mavi odayı bir ucundan öbür ucuna kadar yavaşça yürüdü. Mavi kapının kolunu tuttu derken dışarıdan birinin sesini duydu.
-Misafirimiz uyandı mı, Yume?
-Evet efendim, uyandılar.
-Yatağından kalkmaması için tembihleyin.
Gencin kaşları çatıldı. Gariplik vardı bu işte. Kapıyı açıp koridora çıktı. Koridor devasa odanın yanında biraz dardı sanki. Sola döndüğünde bir oda daha vardı, sağdan devam eden koridorda da az önceki hizmetçi kızı ve bir kadını gördü. Kadın kapının açılma sesiyle gence dönmüştü. Bir gözünde mavi bir göz bandı vardı. Mavi elbise ve mavi saçları ile Lolita'ya benziyordu. Fakat bu kadının duygusuzluğu gözünden okunuyordu. İnce kaşları çatılmıştı.
-Hemen geri yatın. Yaralısınız.
Genç gülümseyerek reddetti.
-Sorun değil, efendim. Benim yaralarım iyiler artık. Lütfen izin verin, biraz çıkayım odadan.
Konuşunca bir şey daha garip geldi ona. Bu insanların konuşma şekline alışık değildi. Kendisi de konuşurken zorluk çekiyordu. Ne çeşit bir amneziydi bu? Her şeyi de mavinin tonlarında görmesi normal miydi? Kadının elindeki ortanca çiçeğini gördü. Ortanca çiçeğinin ne olduğunu bilmesi de onu şaşırtmıştı. Kim bilir nereden hatırlıyordu. Ortanca pembe ve mavi olabilirdi. Demek ki büyük ihtimalle her şeyi böyle mavi tonlarında görmesi onun gözlerinde olan bir sorun değildi. Kadın sinirlendi. Ama siniri yüzünden değil sesinden anlaşılıyordu.
-Hemen içeri girin ve sizi çağırtana kadar gelmeyin. Akşam yemeğine kadar uyuyabilirsiniz.
Genç tatminsizdi. Evet, odaya girip tüm merak ettikleri hakkında saatlerce düşünüp komplo teorileri bulabilirdi fakat bu yetmeyecekti. Çünkü gerçekler odanın kapısının ardındaydı.
-Neden madam? Evde bir şey mi oluyor, benim görmemi istemediğiniz?
-Küstah... Son kez uyarıyorum, içeri girin.
Genç öfkelenmişti artık. Merakını bir şekilde gidermeliydi. Kapının eşiğini tuttu. Arkasını döndü, odaya girecekti. Aklına gelen fikir onu gülümsetmişti. Kendini yere attı.
-Ah, göğsüm.
Yume koşarak gencin yanına ulaştı.
-İyi misiniz efendim?
-Benimle biraz ilgilenir misiniz acaba, Yume? Göğsüm biraz acıyor da.
Göz bantlı kadın Yume'ye eliyle gencin yanında durmasını işaret etti. Ve gitti.
........
Genç yatağa yattı geri. Yume de sandalyeye oturdu.
-Bir şeye ihtiyacınız varsa söyleyin.
Genç yattığı yerden doğruldu.
-Dışarıda ne var? Neden dışarı çıkmama izin vermiyorlar?
-Ah.
Yume açıklamaya başlayamadan kapı açıldı. Zaten suratından dürüstçe cevap vermeyeceği anlaşılmıştı. Kapıdan Lolita içeri girdi.
-Neden mi? Anneciğim sizin bu yaralarla gezmemenizi istiyor. Hem az önce yere düştünüz değil mi?
Lolita yine yatağın üstüne oturdu.
-Yume, siz gidin. Ağabeyciğimle ben ilgilenirim. Matmazel Sunrise akşam yemeğini hazırlıyor, ona yardım edin.
-Hemen.
Yume çıkarken kapıyı çekti. Lolita babetlerini çıkarıp tamamen yatağın üstüne çıktı. Bacakları üstüne oturup gence gülümsedi.
-Gel. Başını buraya koy.
İşaret parmağını kendi bacağına sürttü. Genç istemiyordu bunu. Önce sorularının cevaplanmasını istiyordu.
-Dışarıda neler oluyor, Lolita?
-Buraya yatarsan cevap verebilirim ancak.
Genç bu sefer tereddütsüz gidip kızın bacakları üstüne koydu başını.
-Dinliyorum seni.
O sırada biraz sersemleşti. Uykusu gelmişti.
-Neler oluyor?
Aniden uykusunun gelmesinin sebebi ne olabilirdi? Lolita gülümsedi.
-Dün gece hiç uyumadınız, ağabeyciğim. Ayağa kalkabilmenize bile şaşırmıştım. İsterseniz akşam yemeğine kadar uyuyun.
Lolita'nın parfümü çok yoğundu. O sersemleştirmiş olmalıydı genci. Uykuya bıraktı kendini.
-Tatlı rüyalar, ağabeyciğim.
........
İnsanın içini acıtan bir ağlama sesiyle uyandı genç. Gözlerini açtığında karşısına ilk çıkan şey mavi iç çamaşırlarıyla yatakta oturan Lolita olmuştu. Arkası ona dönüktü. Ağlaması gerçekten genci üzmüştü. Durumun garipliğine aldırış etmeyip yattığı yerden doğruldu.
-İyi misin, Lolita?
Kız ince çarşafı aniden göğsünün üstüne kadar çekti. Ağlaması durdu ama hala iç çekiyordu.
-Ne kadar kaçsam fayda etmiyor... Dayanamıyorum artık buna, ağabeyciğim. Bana yardım edin lütfen.
-S-söyle, Lolitacığım. Sana yardım edeceğim.
Lolita arkasına baktı. Mavi ışık yüzünü aydınlatmıştı. Dudakları bu mavi ışığa rağmen bir yakut gibi parlıyordu, kırmızı kırmızı.
-Gerçekten mi?
Genç yutkundu.
-Gerçekten.
Lolita aniden gencin üstüne atladı. Tüm gücüyle onun boynuna sarıldı. Sürünerek kendi yüzünü gencin yüzünün hizasına getirdi.
-Artık dayanamıyorum!
Dudaklarının ardından uzayan köpek dişleri gencin boynuna yaklaştı. Ne olduğunu anlayamadan boynuna saplanmıştı bir çift diş. Lolita zevkle inledi. Gencin kanı boynundan taşacakken Lolita'yı üstünden attı. Yatakta ayağa dikilmişti aniden. Nefes nefese kalmıştı.
-Lolita...
Kız yine oturduğu yerde ağlamaya başlamıştı.
-Biliyordum. Ağabeyciğim beni kabul etmeyecekti. Benim gerçek yüzümü görmese daha iyiydi. Ama...
Çan tekrar çaldı. Lolita gülümsedi.
-Dayanamıyorum artık.
Lolita tekrardan ayağa kalktı. Genç dehşete düşmüştü bir anda. Lolita'nın üst köpek dişleri upuzun olmuştu, ağzından dışarı taşıyordu artık. Dudakları gibi mavı ışığa rağmen kızıl kızıl parlayan gözlerini kocaman açmıştı. Genç ayaklarının titremesine dayanamayıp dizleri üstüne düşmüştü. Lolita'nın boyu yetmişti, biraz eğilip gencin dudaklarına yapıştı. Genç adamın bilinci bir anlığına gitmişti. Geri geldiğinde Lolita boynundan kan emiyordu. Kız bir anda şaşkınlıkla geri çekildi.
-Nasıl olur, nasıl bu kadar çabuk uyanabildin?!
Sonra ağzından akan kanları yalayıp gülümsedi.
-Ama yine de, afiyet oldu bana.
Genç elini boynuna götürdü. Eli titrememişti. Korkusu kalmamıştı artık, olayları anlamaya başlamıştı. Daha çok öğrenme işi rayına oturmuştu diyebiliriz. Bu kadar soğukkanlı olmasına kendisi şaşırmıştı. Hafızasını kaybetmeden önce nasıl bir insan olduğunu daha çok merak ediyordu artık.
-Nesin sen, Lolita?
-Hmm, bunu akşam yemeğinde konuşalım muhterem ağabeyciğim. Az önce çan çaldığında hazır oldu.
-Yine mi bekletiyorsunuz beni?
Kız iç çamaşırlarıyla dışarı çıktı.
-Hazırlanıp geliyorum. Siz de hazırlanın ağabeyciğim. Size güzel kıyafetler getirdim.
........
Lolita ona yemek salonuna kadar eşlik etti. Yolda gözlerini bağlamışlardı. Sonra onu masanın başköşesine oturttu. Kendisi de çok yavaş bir şekilde gencin karşısındaki yere yürüdü ve oturdu. Kare bir masaydı. Sağ ve solda ikişer sandalye vardı. Lolita uzun süre gence baktı. Yemekler onlar gelmeden önce servis edilmişti. Kız yemeğe başladıktan sonra genç adam onu durdurmuştu.
-Artık sorularımı cevaplayacak mısın? Söylesene, kimim ben? Hayır... Adımı söyle bana.
Lolita gülümsedi.
-Bak sen, demek hemen sonuca ulaşmak istiyorsunuz. Tamam o zaman size adını söylüyorum! Siz ki karanlıkta açan çiçek, siz ki benim biricik ağabeyciğim, canımdan çok sevdiğim... Lord Vladiolus.
-Lord?
Vladiolus ayağa kalktı. Ciddiyetini hiç bozmuyordu. Lolita'ya yaklaştı.
-Bana doğruyu mu söylüyorsun?
Genç lordun yüzündeki ciddiyetin yerini bir anlığına şaşkınlık aldı.
-Sen, neden parfümünü duymuyorum?
Hemen önündeki şarap şişesini savurdu. Bir anda karşısındaki görüntü tuzla buz olmuştu. Lolita alkış tuttu.
-İşte tam da benim ağabeycağızım, Lord Vladiolus'tan beklediğim gibi. Oyunumu bozdunuz.
Vladiolus ve Lolita arasındaki cam onları birbirlerine çok yakın gösteriyordu. Halbüki birbirlerinden uzaktalardı. Bu ilüzyon daha da inandırıcı olsun diye uzun yemek masasının yanlarına sadece ikişer sandalye koyulmuştu, bir çifti camın bir tarafında öbürü de diğer tarafında olmak üzere. Fakat şimdi bu cam kırılmıştı.
-Bu camın ardında bir şey var. Biliyorum, Lolita. Benden ne saklıyorsunuz siz?
Kız gülümsedi.
-Üzgünüm ağabeyciğim ama oraya asla gidemeyeceksin.
Vladiolus, Lolita'ya doğru yürümeye başladı. Kız masadaki bir düğmeye basınca yerden bir ters avize çıktı. Avizenin şamdanlarının her birinde mavi alevler yanıyordu. Fakat alevler de avize gibi tersti.
-Bunu yapmanın amacı ne anlamıyorum, Lolita.
Vladiolus avizenin yanından dolandı. Fakat o anda beklemediği bir şey gerçekleşti. Vladiolus yukarı süzülüp tavana düştü. Sanki yerçekimi tersine dönmüştü. Ustaca hazırlanmış yemekler de yavaşça yukarı uçup tavana düştüler. Fakat masa, sandalyeler ve Lolita yerinde duruyorlardı. Bu nasıl bir fenomendi? Vladiolus hiç bu durumu aldırmadan Lolita'nın ardındaki yere yürüdü. Kapı eşiğine yetişip kendini çekecekti.
-Bana neden bunu yapıyorsun, Lolita? Görmeme izin ver, bu mavi odaların ardındaki gerçeği.
-İyi madem. Yerçekimini tersine çevirebilirsen seni diğer odalara geçireceğim.
Vladiolus gülümsedi. Bu meydan okuma onu iyi hissettirmişti. Bir serinledi, sakinleşti. Bu heyecan ona yaşadığını hissettirmişti.
-Tamam! O avizeyle ilgili olmalı. O yerden, yani benim bulunduğum konumdan tavandan çıktığından beri yerçekimi böyle.
Tüm gücüyle avizeye ulaşmak için zıpladı, güç kullandı çünkü tavanla yer arasındaki mesafe üç metreden büyüktü.
-Ah!
Tabii, o kadar hızlı düşmüştü ki yere.
-Bu, su gibi.
Avizeye tutundu. Avizenin altında büyük bir cam küre vardı. Evet! Avizeyi yukarı çekip tavana doğru sarkıtıyormuşcasına tutan şey tam da buydu. Vladiolus hemen bütün ciğerlerini boşalttı çünkü suda batık kalmanın tek yolu buydu. Ciğerlerinde hava olmazsa eğer su onu yukarı çıkaramazdı.
-Numaranı çözdüm, Lolita. Şimdi beni geçir.
Arada nefes aldığı için tekrardan yukarı uçacak gibi olmuştu, fakat tekrar ciğerlerini boşalttı.
-Tamam, muhterem ağabeyciğim. Seni geçireceğim buradan.
........
Vladiolus ve Lolita mavi kapının ardına geçtiler. Bir dakika, az önce olan olaylar mümkün müydü? Nasıl havaya suyun kaldırma özelliğini verebilmişti Lolita? Vladiolus birazdan öğreneceğini umarak bu merakını da cebe attı. Tekrar çanlar çaldı.
-Beni o şekilde tekrar görmenizi istemiyorum ağabeyciğim. Siz bensiz gidin.
Lolita mavi odaya geri döndü. Şimdi mor odadalardı. Mor oda devasa bir salondu, adeta bir müze gibiydi. Duvarlarda dev tablolar vardı. Lolita'nın portresi, az önceki gözü bantlı kadının portresi ve bir de aile resmi vardı. Vladiolus aile resmi adamın suratındaki ifadenin nedenini merak etmişti. Gözlerinin etrafında mosmor halkalar vardı ve boş bakıyordu. Aynı zamanda erimiş gibiydi biraz yamuk yumuk olmuştu. Vladiolus'un da düşündüğü gibi, o aslında bu zengin ailenin bir parçası değildi. Bu ailede bir çocuk vardı. O da Lolita'ydı. Vladiolus'un beyni artık renkleri ayarlıyordu. Resimdeki Lolita'nın elbisesi ve saçları yine maviydi. Oda ve ışık mor olmasına rağmen bunu anlayabilmişti. Ve bu resimden o göz bantlı kadının Lolita'nın annesi olduğunu anlamıştı. Zaten ikisi çok benziyorlardı, renkleri olsun, dudakları olsun. İyi insan lafının üstüne gelirmiş.
-Burada ne arıyorsunuz, Vladiolus?!
Kadın yine kaşlarını çatıyordu. Vladiolus biraz ileri eğildi.
-Bağışlayın beni, siz Madam Faye olmalısınız.
-Hmm. Evet, daha önceden bilmiyor muydunuz?
-Hayır. Hafıza kaybım var, hiçbir şey hatırlamıyordum.
Faye üzgündü.
-Demek beni de unuttun...
Fısıldamıştı ama genç adam onu duydu. Faye konuyu değiştirmek istiyor gibiydi.
-Bak bu kocam. Sizin amcanız, Prospero. Ne yazık ki öldü ama, hehe.
Ölümüne üzülmemiş gibiydi aslında. Sonra sanki yeterince hüznünü paylaşamadığını anlayıp birkaç kez iç çekti ağlar gibi. Kadıncağız, Vladiolus'un kucağına attı kendini.
-Ah, siz olmasaydınız kocamın ölümünü atlatamazdım. Bana her konuda yardım ettiniz. Onun yokluğunu bana hiç hissetirmediniz...
Faye, Vladiolus'un boynuna sardı kollarını, yüzünü iyice yaklaştırdı. Gülümsüyordu fakat bu gülümseme Vladiolus'un pek hoşuna gitmeyen bir gülümsemeydi.
-Cidden beni hatırlamıyor musun, aşkım?
Kadın bir anda tekrardan ciddileşmişti. Hemen genç adamı serbest bırakıp ona arkasını döndü.
-Y-yok bir şey! Kocama dedim, onu andım.
Vladiolus tabii ki de kuşkulanmıştı. Çok da kafasına takmama kararı aldı. Kendisini hiç böyle bir şey yapmayacak birisi olarak tanımıştı, ama demek ki hafızasını kaybetmeden önce bu haltı yemişti. Vladiolus bu odayı da geçmek istiyordu artık. Bütün malikaneyi gezmek istiyordu. Tam kapıdan çıkacakken ona arkası dönük kadın bir anda ağlaya ağlaya Vladiolus'un peşinden koştu.
-Gitme, hayatım! Seni bir daha hissetmek istiyorum. Evet, tekrar o adama bu saygısızlığı yapmak istemiyordum. Sen hafızanı kaybedince ikimizin geçmişini sadece kendime saklama kararı almıştım, fakat olmuyor işte! Sen bana dokunmadan, bana aşkla bakmadan, dudaklarımı öpmeden ölü gibi hissediyorum. Gel aşkım, öp beni, becer beni!!
Faye utançla kızaran yüzünü elleri arkasına gizledi.
-Aman tanrım, nasıl diyebilirim böyle terbiyesizce şeyler!! Ama... olmuyor artık.
Vladiolus kendini sanki başka bir adamın bedeninde gibi hissediyordu artık. Kendi amcasının karısıyla bunları nasıl yaşamıştı böyle. O onun yengesiydi, yengesi! Yengesi onun üstüne tekrardan atladı. Birlikte yere düştüler.
-Burada, burada yapacağız!
-Üstümden kalk, kalkın Madam Faye.
Birden oda kapkaranlık oldu. Güzel bir genç kızın sesi salonda yankılandı.
-Ellerini onun üzerinden çek, ahlaksız kadın!
Birden oda alevler içinde kalmıştı. Ama oda hiç ısınmadı, daha çok soğumuştu. Bir kızın daha sesi geldi, bu sefer az önceki kız gibi duygulu ve heyecanlı değil tam tersi sakin geliyordu bu kızın sesi.
-Seni almaya geldik.
Vladiolus bu sesi duyunca bir başağırısı hissetti. Faye korkuyla bağırarak genç adamın üstünden kaçtı.
-Olamaz, Kara Cadı ve Beyaz Cadı. İkisi birden hem de! Bunu hak edecek ne ettik biz?! Onu benden almayın, yalvarırım.
Vladiolus bu cadılardan korkması gerektiğini düşündü bir an. Ölecek miydi yoksa!? Ama korkmak için bile çok geçti. Çünkü soğuk bir anda dondurdu bilincini. Neler oluyordu bu malikanede?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
AventuraBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...